Turgenyev’in Bazarov’u: Bir İsyankâr mı? Camus’nün Meursault’u: Umursamaz Bir Gözlemci mi?

19. yüzyılın sonlarında Avrupa düşüncesinde büyük bir çalkantı yaşanıyordu. Pozitivizm, rasyonalizm ve materyalizm gibi akımlar, geleneksel değerleri sarsarken, bireyin toplum içindeki konumunu da yeniden tanımlıyordu. İvan Turgenyev’in Babalar ve Oğullar romanındaki Bazarov ile Albert Camus’nün Yabancı eserindeki Meursault, bu dönüşümün iki farklı filozofik yansımasını temsil eder. Bazarov, nihilist bir figür olarak toplumsal ve kültürel değerlere meydan okuyan bir isyankârdır. Meursault ise varoluşçu düşüncenin bir izdüşümü olarak, dünyanın anlamsızlığı karşısında kayıtsız kalan bir gözlemcidir. Ancak her iki karakterin de bireyin toplumla olan ilişkisini sorgulaması, onları modern insanın varoluşsal sıkıntısını temsil eden figürler hâline getirir.

Bazarov: Akılcı Bir Devrimcinin Çıkmazı

Turgenyev’in Bazarov’u, tipik bir 19. yüzyıl nihilistidir. Bazarov’un nihilizmi, her türlü otoriteyi, geleneği ve duygusal bağı reddetmek üzerine kuruludur. O, toplumun hâkim değerlerine cephe alır ve yalnızca bilimsel ve materyalist bir dünya görüşünü savunur. Dinin, sanatın, aristokrasinin ve romantizmin birer yanılsama olduğunu düşünür. Ancak Bazarov’un isyanı yalnızca teorik değil, aynı zamanda pratiktir.

1. Bilimsel Materyalizm ve Ontolojik Reddiye:

• Bazarov, pozitivist bir düşünce yapısına sahiptir ve dünyayı yalnızca bilimsel yasalarla açıklamaya çalışır. Sanatı, felsefeyi ve aşkı gereksiz ve faydasız bulur.

• Toplumsal kurumların ve değerlerin “boş” olduğunu savunarak, varoluşun yalnızca maddi ve biyolojik bir süreçten ibaret olduğunu ileri sürer.

• Ancak, onun bu radikal reddiyesi, kendi varoluşsal çelişkilerini de içinde barındırır. Çünkü insani duygular, onun inkâr edemeyeceği bir şekilde kendisini gösterir (örneğin Anna Sergeyevna’ya duyduğu aşk).

2. İsyankârlığın Paradoksu:

• Bazarov, topluma meydan okuyan bir figürdür, ancak bu meydan okuyuşunun sonunda yalnızlaşır. Kendi inançlarının tutarlılığını koruma çabası, onu kaçınılmaz bir çıkmaza sürükler.

• Nihilizm, her şeyin reddedilmesini öngörse de, Bazarov’un eylemleri onun dünyayı şekillendirme arzusunu ortaya koyar. Yani o, salt bir yıkıcı değil, aynı zamanda bir dönüştürücüdür.

• Bu noktada Bazarov, Nietzsche’nin Üstinsan idealine yaklaşan bir figürdür; geleneksel ahlakı reddeder, ancak yerine bir alternatif sunma çabası içindedir.

Bazarov, dünyayı akıl yoluyla kavramaya ve onu bilimsel bir temel üzerine oturtmaya çalışırken, kendi varoluşunun sonlu olduğunu idrak eder. Ölümle yüzleştiğinde nihilizminin kaçınılmaz sonuna ulaşır: Varoluşun anlamsızlığına rağmen, insanın inançsızlığı bile bir anlam çabasının ürünü olabilir.

Meursault: Varoluşun Kıyısında Kaygısız Bir Gözlemci

Meursault’un dünyaya bakışı, Bazarov’unkinin aksine, isyankâr değil kayıtsızdır. O, bir nihilist değil, bir absürd insan figürüdür. Camus’nün felsefi çerçevesinde, insanın evren karşısında anlam arayışı, evrenin kayıtsızlığı ile çatışır. Meursault, bu absürtlüğün farkında olan, ancak ona meydan okumayan bir karakterdir.

1. Absürd Varoluş ve Kayıtsızlık:

• Meursault, hayatın nesnel bir anlamı olmadığını içselleştirmiştir. Ancak Bazarov gibi onu değiştirme veya dönüştürme çabasında değildir.

• İnsan ilişkilerinde duygusal bir bağ kurmaz. Annesinin ölümü karşısında yas tutmaz, sevgilisi Marie’nin aşkına karşı kayıtsızdır ve mahkemede kendisini savunmak için özel bir çaba göstermez.

• Onun kayıtsızlığı, toplumun etik ve ahlaki yapısına meydan okumak gibi bilinçli bir amaç taşımaz; o sadece kendi varoluşsal anlamsızlığını kabullenmiştir.

2. Ölüm ve Absürd Mutluluk:

• Meursault’un ölüm cezasına çarptırılması, Camus’nün absürd felsefesinin doruk noktalarından biridir. O, kaçınılmaz sona yaklaştıkça bir tür özgürlüğe kavuşur.

• “Ölümden sonrası yoksa, korkunun da anlamı yoktur” düşüncesiyle, kendisini bekleyen idamı kayıtsız bir şekilde kabul eder.

• Bu noktada Meursault, Sartre’ın “özgürlüğe mahkûmiyet” kavramını hatırlatır: İnsan, anlamını kendisi yaratmadığı sürece evrenin kayıtsızlığına teslim olur.

Meursault’un en büyük farkı, topluma başkaldırmamasıdır. O, toplumun değerlerini saçma bulmasına rağmen, onları değiştirme çabasına girmez. Bazarov gibi yeni bir düzen getirmeye çalışmaz; çünkü onun için düzenin kendisi bile anlamdan yoksundur.

İsyankâr Bazarov ve Kayıtsız Meursault

Bazarov ve Meursault, modern insanın varoluşsal krizine dair iki farklı yanıt sunar.

Bazarov, aklın ve bilimin gücüyle toplumu değiştirmeye çalışan bir isyankârdır.Ancak onun nihilizmi, en sonunda insani duyguların ve ölüm gerçeğinin karşısında sarsılır. O, Nietzsche’nin “Tanrı öldü” dediği bir dünyada, bilimin yeni bir anlam sunabileceğine inanır. Ancak kendi ölümüyle yüzleştiğinde, nihai bir yalnızlığa sürüklenir.

Meursault ise, dünyayı gözlemleyen ve kayıtsız kalan bir figürdür. O, Camus’nün absürd insan kavramının somutlaşmış hâlidir. Ölüm gerçeğini kabullenişi, ona paradoksal bir huzur getirir. Meursault’un isyanı, Bazarov’unkinden farklıdır; çünkü o, dünyaya bir anlam yüklemeyi tamamen reddeder ve her şeyin olduğu gibi kabul edilmesi gerektiğini savunur.

Bu bağlamda, Bazarov’un devrimci isyanı, Meursault’un pasif kabullenişi ile zıtlık oluşturur. Bazarov’un ölümü trajiktir, çünkü bir mücadeleyi temsil eder. Meursault’un ölümü ise absürddür, çünkü onda bir mücadele yoktur—yalnızca kaçınılmazın kayıtsız bir kabullenişi vardır.

Her iki karakter de toplum tarafından dışlanır ve ölümle yüzleşir. Ancak biri mücadele ederek ölürken, diğeri ölümü kucaklar. Bu da onları modern düşüncenin iki farklı ucu olarak konumlandırır: Bazarov, dünyayı dönüştürmeye çalışan akılcı bir isyankâr; Meursault ise, hayatın anlamsızlığını kabullenmiş bir gözlemci olarak varoluş sahnesinden çekilir.