Etiket: modernist edebiyat

Virginia Woolf’un “Hanımefendi ve Ayna”sında Kadın Kimliğinin Derin Yansımaları

Virginia Woolf’un 1929 yılında yayımlanan “Hanımefendi ve Ayna” (orijinal adıyla The Lady in the Looking-Glass: A Reflection) adlı kısa öyküsü, kadın kimliğinin karmaşık doğasını, bireysel ve toplumsal bağlamda derinlemesine ele alan bir eserdir. Öykü, Isabella Tyson adlı bir kadının aynadaki yansıması üzerinden hem bireysel benliğini hem de toplumsal algılarla şekillenen

OKUMAK İÇİN TIKLA

Virginia Woolf’un Dalgalar’ında İç Seslerin Dokuduğu Anlatı Evreni

Bilincin Akışkan Ritmi Virginia Woolf’un Dalgalar romanı, modernist edebiyatın en özgün örneklerinden biri olarak, karakterlerin iç seslerini bir anlatı aracı olarak kullanır. Bu iç sesler, romanın yapısını bir bilinç akışı senfonisi gibi şekillendirir. Altı karakterin—Bernard, Neville, Louis, Jinny, Rhoda ve Susan—iç monologları, bireysel bilinçlerin parçalı doğasını yansıtırken, aynı zamanda kolektif

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kongo’nun Derinliklerinde Marlow’un İçsel Yolculuğu: Bir Odysseus’un İzinde mi?

Marlow’un Çağrısı: Bilinmeyene Doğru İlk Adım Marlow’un yolculuğu, bir nevi çağrıya yanıt olarak başlar. Avrupa’nın düzenli dünyasından Kongo’nun kaotik derinliklerine uzanan bu yolculuk, Homeros’un Odysseia’sındaki Odysseus’un maceralarıyla paralellikler taşır. Marlow, bilinmeyeni keşfetme arzusuyla hareket eder; ancak bu arzu, sadece coğrafi bir keşiften ibaret değildir. Kongo’ya adım attığında, Marlow kendisini yalnızca

OKUMAK İÇİN TIKLA

Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway Romanında Bilinç Akışı Tekniğinin İşlevselliği

Zihinsel Süreçlerin Temsili Bilinç akışı tekniği, karakterlerin iç dünyalarını doğrudan ve kesintisiz bir şekilde aktarmak için kullanılır. Bu yöntem, geleneksel anlatı yapılarının aksine, zihinsel süreçlerin doğrusal olmayan, parçalı ve öznel doğasını yansıtır. Woolf, karakterlerin düşüncelerini, anılarını ve duygularını birbiriyle iç içe geçirerek, onların bilinçaltı akışını okura sunar. Örneğin, Clarissa Dalloway’in

OKUMAK İÇİN TIKLA

William Burroughs’un Çıplak Yemek’inde Anlatı Yapısının Politik İmgeleri

Anlatının Parçalı Doğası Çıplak Yemek’in anlatı yapısı, geleneksel doğrusal hikâye anlatımından radikal bir şekilde kopar. Burroughs, metni bir dizi bağlantısız gibi görünen sahne, imge ve diyalogdan oluşan bir mozaik olarak kurgular. Bu parçalı yapı, okurun alıştığı anlam arayışını bozar ve onu sürekli bir yeniden yapılandırma sürecine zorlar. Bill Lee’nin bilinci,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yolun Çoraklığına Dokunan Bağ: Cormac McCarthy’nin The Road ve T.S. Eliot’un Çorak Ülke Arasındaki Karşılıklı Yankılar

İnsanlığın Kıyısında Yürümek Cormac McCarthy’nin The Road adlı eseri, kıyamet sonrası bir dünyada bir baba ve oğulun hayatta kalma mücadelesini anlatırken, insanlığın sınırlarını sorgular. T.S. Eliot’un Çorak Ülke adlı şiiri ise modern dünyanın manevi ve kültürel çoraklığını betimler. Her iki eser de insan varoluşunun kırılganlığını ve anlam arayışını merkeze alır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kimlik Arayışının Yapısalcılık ve Postyapısalcılık Arasındaki Yansımaları

Roman kahramanlarının kimlik arayışları, edebiyatın en temel ve karmaşık temalarından biridir. James Joyce’un Ulysses adlı eserindeki Leopold Bloom ile Salman Rushdie’nin Geceyarısı Çocuklarındaki Saleem Sinai, bu arayışın modern ve postkolonyal bağlamlarda nasıl farklı biçimler aldığını gösterir. Yapısalcılık, kimliğin sabit ve yapılandırılmış bir çerçevede anlaşılabileceğini savunurken, postyapısalcılık bu sabitliği sorgulayarak kimliğin

OKUMAK İÇİN TIKLA

İşitsel İmgelem ve Woolf’un Dalgalı Ritmi

Virginia Woolf’un The Waves adlı eseri, modernist edebiyatın en özgün örneklerinden biri olarak, insan bilincinin karmaşıklığını ve bireysel deneyimlerin akışkan doğasını inceler. Don Ihde’nin “işitsel imgelem” kavramı, bu eserin iç monolog ritimlerini anlamada önemli bir çerçeve sunar. Ihde, işitsel algının, bireyin çevresiyle ve kendi iç dünyasıyla kurduğu ilişkiyi nasıl şekillendirdiğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Joyce’un Fonetik Deneyleri ve Connor’ın Ses Teorisi Üzerine Bir İnceleme

James Joyce’un Finnegans Wake adlı eseri, edebiyat tarihinde dilin sınırlarını zorlayan bir metin olarak öne çıkar. Steven Connor’ın Dumbstruck: A Cultural History of Ventriloquism adlı çalışmasında geliştirdiği ses teorisi, Joyce’un bu eserindeki fonetik deneyleri anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Bu metin, Joyce’un dilin ses boyutunu nasıl yeniden şekillendirdiğini ve

OKUMAK İÇİN TIKLA