Tarık Akan: Bir Dakika, Beni Nereye Götürüyorsunuz?

anne-kafamda-bit-var“Sana hiçbir şey olmayacak, göreceksin bak.
Elini kolunu sallayarak dışarı çıkacaksın.”
Uçak havaalanına yaklaşırken Müjdat (Gezen) beni yatıştırmaya çalışıyordu. Onu duymuyor gibiydim. Tutuklanacak olursam onun neler yapması gerektiğini düşünmeye çalıştım; tanıdık birkaç kişinin adını saydım.
“Onları hemen ara, avukatımı devreye sok,” dedim; bir de bütün gazeteleri aramasını tembihledim.

Pencere kenarında oturuyordum, Müjdat yanımdaydı.
Almanya’dan birlikte döndüğümüz kafilenin
öbür elemanları da uçaktaydı. Üst üste viski
içtiğimi anımsıyorum. Sık sık dışarı bakıyordum.
Heyecanlıydım. Yerde beni nelerin bekledi­
ğini bilmiyordum. Uçak inişe geçti. Arkama dö­
nüp baktım. Halit (Kıvanç) Ağabeyle işaretleşerek
selamlaştık. Perran (Kutman), ‘güçlü ol, telaş­
lanma, arkandayız’ anlamında yumruğunu sıkıp
öpücük yolladı. Hürriyet gazetesi yazı işleri mü­
dürü de bizimle birlikte uçaktaydı.

Durduk. Herkes hareketlendi, ben bir türlü
yerimden kalkmak istemiyordum. Gönülsüzce,
ağır ağır hareket ediyordum. Müjdat’a döndüm:
“Beni götürürlerse bavulumu sen al,” dedim.
“Bavulla şubeye gitmek istemiyorum. Yan ceple-
rinden birinde telefon defterim var, onu yok et.”
Yolcular birer ikişer uçağı terk etti. Çevremdekilere
baktım. Halit Ağabey ile Perran dışındakilerin
kaçamak ve korkak bakışlarıyla karşılaş­
tım. Göz ucuyla süzüldüğümü hissediyordum.
Suçlayıcı tavırlar ve bakışlar dikkatimi çekti. Öyle
telaşlıydım ki daha uçaktan çıkmadan polislerin
gelip beni götüreceğini sanıyordum.

Korktuğum şimdilik başıma gelmemişti. Uça­
ğa yanaştırılan körüğün içinden yürüdüm, koridorlar
geçtim, köşeler döndüm. Sürekli çevreme
bakmıyor, sivil polis arıyordum. Şimdi şuradan
çıkacak diye bekliyordum, ama yoktu işte. Yanımda
Müjdat vardı. O da heyecanlı görünüyordu.
Kuyruğa girmiş insanların ardına eklendim.

Bir anda kravatsız ama takım elbiseli ik i kişi dikkatimi
çekti. Bana bakıyorlardı. Pasaport kontrolü
için benim girdiğim sıranın ucundaki polis
kulübesinin yanma geldiler. Oradan da doğrudan
bana yöneldiler. Gözlerini üstüme dikmişlerdi.
Artık emindim; bunlar sivil polisti. Tüm hareketleri
ağır çekim görmeye başladım.
“Tarık Bey, sizi şöyle alalım; pasaportunuzu
verin, biz hallederiz…”
Konuşacak halim kalmamıştı. Havaalanının
ortasındaki karmaşa ve gürültüde siyah-beyaz ve
hareketsiz dikiliyordum. Bu manzaradan makasla
oyulup çıkarılmış, başka bir deftere yapıştırılmıştım.

Müjdat benimle konuşan polise döndü:
“Bir sorun mu var memur bey?”
Polisler onu duymazdan geldiler, hiçbir şey
söylemediler. Pasaport kuyruğu uzuyordu ve bir-
likte geldiğimiz kafiledekiler sadece bakıyorlardı.
Derken polisin sesini yeniden duydum:
“Hakkınızda tutuklama emri var.”
“Hangi nedenle? Ne olmuş ki?”
Soruyu gene Müjdat sormuştu. Polisler bilgi
vermemekte kararlı görünüyorlardı; koluma girdiler,
kuyruktan çıktık. Beni pasaport kulübelerine
sokmayacaklarını anladım. Yürüdük. Yanda,
11: 1′ ünde ‘Emniyet Odası’ yazılı odayı gördüm. Hemen,
beni arka taraftan çıkaracaklarını düşün-
ılum. Birden,
“Bavullarım var; bavullarımı almalıyım,” deyiverdim.

Bunun üzerine beni pasaport kulübelerinin
yanma götürdüler. Bir polis pasaportumu aldı,
herkesin önüne geçti, pasaportumu uzattı. Kuyrukta
sıra beklememize gerek kalmadan, polisle
birlikte salona gittik, bavulların döndüğü yürü­
yen bandın önünde beklemeye başladık.
Önce pasaportu alan polis, sonra yavaş yavaş
yolcular geldiler. Müjdat’ın biraz telaşh ve şaşkın
olduğu dikkatimi çekmişti. Polise bir şeyler daha
sordu:
“Tarık’ı nereye götürüyorsunuz?”
“Emir var, başka bir şey bilmiyoruz.”
Gene elde var sıfırdı. Beklemeye koyulduk.
Uzunca bir ara geçti. Müjdat dayanamadı:
“İyi ama, nereye götürdüğünüzü de mi bilmiyorsunuz?”

Polis bu kez yanıt verdi ama önce bizi şöyle
bir güzel bekletti. Uzunca bir aradan sonra,
“Birinci Şube’ye,” dedi.

Tarık Akan
Anne Kafamda Bit Var : 12 Eylül Anıları
Can Yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir