Abbas Kiarostami’nin Son Arzusu ve Umudun Son Nefesi

Baharın Nefesi ve İnsanlığın Yankısı

Sadi Şirazi’nin Nevbahar’ı, 13. yüzyıldan kalma bir şiir olarak, insan ruhunun derinliklerinde yankılanan bir özlemi dile getirir. Abbas Kiarostami’nin son anlarında Solmaz Naraghi’nin sesiyle bu dizeleri dinlemesi, yalnızca bir şarkı seçimi değil, varoluşun kırılganlığına dair bir meditasyondur. “Bir ömür daha lazım, çünkü bu ömrümüzü umutlanarak geçirdik” dizesi, insanın bitmeyen arzusunu ve bu arzunun getirdiği burukluğu taşır. Kiarostami’nin sineması, sabit kameralarla hayatın sıradan anlarını yüceltirken, bu şarkı da aynı sadelikte evrensel bir hakikati yakalar. Onun gözyaşları, kişisel bir vedadan öte, insanlığın umutla yoğrulmuş trajedisinin bir yansımasıdır. Şirazi’nin sözleri, Naraghi’nin sesinde, zamanı ve mekanı aşan bir ağıt olur; ne bahar ne de insan, umudun ağırlığından kurtulabilir. Bu an, Kiarostami’nin sinemasındaki uzun planların bir özeti gibidir: Hayat, bir anlık güzellik ve sonsuz bir bekleyiş arasında sıkışır.

Zamanın Ağıtı ve Sonsuzluk Arzusu

Nevbahar’ın dizeleri, zamanın insan üzerindeki amansız egemenliğini sorgular. Şirazi’nin 750 yıl önce yazdığı “Bu ömrü umutlanarak geçirdik” sözü, insanın bitmeyen bekleyişini ve bu bekleyişin boşunalığını ifşa eder. Kiarostami’nin bu şarkıyı seçmesi, onun sinemasındaki zaman anlayışıyla örtüşür; filmlerinde her kare, bir anın hem varlığını hem yokluğunu hissettirir. Ölüm döşeğinde, Naraghi’nin sesiyle bu dizeleri dinlerken, belki de Rüzgar Bizi Sürükleyecek filmindeki uzun yolları, Kirazın Tadı’ndaki sessiz sorgulamaları hatırlamıştır. Gözyaşları, bir ömrün tamamlanmamış hayallere adanmışlığına duyulan yas gibidir. Zaman, umudun hem kaynağı hem celladıdır; insan, her an bir şeylerin peşinde koşar, ama varış noktası hep bir yanılsamadır. Şirazi’nin sözleri, Kiarostami’nin son anlarında, bu evrensel gerçeği bir kez daha fısıldar: İnsan, zamanın içinde hapsolmuş bir umut avcısıdır.

Sözün Kudreti ve Sesin Büyüsü

Solmaz Naraghi’nin sesi, Nevbahar’ı bir şiirden öteye, adeta bir manevi ayine dönüştürür. Mohsen Namjoo’nun bestesi, Şirazi’nin dizelerine çağdaş bir ruh katar; bu birleşim, sözün ve müziğin insan ruhunu nasıl ele geçirebileceğini gösterir. Kiarostami’nin bu şarkıyı seçmesi, onun sinemasındaki estetik arayışla uyumludur; filmlerinde diyaloglar ve sessizlikler, görüntüyle birlikte bir büyü yaratır. Naraghi’nin sesi, umudun kırılganlığını ve gücünü aynı anda taşır; her nota, bir hayat hikayesinin hem zaferini hem yenilgisini anlatır. Kiarostami’nin son anlarında bu şarkıyı dinlemesi, sanki kendi filmlerindeki bir sahneyi tamamlar: Hayatla ölüm, bir melodide kesişir. Gözyaşları, bu sesin içindeki evrensel acıyı yakalar; insan, sözün ve sesin büyüsüne kapılarak kendi hikayesini bulur. Nevbahar, bir şarkı olmaktan çıkar, bir varoluş çığlığına dönüşür.

Ölümün Eşiğinde Bir Hayat Muhasebesi

Kiarostami’nin Nevbahar’ı dinlerken döktüğü gözyaşları, bir sanatçının değil, bir insanın hayatla hesaplaşmasıdır. Sinemasında hep sıradanın içindeki olağanüstülüğü arayan Kiarostami, bu şarkıda da aynı derinliği bulur. Şirazi’nin “Bir ömür daha lazım” dizesi, insanın eksik kalmışlığını haykırır; bu, Kiarostami’nin filmlerindeki yarım kalmış hikayelerin bir özetidir. Kopyası Aslına Uygun filminde olduğu gibi, hayat da bir kopyadır; aslına ulaşmak mümkün değildir. Ölüm döşeğinde, bu şarkı, onun sinemasındaki sabit bakışın son karesi olur: Hayat, umutla dolup taşar, ama bu umut çoğu zaman bir seraptır. Gözyaşları, bu gerçeğin sessiz kabulüdür; Kiarostami, Şirazi’nin dizelerinde, kendi sinemasının özünü bulur. Bu an, bir yönetmenin vedasından çok, insanlığın kendi kırılganlığıyla yüzleşmesidir.

İnsanlığın Ortak Acısı ve Umut Yanılsaması

Nevbahar, Kiarostami’nin kişisel hikayesini aşarak, insanlığın ortak anlatısına dönüşür. Şirazi’nin dizeleri, yüzyıllar öncesinden, insanın bitmeyen arzusunu ve bu arzunun getirdiği acıyı taşır. Kiarostami’nin bu şarkıyı seçmesi, onun sinemasındaki evrensel temaları yansıtır: Yakın Plan’da bir sahtekarın hikayesi, Zeytin Ağaçları Arasında’da bir aşkın peşinde koşan genç, hepsi umudun peşindedir, ama hepsi eksik kalır. Naraghi’nin sesi, bu eksikliği bir ağıta dönüştürür; her nota, insanlığın umutla örülü trajedisini anlatır. Kiarostami’nin gözyaşları, sadece bir vedayı değil, bu evrensel acıyı kucaklar. Şarkı, bir bahar yeli gibi gelir, ama ardında bir ömrün ağırlığını bırakır. İnsan, umuduyla var olur, umuduyla yok olur; Nevbahar, bu gerçeğin hem tesellisi hem lanetidir.

Geleceğin Sesi ve İnsanlığın Hafızası

Nevbahar’ın Kiarostami’nin son anlarındaki varlığı, sadece geçmişe değil, geleceğe de bir köprü kurar. Şirazi’nin dizeleri, 13. yüzyıldan 21. yüzyıla uzanırken, insanlığın hikayesi değişmez: Umut, her çağda bir yanılsama olarak kalır. Kiarostami’nin bu şarkıyı seçmesi, onun sinemasındaki zamansızlığı yansıtır; filmleri, bir İran köyünden evrensel bir hakikate ulaşır. Naraghi’nin sesi, bu hakikati geleceğe taşır; her dinleyişte, insanlık kendi hikayesini yeniden hatırlar. Gözyaşları, bu hatırlayışın bedelidir; Kiarostami, ölümüyle, insanlığın bitmeyen umut arayışını miras bırakır. Nevbahar, bir şarkıdan öte, insanlığın hafızasında bir iz olur; ne başlangıcı ne sonu olan bir hikaye, sadece bir anlık varoluş.