Toni Wolff’un Kadın Psişesinin Yapısal Formları

C.G. Jung’un psikolojik işlevler (düşünme, hissetme, duyum, sezgi) kuramına bir tamamlayıcı olarak Wolff, kadın psişesi üzerine yenilikçi bir kuram geliştirdi. Bireyleşme (individuation) sürecinin bir yolu, bu dört yapısal formun veya tipin tümünü bütünleştirmektir.

Bu çalışma, insana bütünlük ve dolu bir yaşam sağlar; ayrıca her arketipin gölge (shadow) olasılıklarına karşı bir miktar koruma sunar. Bu durum, cinsiyet kimliği veya cinsel yönelimi ne olursa olsun, kadınlar ve erkekler için eşit derecede geçerlidir.

Yüz yıldan uzun bir süre önce, C.G. Jung’un eski hastası ve yakın işbirlikçisi Toni Wolff, kadının özünü dört ayrı yapısal forma (veya tipe) göre tanımlayan bir model geliştirdi:

  1. Anne (ve eş)
  2. Amazon
  3. Hetaira (yoldaş, sevgili, eş, arkadaş)
  4. Medial kadın

Wolff’un Structural forms of the feminine psyche (Kadın Psişesinin Yapısal Formları) başlıklı makalesi, “modern” kadınların daha iyi “öz-bilgi ve öz-gerçekleşme” yolunda onlara rehberlik etmek amacıyla kaleme alınmıştır. Wolff, kadınları en derin önceliklerini tanımaya ve her kültürel dönemin, kişinin gerçek iç doğasını gerçekleştirmeye her zaman elverişli koşullar sunmadığının farkında olmaya güçlü bir şekilde teşvik eder.


Kişisel ve Kişisel Olmayan (İmpersonal) İlişki Biçimleri

Wolff, bahsettiği tipleri, kesişen iki eksen üzerinde konumlandırır (yukarıdaki görsele bakınız).

  • Dikey eksenin bir ucunda Anne, diğer ucunda Hetaira bulunur. Bu iki tip “kişisel olarak ilişkilidir.” Başka bir deyişle, en temel ilişki biçimleri diğer insanlarla kurulur: Anne (ve eş) için bu ilişki çocukları (ve/veya eşi) ile kurduğu ilişkidir; Hetaira içinse sevgili, yoldaş, koca, arkadaş veya partneriyle kurduğu ilişkidir.
  • Yatay eksenin bir ucunda Amazon, diğer ucunda Medial kadın yer alır. Bu iki tip ise “kişisel olmayan (impersonal) olarak ilişkilidir.” Onların en temel ilişki biçimi, doğrudan insanlarla değil, kolektifle kurulur. Amazon, öncelikli olarak yaşadığı dönemin nesnel kültürel değerleriyle (kolektif bilinç) ilgilenirken, Medial kadın esasen kolektif bilinçdışından kaynaklanan fenomenlere odaklanır.

Birincil ve Komşu (Bitişik) Formlar

Wolff’a göre, her kadın ağırlıklı olarak bir formla özdeşleşir. Bu form, onun yaşamındaki temel odağı temsil eder; ancak bu odağın dış dünyada kendini nasıl ifade ettiği, kadının sosyo-ekonomik koşullarına bağlı olarak değişebilir.

Çoğu kadın, bir diğer forma görece kolaylıkla uyum sağlar: Bu form genellikle, birincil formun bulunduğu eksenden farklı eksen üzerindeki iki formdan bitişiğinde olanıdır. Örneğin, eğer kadının birincil tipi Anne ise Amazon veya Medial kadına ait özelliklere erişmesi doğaldır.

Üçüncü form (diğer bitişik form) ise daha fazla çaba gerektirir ve genellikle yaşamın daha ileriki aşamalarında bütünleştirilir.


Zıt Formu Bütünleştirmek “Benlik’e Yaklaşmak”tır

Dört yapısal formun tümünü bütünleştirmek hayat boyu sürebilen zorlu bir görev olsa da, bunu gerçekleştirebilen kadın eninde sonunda psikolojik bütünlüğe ulaşır. Wolff, bu sayede kadının “modern dünyadaki gerçek yerini bulacağını ve kültürel görevini yerine getireceğini” söyler.

Hem Wolff hem de Jung, kadının zıt (dördüncü) formunun (örneğin Anne’nin karşıtının Hetaira olması) bilinçli kişiliğe büyük oranda entegre edilmesinin erişilebilir olmadığını ve “ancak sembolik düzeyde” ifade edilebileceğini düşünmüştür.

Ancak Marie-Louise von Franz bu görüşe katılmaz. Günümüzdeki çoğu Jungiyen gibi, insanın karşıt psikolojik yönelimini mutlaka bütünleştirmesi gerektiğine inanır; aksi takdirde “hayal kırıklığı içinde yarı ölü” bir hayata mahkûm olunabileceğini söyler (Toni Wolff & C.G. Jung – A collaboration, s. 112).

Wolff ve Jung’un, bu zıt formun somut olarak (sembolik düzeyin ötesinde) yaşanabilmesi konusundaki çekinceleri, muhtemelen yaşadıkları dönemin toplumsal koşulları ve birlikte aldıkları kişisel yaşam kararlarıyla daha fazla ilgiliydi (ilerideki bir makalede ele alınacaktır).


Anne (ve Eş)

“Anne, korumaya, yardıma ve gelişmeye ihtiyaç duyan şeyi güçlendirme çabasıyla ilişkisinde kendini gerçekleştirir …”

Bu yapısal formla en çok özdeşleşen kadınlar genellikle evlenir, çocuk sahibi olur ve tüm enerjilerini aile üyelerinin gelişip serpildiği bir yuva kurmaya odaklar. Bu tipin odağı; çocukların eğitimi, eşin babalık veya eşlik vasıflarının desteklenmesi, aile yaşamının iyi organize edilmesi, sağlık, güvenlik, iyi beslenme, rahat bir ev, eşin veya ailenin sosyal statüsünün korunması gibi konulardır.

Bazı kadınlar, aynı zamanda ya da bunun yerine, aile üyeleri dışında birçok kişiye yardım eden, hemşirelik veya öğretmenlik gibi “annelik” niteliği taşıyan meslekleri seçebilir. Bu durumda “yuva” kavramı bir kuruma veya kamu yararına hizmet eden bir kuruluşa (hastane, okul vb.) dönüşmüş olur.

Anne’nin Gölge Yönü

Her tipin olduğu gibi, Anne tipinin de olumsuz bir gölge yanı vardır.

“Eğer bir sonraki yapısal form yavaş yavaş bütünleştirilmezse, orijinal form aşırı derecede büyür ve negatif bir hâle bürünür.”

Anne tipinin aşırılığı, aşırı kaygılı ve korumacı bir anneliğe dönüşebilir. Bu tutum, gerektiğinden uzun süre devam ederse çocukların (ya da himayesindeki kişilerin) gelişimini engelleyebilir.

Anne, kendisini anne rolüne o kadar kaptırabilir ki, hayatının diğer yönlerini geliştirmeyi ihmal eder. Bu durum, bilinçdışı bir şekilde yaşayamadığı kendi arzularını çocuklarına (veya baktığı kişilere) yansıtmasına neden olabilir; bu kişiler de kendi yollarını izlemek yerine annenin gerçekleştiremediği rüyaları yaşamak için baskı altında hissedebilirler.


Hetaira (Sevgili, Yoldaş, Eş, Arkadaş)

Hetaira’nın temel odağı, sevgili, yoldaş, koca veya arkadaşıyla kurduğu ilişkiyi derinleştirmektir.

Wolff, Hetaira’nın erkekle ilişkisi hakkında şunları belirtir:

“O, erkeğe, toplumsal (kolektif) değerlerden bağımsız kişisel bir değer duygusu aktarır; çünkü kendi gelişimi, bireysel bir ilişkinin tüm nüanslarını ve derinliklerini deneyimlemeyi ve gerçekleştirmeyi gerektirir.”

Hetaira, öncelikle partnerinin “iç dünyasının” gelişimini destekler; onun bireysel ilgi alanlarını, eğilimlerini ve yaratıcı düşlerini önemser. Bu, Anne tipinden farklı bir yaklaşımdır; çünkü Anne, desteklediği kişinin dış dünyadaki konumuna (başarı, statü vb.) odaklanır.

Her ne kadar Hetaira tipi genelde bir erkeğin romantik ve cinsel partneri olarak, onun hayallerini gerçekleştirmesine yardım ederken tasvir edilse de; bu form, çocuklarının, yakın arkadaşlarının veya aile üyelerinin iç dünyasını canlandırmaya odaklanan bir kadında da görülebilir.

Hetaira’nın Gölge Yönü

Hetaira tipi, iç dünyaya dair her şeyi dış dünyadaki gerçeklik ve sorumluluklar pahasına aşırı şekilde vurgularsa, partnerine zarar verici olabilir. Partneri, mesleğini veya evliliğini, üzerinde yeterince düşünülmemiş, hayalî bir düşü takip etmek uğruna terk etmeye yönlendirilebilir ve bu da onun yıkımına neden olabilir.

Hetaira’nın Bir Diğer Gölge Yönü

Wolff’un şu cümlesi, günümüz feminist okurları için bir hayli rahatsız edici gelebilir; çünkü Hetaira’nın erkek psikolojik gelişimine hizmet eden bir “nesne” konumunda sunulduğu izlenimi uyandırabilir:

“Hetaira’nın işlevi, erkekteki bireysel psişik yaşamı uyandırmak, onu erkeksi sorumlulukların ötesine geçirerek bütüncül bir kişilik oluşturmaya sevk etmektir.”

Bence bu ifade, Wolff’un zamanında pek farkında olmadığı bir başka gölge yönü yansıtıyor. Muhtemeldir ki Wolff, kendisi de bu “tuzağa” düşmüştü; nitekim, tarih boyunca sayısız kadın, aşk uğruna kendini öylesine feda etmiştir ki, kendi hayallerini bir kenara iterek partnerininkileri gerçekleştirmeye odaklanmıştır.

İdeal Bir Hetaira İlişkisi

İdeal koşullarda, Hetaira’nın partneriyle ilişkisi karşılıklı fayda ve etkileşim üzerine kurulur. Böylece iki taraf da hayallerini birlikte takip edebilir; toplumsal konvansiyonların getirdiği sınırlamalardan çok fazla etkilenmeden yaratıcı bir ikili oluşturabilirler.

Wolff, Hetaira tipi ile partner arasındaki romantik bağ belirli bir derinliğe ve psişik bütünlüğe ulaştığında, cinsel ifadenin de doğal ve gerekli olduğunu açıkça belirtir.

Wolff’un yaşadığı dönemin İsviçre’sinde, Hetaira yönünü tam anlamıyla yaşamak isteyen bir kadın, çoğunlukla evlenmez, çocuk sahibi olmaz ve konvansiyonel olmayan bir yaşam sürmek durumundaydı. Bugün, en azından Batı toplumlarında, bu tarz bir zorunluluk genellikle kalmamıştır.

Çağdaş kadınlar, evli ve çocuklu olma arzularını (ve bununla ilgili zorlukları) gayet açık konuşurlar. Eşi veya partneriyle romantik ve cinsel bağını canlı tutmayı istemek, Hetaira’nın ruhun-ruhuna temas (soul-to-soul connection) dediğimiz içsel bağlantı ihtiyacını da kapsar. Bu ise çoğu zaman annelik rolüyle aynı anda yürütülmesi güç bir süreçtir.


Amazon

“İlgisini, bizzat kendisinin başarmayı istediği nesnel kazanımlara yöneltir.”

Günümüzde Amazon kadına “kariyer kadını” da denebilir; ancak bu form, “evin reisi” olup evi askerî bir disiplinle yöneten bir eşte de kendini gösterebilir.

İdeal durumda, Amazon, kendi toplumsal ve kültürel katkılarını sürdürürken, diğer sorumluluklarını ve ilgi alanlarını da dengeleyebilir.

Amazon’un Gölge Yönü

Amazon’un gölge yönü, günümüz filmlerinde sıklıkla “hırslı kariyer insanı” örneğiyle somutlanır. Kariyerine o kadar odaklanır ki, çocuklarıyla, eşiyle, ailesiyle veya arkadaşlarıyla olan kişisel ilişkilerini ihmal eder; hatta kariyeri uğruna insan ilişkilerini kötüye kullanan birine dönüşebilir.


Medial Kadın

“Medial kadın, öncelikle çevresindeki psişik atmosfer ve dönemin ruhu (zeitgeist) ile, özellikle de kolektif (kişisel olmayan) bilinçdışıyla meşgul olur.”

Medial kadının sezgileri güçlüdür ve kolektif bilinçdışıyla sıkı bir bağı vardır. Bu niteliklerini din ve ruhsallık alanında, sanatta, tıpta ve şifacılıkta veya araştırma ve psikoloji gibi disiplinlerde ifade edebilir.

Medial Kadının Gölge Yönü

Tüm yapısal formlarda ve arketiplerde olduğu gibi, Medial kadının da gölge yönü, tek bir arketip tarafından “ele geçirilmekten” kaynaklanır. Yani kişi, hayatındaki diğer yönleri tamamen dışlayıp bir arketiple özdeşleştiğinde gölge devreye girer.

Medial kadın, yeterli ego gücüne sahip değilse, bilinçdışının etkilerine kapılıp sürüklenebilir. Kolektif bilinçdışından gelen içeriklerle kendi içsel kaynaklarını birbirine karıştırabilir, bu da hem kendisi hem de çevresi için yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Bir başka sorun, Medial kadının eriştiği bilinçdışı içerikleri ifade etmekte zorlanması olabilir. Bu durumda, söyledikleri muğlak kalabilir ve hem kendisine hem de başkalarına zarar veren bir kafa karışıklığı yaratabilir.


C.G. Jung’dan Bağımsız Geliştirilmiş Bir Kuram

Wolff, bu yenilikçi modelini 1934’te Zürih Psikoloji Kulübü’nde (17 yıl başkanlığını yürüttüğü bir kurum) ve sonra 1948’de C.G. Jung Enstitüsü’nde genişleterek sundu.

Bazı yorumcular, Wolff’un bu kuramı Jung’un 1925 seminerinde ve 1927’de yazdığı makalede söz ettiği “anima tipi” ile “maternal tip”ten etkilenerek geliştirdiğini ileri sürmüştür. Ancak, Wolff’un biyografisi (Toni Wolff & C.G. Jung – A collaboration, s. 94-95) ve kendi makalesi, bu görüşün gerçeği yansıtmadığını gösterir.

Wolff kuramını bağımsız olarak geliştirmiştir ve muhtemelen 1916’da Psikoloji Kulübü kurulmadan önce içinde Emma Jung’un da bulunduğu kadın grubuna ilk taslağını sunmuştur. Bu grup, kadın psikolojisine ilişkin konuları düzenli olarak ele alıp tartışan bir topluluktu.


Dört Ebedi Kadın – Toni Wolff Yeniden Yorumlandı

2011’de yayımlanan Four eternal women (Dört Ebedi Kadın) kitabında yazarlar Mary Dian Molton ve Lucy Anne Sikes, Wolff’un tanımladığı her bir tipin özelliklerini canlı örneklerle ve farklı bakış açılarıyla ele alıyorlar.

Bu yapıtlarda, Wolff’un her tip için işaret ettiği olumlu ve gölge yönleri, kariyer olanakları, erkeklerle (ve elbette çağdaş bakışta diğer cinsiyetlerle) ilişkilerinde oluşabilecek faydalar ve zorluklar inceleniyor. Ayrıca her formun bitişik ve zıt formlarının nasıl bütünleştirilebileceği üzerinde duruluyor.

Yazarlar, Wolff’un modeline duydukları ilginin 1997’de lokal Jungiyen topluluklarında düzenlemeye karar verdikleri bir film gösterimi serisiyle başladığını anlatıyor. Bu atölye ve seminerlerdeki deneyimleri zamanla artarak Four eternal women kitabına dönüşmüş. Kitapta, kurgusal (film, edebiyat, mitoloji) ve gerçek kadınların (röportajlar, tanıklıklar) öykülerine yer veriliyor; böylece Wolff’un özgün kuramının zaman ötesi geçerliliği gözler önüne seriliyor.

Kitabın amacı, kadınların kendi yaşamlarına yakından bakabilmeleri; hangi yönleriyle Anne, Hetaira, Amazon veya Medial kadına ait olduklarını görmeleri ve her tipin gölge eğilimlerinden ne gibi dersler çıkarabileceklerini anlamalarına yardımcı olmaktır.


Erkekler ve Kadınlar Hakkında

Wolff, makalesinin ilk sayfalarında, erkekler ve kadınlar arasındaki psikolojik işleyiş farklarını net biçimde vurgular. Bu, o dönemde kadınlar ile erkeklerin “normal” ya da “toplumca kabul gören” yaşam seçimleri arasında büyük uçurumlar olması sebebiyle beklenen bir tutumdur.

Erkekler hakkında şöyle yazar:

“… onun (erkeğin) kültürel başarıları, ruhun (spirit) belirleyiciliğindedir. Dolayısıyla bilinci ve dış gerçeklikle başa çıkma biçimi çoğunlukla en çok ayrışmış (diferansiye) işleve dayanır.”

Burada Wolff, Jung’un psikolojik işlevler (düşünme, hissetme, duyum, sezgi) kuramına gönderme yapar. Wolff’un biyografisini yazan Nan Savage Healy, Psychological Types (Psikolojik Tipler) kitabındaki ünlü “işlev tanımları” bölümünün muhtemelen Toni Wolff tarafından kaleme alındığını öne sürer (Toni Wolff & C.G. Jung – A collaboration, s. 180-183). Bu bölüm, Jung’un 1921’de yayımladığı 500 sayfadan uzun eserinin özünü oluşturur.

Kadınlar hakkında ise şunları söyler:

“Kadın, doğası gereği ruh (psyche) tarafından koşullanmıştır ve ruhsallık onda daha bütüncül, ancak daha az tanımlanmış bir biçimde tezahür eder. Psişik form, yaşadığı kültürel döneme ve kadının yapısal formuna denk düşebilecek yaşam biçimlerinde ifadesini bulma eğilimindedir.”

Wolff, kendi dönemine göre oldukça ileri düşünceli ve hatta “feminist” olarak nitelendirilebilecek fikirler ortaya koymuştur. Zira kadınlara, kendilerini öncelikle aile ve eşlerinin hizmetine adamaktan başka yollar da sunar:

  • Amazon, öncelikle kendi toplumsal katkı ve amaçlarını gerçekleştirmeyi ister.
  • Medial kadın, öncelikle kolektif bilinçdışıyla olan bağını sürdürmeye odaklanır.

Öte yandan Wolff, yaşadığı toplumun ürünü olarak, Anne ve Hetaira tiplerinin erkekler üzerindeki etkisine (özellikle de gölge yönlerin erkeğe verebileceği zarara) sıklıkla vurgu yapar. Bu iki formun kadının kendi yaşamı ve tatmini üzerinde ne gibi sonuçları olduğundan çok az bahseder. Kadınların diğer kadınlarla ne şekilde ilişkilenebileceğine dair ise neredeyse hiç söz etmez.

Dolayısıyla Wolff, iki nesil arasında bir yerde konumlanmış görünür: İlki, hâlâ fazlasıyla iç içe geçmiş ve itaatkâr bir kadınlık rolünde olup yavaşça isyan etmeye başlayan kuşak; ikincisi ise (Marie-Louise von Franz gibi) daha bağımsız seçimler yapabilen, hayallerine ve hak ettikleri eşitliğe daha çok güvenle sahip çıkan nesildir.

Bu kadınların emekleri sayesinde bugün daha iyi bir konumdayız ve bu çabayı, özellikle çocuklarımıza yeni değerler aktararak devam ettirmek zorundayız. Uzun bir yol aldık ama yapılacak hâlâ çok şey var.


Geleneksel Olmayan Toplumsal Cinsiyet Rollerine ve Tanımlarına Dair

Günümüzde, geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri ve hatta “kadın” ve “erkek” tanımlarının kendisi sorgulanmakta ve çoğu zaman yerle bir edilmektedir. Bu nedenle, bir kişinin biyolojik cinsiyetine veya toplumsal cinsiyetine dayalı olarak böylesine kesin ayrımlar yapmanın pek faydalı olmadığını düşünüyorum.

LGBT topluluğu, doğumda atanan cinsiyeti veya cinsel yönelimi ne olursa olsun, önce “bir insan” olarak görülmeyi ve öyle kabul edilmeyi talep ediyor. İnsanları, pek çok açıdan dar kalıplara sokup orada sınırlamak, tarih boyunca kimseye iyilik getirmedi.

LGBT topluluğunun geniş yelpazesi de gösteriyor ki, insan deneyiminin çeşitliliği, sadece heteroseksüel erkek ve kadın kategorilerine sığmayacak kadar büyük. Aynı şekilde, geleneksel olarak tanımlanan kadın ve erkekler bile kendilerini “sadece insan” olarak görebilseler çok daha zengin bir yaşam deneyimine kavuşabilirler.

Bu nedenle, Wolff’un yapısal form modelinin, hem geleneksel hem de geleneksel olmayan cinsel kimlik veya yönelimlere sahip kadınlar ve erkekler için de aynı derecede yararlı olduğunu ileri sürüyorum.

Hepimiz, kendi içimizdeki Amazon (işine ve kariyerine odaklı erkek veya kadın), Medial (şifa, sanat, ruhsallık, psikoloji gibi konulara yatkın erkek veya kadın), Anne (çocuklarına, öğrencilerine ya da bakım verdiği kişilere anne gibi yaklaşan erkek veya kadın) veya Hetaira (partnerinin veya yakınlarının iç dünyasını destekleyen erkek veya kadın) yönlerimizi tanıyabiliriz.

Bu geniş bakış açısı, Jung’un özgün animus/anima teorisini günümüz kadınlarına, erkeklerine ve geleneksel olmayan topluluklara uyarlamak için çalışan çağdaş Jungiyenlerin çabalarıyla da uyumludur.

Bireyleşmenin bir yolu, dört yapısal formun hepsini bütünleştirmektir. Bu, hayatı daha dolu ve zengin kılarken, her arketipin gölgesinden de koruyabilir. Bu gerçek, geleneksel ya da geleneksel olmayan her kadın ve erkek için aynıdır.

Ağustos 2021