Zekânın ölçülmesinin doğal olduğu yerde aptallık oranı da ölçülmeli

aziz nesin“… Çocukluğumdan beri, insanları ağlatacak yazılar yazmak isterdim. Bu istekle yazdığım bir hikâyeyi, bir dergiye götürmüştüm. Hikâyemi okuyan derginin başredaktörü, çok anlayışsız bir adam olduğu için, hikâyemi okurken hüngür hüngür ağlaması gerektiği halde kahkahalarla güldü; sonra kahkahadan yaşaran gözlerini silerek, ‘Aferin. Çok güzel. Bunun gibi daha başka hikâyeler de yaz getir bize…’ dedi. Yazarlıktaki bu ilk düş kırıklığım hâlâ sürmektedir. Ağlasın diye yazdıklarımın çoğuna, okurlarım gülüyor.” Aziz Nesin
“% Kaç Aptalız? Düşününce bu ifade biçiminin, bir incelik taşıdığını da kabullendim. Zekânın ölçülmesinin doğal olduğu yerde aptallık oranı da ölçülmeli elbet.
Peki kim ölçtürür ki aptallığını? Kim söz eder bundan? Enayiler mi, bönler mi? Nâzım’ın ünlü dizesindeki sıfatla ‘avanak’lar mı? Aziz Nesin’in öykülerinin temelindeki çelişki de çoğunlukla bu kendinden, davranışlarının doğruluğundan hiç kuşkusu olmayanlarla gerçeği görebilenler arasındadır. Belki bu çelişki her zaman bu kadar açık görülmez, ancak sezilir. Herkesin Her Şeyi Bildiği Ülke’de bu çelişki, karşılıklı konuşmalarla açıklanır:
– Siz insanlar bildiğinizi sandığınız şeylerden hiç kuşkulanmaz mısınız? Binde bir olasılıkla yanılabileceğinizi hiç düşünmez misiniz? Bildiğinizi sandığınız şeyin doğru olup olmadığını bikez olsun araştırmayı gereksinmez misiniz?
– Bişeyin doğruluğunu kesinlikle biliyorsak, ne diye kuşkuya düşelim de araştırmak için boşu boşuna uğraşalım? Dedi.”
Herkesin her şeyi bildiğini sandığı bir ülkede yaşamak, nasıldır sizce? Kuşkudan kurtulmak, olayların göründüğü biçimiyle yetinmek rahattır kuşkusuz. Ama bu durum pek çok kişi için komikle trajiği birlikte barındırır. Birinin dramının bir başkasına komik göründüğünü kim reddedebilir ki… Ancak çevremizde her gün olup bitenlerin, radyolar, televizyonlar ve gazetelerce yinelenen yorumlarla açıklanıp açıklanamayacağını, gerçeğin bize sunulduğu gibi olup olmadığını merak etmemek bizim de dramımız değil midir? Belki de ekranda yansıtılanlara (gözümüzün gördüğüne) inanmak, bizi bir gülmece kişisi durumuna düşürmektedir.

(…) Aziz Nesin’in öykülerindeki çelişki çoğunlukla davranışlarının doğruluğundan hiç kuşkusu olmayanlarla gerçeği görebilenler arasındadır. Belki bu çelişki her zaman görülmez, ancak sezilir. Artık aramızda olmayan (yaşamayan demeye dilim varmıyor) bir yazarın, tanık olduğunuz bir sözü, bir tavrı yanlış biçimde dillere düştüğünde ne yapabilirsiniz? Hiç… Çünkü sizin tanıklığınızı doğrulayacak kimseler yoktur ortalıkta. Daha doğrusu kimseler belleğine güvenip çıkmaz ortaya.
En iyisi sözü baştan almak. Aziz Nesin, sık sık gündeme gelen ‘halkımızın yüzde şu kadarı’ diye başlayan ünlü cümlesinde ‘aptal’ tanımlamasını değil, ‘enayi’ nitelemesini kullanmıştı. Bir salon dolusu insanın ortasında. Salondakilerin en az yüzde 80’i yazar olduğuna göre, çoğu benim gibi aptal ile enayi arasındaki incelikli farkı biliyordu. (Enayi, ‘bön, avanak’ yani ‘kolayca kandırılabilen’ demektir. Bunun içinde safça ‘kendini beğenme’ de vardır. Aptal ise ‘zekâsı gelişmemiş, zeka yoksunu’ anlamını kapsar) Ama bir gazetecinin dillere düşürdüğü ‘aptal’ nitelemesini kimseler reddetmedi, düzeltmedi. Kopan kıyamette Aziz Nesin, biraz da inat ve öfkeyle, söylediklerinin yansıyış biçimini reddetmediğinden, benim de hiçbir itiraz ya da düzeltme olanağım yoktu.
Aziz Nesin’in öykülerinden T. Melis Kaya ile Özcan Haklı’nın yayıma hazırladığı seçmenin başlığını görünce yeniden o çaresizliği duydum: % Kaç Aptalız? Düşününce bu ifade biçiminin, bir incelik taşıdığını da kabullendim. Zekânın ölçülmesinin doğal olduğu yerde aptallık oranı da ölçülmeli elbet.

Peki kim ölçtürür ki aptallığını?
Kim söz eder bundan? Enayiler mi, bönler mi? Nâzım’ın ünlü dizesindeki sıfatla ‘avanak’lar mı?
Aziz Nesin’in öykülerinin temelindeki çelişki de çoğunlukla bu kendinden, davranışlarının doğruluğundan hiç kuşkusu olmayanlarla gerçeği görebilenler arasındadır. Belki bu çelişki her zaman bu kadar açık görülmez, ancak sezilir. Herkesin Her Şeyi Bildiği Ülke’de bu çelişki, karşılıklı konuşmalarla açıklanır:
“(…) Köpek sinirlenmemeye çalışarak sordu:
– Siz insanlar bildiğinizi sandığınız şeylerden hiç kuşkulanmaz mısınız? Binde bir olasılıkla yanılabileceğinizi hiç düşünmez misiniz? Bildiğinizi sandığınız şeyin doğru olup olmadığını bikez olsun araştırmayı gereksinmez misiniz?
TV yönetmeni,
– Bişeyin doğruluğunu kesinlikle biliyorsak, ne diye kuşkuya düşelim de araştırmak için boşu boşuna uğraşalım? Dedi.”
Herkesin her şeyi bildiğini sandığı bir ülkede yaşamak, nasıldır sizce? Kuşkudan kurtulmak, olayların göründüğü biçimiyle yetinmek rahattır kuşkusuz. Ama bu durum pek çok kişi için komikle trajiği birlikte barındırır. Birinin dramının bir başkasına komik göründüğünü kim reddedebilir ki… Ancak çevremizde her gün olup bitenlerin, radyolar, televizyonlar ve gazetelerce yinelenen yorumlarla açıklanıp açıklanamayacağını, gerçeğin bize sunulduğu gibi olup olmadığını merak etmemek bizim de dramımız değil midir? Belki de ekranda yansıtılanlara (gözümüzün gördüğüne) inanmak, bizi bir gülmece kişisi durumuna düşürmektedir.
Aziz Nesin’in öykülerinin bu türde yorumu onu mizah yazarlığından uzaklaştırır mı? Kuşkusuz hayır. Çünkü mizahın aynasında abartı ve karikatürleştirme yanında hem eleştiri, hem uyarı vardır. Ayrıca direnç ve öfke de… Tam burada, Aziz Nesin’in sevdiği ressamlardan Mehmet Güleryüz’ün mizah tanımını anımsamak gerekiyor: “Üstüne bıçakla yürüyen birine, gülümseyerek ‘birader pantolonunun paçasından pijaman görünüyor’ demek. Yürek soğutucu ve… Tehlikeli…”

Nesin öykülerinin anlatım biçimi
Aziz Nesin’in öykülerinin iki ayrı zaman ve anlatım biçimi vardır. Günümüzde, hiç değilse günümüze yakın günlerde, çağımızda/yurdumuzda geçen olayları anlatanlar. (Ki bunları bazen kahramanları anlatır.) Uzak bir çağda, belirsiz bir ülkede yaşanmışları bir masal/kıssa üslubuyla aktaranlar.
Aziz Nesin yalnızca masallarının yer aldığı iki kitabı bütün okurlar anımsa-yacaktır: Memleketin Birinde ve Hoptrinam. Aziz Nesin’in en sert, en dayanılmaz düzen, yönetim eleştirilerinin yer aldığı kitaplardır bunlar. Yanlış demokrasi anlayışı, aydınların kendilerine güvenden gelen aymazlığı, kitlelerin çıkarcılığa yatkın-lığı masalların çekirdeğini oluşturur… Yerginin acılığını, eleştirinin yoğun-luğunu belki ‘masal’ çizgileri evcilleş- tirir: “Çook eskiden, bu kavanoz dipli koca dünyanın bi yerinde dört biyanı dağ, ortası bağ, suları şırıl şırıl,gökleri pırıl pırıl bir ülke varmış. Dünyanın heryerinde olduğu gibi , burada da , insanlardan başka yaratıklar da varmış. Bunların arasında sürüngenler, zehirli böcekler, örümcekler de elbet bulunurmuş… Ama bunlar, başka yerlerdekilerden ne çok, ne az olduklarından hiçkimsenin gözüne batmazmış.”(Dayanın Yurttaşlarım)
Bu masallarla aynı anlatımla anlatılsa da temaları insan ilişkileri, özellikle sevgi-sevda-bağlılık olanlarsa daha şiirsel ama daha buruk bir tattadır. Bu tür masalların yer aldığı Maçinli Kız İçin Ev, soyutlamalar bakımından bence oyunlarından Çiçu ve Tut Elimden Rovni ile örtüşür.
“Yanıma oturdu. Çok güzel sevda sözleri söylüyormuş gibi çayırdaki sarı kır çiçeklerini toplayarak konuşuyordu: ‘Ölünceye dek zamanı birlikte ısıracağımıza, birbirimizden hiç ayrılmayacağımıza söz vermedik mi? Böyle yapacağımıza inanmadık mı? Ancak inanırsak bunu başaracağımızı bilmedik mi? Buna inanmakla, boşlukta düşmeyeceğimize, havada uçacağımıza, denizde boğulmayacağımıza inanmamız arasında ne ayrım var? (…)
Benimle geliyor musun? Bu engeli birlikte aşıyor muyuz?’ Sesimi çıkaramadım. Ayağa kalktı. Yarın kıyısına doğru yürüdü. (…) Adımını yardan attı, boşlukta yürüyor ya da yerçekimsiz bir hava içinde uçarcasına gidiyordu. Bir eğimli yerden iner gibi yavaş yavaş denize indi. Denizin üstünde yürüyerek uzaklaşıyordu.
Küçüle küçüle gözden yitti.”
(Zamanın Kokusu)
Aziz Nesin’in öyküleri ile dergi yazılarının tek ortak noktası ise Aziz Nesin imzasını taşımasıdır. Aziz Nesin’in Zincirli Hürriyet, Marko Paşa gibi dergilerde yayımlanan bu tür yazıları ayrıca kitaplaşmıştır. % Kaç Aptalız?’da bu tür yazılardan örnekler var:
Zincirli Mizah’tan İki Yazı, Topunuzun Köküne Kibrit Suyu.
1990’lı yıllarda yazdığı öykülerin çoğu ise hem dergi yazarlığının netliğini, hem masallarının burukluğunu taşırlar. Bunların oluşturduğu gülümsemeye belki de ‘acı acı gülmek’ demek gerekir: “İşkencede en usta oydu, hem de en acımasız… Çünkü işini severek yapıyordu. Bu dünyada işini severek yapan kaç mutlu insan vardır ki… İşte o, çok seyrek mutlu insanlardan biriydi. Göreviydi işkence ve görevini keyif alarak, beğeniyle, tutkuyla, özenci bir ruhla yapmaktaydı. Her şeyin başı sevgidir denilmesi boşuna mı? Yaptığı işi bunca sevdiğinden, işine yenilikler getirmişti. Ustalarından ne öğrenmişlerse tıpkı onu yapan, kör değneğini beller gibi öğrendiklerini olduğu gibi yineleyenlerden nefret ederdi.
Yaratıcı zekasıyla , yüzyıllardan beri tarihte görülmemiş yepyeni işkence yöntemleri bulmuş ve bu yöntemleri ustalıkla uygulamaktaydı.”(İşkence Bilimine Giriş: Korkuyorsun)
% Kaç Aptalız?, Aziz Nesin’i, çeşitli dönemlerdeki öykülerinin anlatım özellikleriyle yeni okurlara tanıtıcı bir seçme. Onun çok katmanlı öykülerindeki hiciv ve hüzün karışımının yeni tiryakiler yaratacağı kesin. Yazarın eski okurları da bir kitaplık kitaptan yapılmış bu seçmeyi (romandan bölüm de var) keyifle ve yeni tatlar alarak okuyabilecek.”
Sennur Sezer’in 21/03/2008 tarihinde Radikal Gazetesi’nde kitaba dair yayımlanan ‘Aptal’ değil ‘enayi’ adlı yazısı

Kitabın Künyesi
% Kaç Aptalız?
Aziz Nesin,
Hazırlayan: T. Melis Kaya, Özcan Haklı,
Kırmızı Yayınları,
2008,
494 sayfa

Aziz Nesin’in Yaşam Öyküsü

(Asıl adı Mehmet Nusret) (d. 20 Aralık 1915, Heybeliada, İstanbul – ö. 5 Temmuz 1995, Alaçatı, Çeşme, İzmir), mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan mizah yazarı.
Aziz Nesin, 20 Aralık 1915’de İstanbul Heybeliada’da doğdu. Babası Abdülaziz Bey Giresun’un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden İstanbul’a yerleşti ve bahçıvanlık yaparak geçimini temin etti. Aziz Nesin, 1925’te İstanbul Süleymaniye’deki adı daha sonra İstanbul 7. İlkokul olarak değiştirilecek olan “Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi’nin 3. sınıfına girdi. İki yıl Darüşşafaka Lisesi’nde okuduktan sonra, 1935’de Kuleli Askeri Lisesi’ni, 1937’de Ankara’da Harp Okulu’nu bitirip asteğmen oldu. Son olarak 1939’da Askeri Fen Okulu’nu bitirdi. Bu dönemde bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü ne devam etti. Bir röportajında ona bu eğitim hayatının Fikri takip dedikleri şeyi getirdiğini belirtmiştir.
Çalışma hayatı aslen Ankara Harp Okulu’nu bitirmesinin ardından asteğmen rütbesiyle orduya katılmasıyla başlamıştır Nesin’in. Ardından da subay olarak Anadolu ve Trakya nın çeşitli yerlerinde görev yapacaktı.
1941’den başlayarak 2. Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya’da çadırlı ordugahta görev yaptığı bilinir. 1942’de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Taburu Bölük Komutanlığı’na atandı ve bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan’da depremde yıkılmış bir cephaneliğin boşaltılmasıyla görevlendirildi. 1944’de Ankara’da Harp Okulu’nda açılan ilk tank kursuna katıldı. Aynı yıl Zonguldak’ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla da görevlendirilecek ve üsteğmen rütbesindeyken görev ve yetkisini kötüye kullandığı suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı.
Askerlikten ayrılmasının ardından bir süre bakkallık, muhasiplik gibi işler yaptı. 1945 yılında ise gazeteciliğe başladı. Önceleri Sedat Simavi nin çıkardığı Yedigün dergisine girdi; daha sonra Karagöz gazetesinde de yapacağı gibi redaktörlük ve yazarlık yaptı. Aynı yıllarda profesyonel olarak oyun yazarlığı yaptı ve Tan gazetesinde köşe yazarlığına başladı. 4 Aralık 1946’da bir grup üniversite gencinin Tan gazetesini yakması üzerine, sekiz sayı süren, Cumartesi adlı haftalık magazin dergisini çıkarmaya girişti. Bu dergi denemesi de sonlanınca, Vatan gazetesinde çalışmaya başladı. Aynı yıl, ilk bağımsız yapıtı olan “Parti Kurmak Parti Vurmak” adlı 16 sayfalık broşürü de yayımlanmıştı.
1946’da Sabahattin Ali yle birlikte Marko Paşa mizah gazetesini çıkardı ve büyük ses getirdi. Dergi dönemin politikacılarını ve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirmeyi bilmiş, tüm baskıların ve defalarca kapatılmasının getirdiği zor koşullara karşın ulaştığı satış rakamlarına ulaşmıştır. Ancak davalar ve suçlamalar dergi yazarlarına epeyi zor dönemler yaşatmıştır. Nitekim yeni adlarla sürdürmeye çalıştıkları “Markopaşa” ekolünün hararetle eleştirdiği Amerikan yardımının Türkiye üzerindeki emellerine değindiği henüz yayınlanmamış olan Nereye Gidiyoruz? adlı yazısı nedeniyle; 12 Ağustos 1947 de on ay ağır hapis ve üç ay on gün de Bursa da emniyet-i umumiye nezareti altında bulundurulma cezasına çarptırıldı.
İkinci kitabı Azizname yi 1948 de çıkardı. Taşlamalardan oluşan bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almadı; ancak 1949 yılında İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk birlikte Ankara daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açınca 6 ay hapse mahkum edildi.
1952’de İstanbul’da Levent’te bir dükkan kiraladı ve Oluş Kitabevi’ni açtı; Levent sakinlerine gazete dağıtma işini sürdürmekle beraber, iki küçük çocuğunun geçimini sağlayamayınca, 1953’de Beyoğlu’nda bir ortağıyla “Paradi Fotoğraf Stüdyosu”‘nu kurdu. 1954’te Akbaba dergisinde takma adlarla öyküler yazmaya başladı. Zira edebiyat hayatında iki yüze yakın takma ad kullanmıştır.
1955’de 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul’daki azınlıkların ev ve dükkanlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Aziz Nesin de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklandı.
Dolmuş, (1955); Yeni Gazete (1957), Akşam (1958), Tanin (1960), “Günaydın” (1969), Aydınlık (1993) gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan gülmece öyküleri, röportajlar ve fıkralarla edebiyatımızın tanınmış ve en verimli kalemlerinden biri durumuna geldi.
1956’da Kemal Tahir le birlikte Düşün Yayınevi ni kurdu. 1958 de Dolmuş-Karikatür dergisi ile birleşerek 1963’e dek yayıncılığı tek başına sürdürdü. Bir yandan da Yeni Gazete, Akşam ve Tanin’de günlük köşe yazıları yazdı. 1962’de 42 sayı yaşayacak olan Zübük adlı mizah dergisini çıkardı.

1956 yılında İtalya da (Bordighera da) yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında ilk ödül olan Altın Palmiye yi Kazan Töreni adlı öyküsüyle kazandı. Ertesi yıl aynı ödülü Fil Hamdi adlı Öyküsüyle ikinci kez kazandı. İlk ödülünü 1960 yılında devlet hazinesine bağışladı.
Yayınevinin Şubat 1963’te yanması üzerine, yazarlığı tek uğraş edindi. İlk kez 1965 yılında -ancak elli yaşındayken bu hakkı elde edebilmişti- bir pasaport alabildi. Berlin ve Weimar’daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı’na davetli olarak katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’a gitti.
Nesin, 1966’da Bulgaristan’da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi’yi “Vatani Vazife” adlı öyküsüyle kazandı. 1968’de Milliyet Gazetesi’nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında “Üç Karagöz” oyunuyla birincilik ödülü aldı.
1969’da Moskova’da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında “İnsanlar Uyanıyor” adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü, 1970’de de Türk Dil Kurumu’nun oyun ödülünü “Çiçu” adlı oyunuyla kazandı.
1972 de Nesin Vakfı nı kurdu. Vakıf ta, her yıl belirli sayıda alınan kimsesiz ve yoksul çocukların bakım ve eğitimlerini üstlendi. Kitaplarının tüm gelirini vakfa bıraktı.
1976-1980 arasında her yılın edebiyat ürünlerinden seçmelerin bulunduğu “Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı”‘nı çıkardı. 1974’de Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin Lotus ödülünü kazanan Nesin, 1975 Lotus ödülünü almak için Filipinler’in başkenti Manila’da yapılan törene katıldı. 1976’da Bulgaristan’da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı. 1977’de Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçilen Nesin, bu göreve uzun yıllar devam etti.
1978’de “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülü’nü kazanırken, 1982’de Vietnam’daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova’da kalp hastalığından hastaneye kaldırılan Nesin, “Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi”nde bir ay kalarak tedavi gördü.
1983’de Amerika Birleşik Devletleri’nde Indiana Üniversitesi’nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrılan Nesin, pasaportu geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.
20 Aralık 1984’de Şan Sinema Salonu’nda 70. doğum günü töreni yapıldı. 1984’de Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu. 1985’de Ekin A.Ş’nin kurulması girişiminde bulundu. Aynı yıl, İngiltere’de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi ve TÜYAP’ın düzenlediği “Halkın Seçtiği Yılın Yazarı” ödülünü kazandı.
Nesin, 1989’da “Demokrasi Kurultayı”nın toplanmasında etkin görev aldı ve oluşturulan “Demokrasi İzleme Komitesi”nin iki başkanından biri oldu. Aynı yıl, Sovyet Çocuk Fonu’nun ilk kez verilen “Tolstoy Altın Madalyası”na değer görüldü.
19 Mart 1990’da Ankara Sanat Kurumu’nda 75. yaşını kutlayan Nesin, 2 Temmuz 1993’de Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas’a gitti. 37 aydının yaşamını yitirdiği Madımak Oteli katliamından sağ kurtuldu.
Yazar, söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı da, (Sivas Katliamı”nın 3. yıldönümünden 3 gün sonra) 5 Temmuzu 6 Temmuza bağlayan gece sabaha karşı geçirdiği kalp kriziyle yaşama veda etti. Cenazesi Çeşme Cumhuriyet Savcısı nın isteğiyle otopsi yapılmak üzere 6 Temmuz da İstanbul Çapa Tıp Fakültesi ne getirildi. 7 Temmuz 1995 de vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın bahçesine gömüldü. Ardında 80 yıllık mücadele, sayısız başarı ve “Nesin Vakfı”‘nı bıraktı.
Ankara Uluslararası Film Festivali çerçevesinde verilen özel ödüllerin arasında “Aziz Nesin Emek Ödülü” verilmektedir.

Yıllarla Aziz Nesin

1915 (20 Aralık) İstanbul, Heybeliada’da doğdu.
1925 İstanbul’da Süleymaniye’de ‘Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi’nin 3.sınıfına girdi. (Sonradan okulun adı, İstanbul 7. ilkokul oldu.)
1935 Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirip Harp Okuluna geçti.
1937 Ankara’da Harp Okulunu bitirip asteğmen oldu.
1941 2.Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya’da çadırlı ordugahta görev yaptı.
1942 Erzurum Mustahkem Mevkii İstihkam Tb.Bölük Komutanlığına atandı. Bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan’da depremde yıkılmış olan ordu cephaneliğinin boşaltılmasıyla görevlendirildi.
1944 Ankara’da Harp Okulu’nda açılan ilk tank kursuna katıldı.
1944 Zonguldak’ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla görevlendirildi.
1945 Askerlikten ayrıldıktan sonra Karagöz Gazetesinde ve Yedigün Dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaptı, profesyonel olarak yazarlığa başladı.
1945 Tan Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı. (4 Aralık’ta tek parti iktidarı üniversite gençlerine Tan Gazetesi’ni yaktırdı.)
1945 Yayınlanmış ilk bağımsız yapıtı ‘Parti Kurmak Parti Vurmak’ adlı 16 sayfalık broşürü çıktı.
1946 Sabahattin Ali ile birlikte Markopaşa ve süreği olan gülmece gazetelerini çıkardı.
1947 Bursa’ya sürgün edilerek güvenlikte gözaltında tutuldu.
1948 İkinci kitabı olan ‘Azizname’ adlı taşlama kitabını çıkardı. Bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda aklandı.
1949 İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk her üçü birden Ankara’daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı savıyla aleyhine dava açtılar. 6 ay hapse mahkum edildi ve ceza infaz edildi.
1952 İstanbul’da yeni kurulmaya başlanan Levent’te bir dükkan kiralayarak Oluş Kitabevi’ni açtı. Sabahları Levent’teki evlere gazete dağıtıyordu.
1953 İki küçük çocuğuyla birlikte Levent’teki kitabevinden geçimini sağlayamayınca Beyoğlu’nda Bursa Sokağı’ndaki yeni yapılmış hanın bir odasında ‘Paradi Fotoğraf Stüdyosu’nu bir ortağı ile birlikte kurdu.
1955 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul’daki azınlıkların ev ve dükkanlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Aziz Nesin’de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklandı.
1955 Halil Lütfü Dördüncü’nün ‘Yeni Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı.
1956 İtalya’da (Bordighera’da) yapılan uluslararası (yirmi iki ulus) gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı.
1957 Yine İtalya’daki aynı uluslararası yarışmada ‘Fil Hamdi’ adlı Öyküsüyle ikinci kez birincilik ödülü olan Altın Palmiye’yi kazandı.
1960 İtalya’da kazandığı ilk Altın Palmiye’yi devlet hazinesine bağışladı.
1961 Tanin Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı.
1961 Zübük adlı haftalık bir gülmece gazetesi çıkarmaya başladı.
1962 Sahibi bulunduğu Düşün Yayınevi anlaşılamayan bir nedenle bir gece yandı. Üst fiyatları 3 milyon lira olan (bugünkü para değeriyle en az yarım milyar lira) depodaki kitapları yandı.
1965 Elli yaşındayken ilk kez pasaport alabildi ve yurtdışına çıktı. Çağrılı olduğu Berlin ve Weimar’daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı’na katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’a gitti.
1966 Bulgaristan’da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi’yi ‘Vatani Vazife’ adlı öyküsüyle kazandı.
1968 Milliyet Gazetesi’nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında ‘Üç Karagöz’ oyunuyla birincilik ödülü aldı.
1969 Moskova’da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında ‘İnsanlar Uyanıyor’ adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü kazandı.
1970 Türk Dil Kurumu’nun oyun ödülünü ‘Çiçu’ adlı oyunuyla kazandı.
1972 Kimsesiz çocukları yetiştirmek için Nesin Vakfı’nı kurdu.
1974 Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin Lotus ödülünü kazandı.
1975 Lotus ödülünü almak için Filipinler’in başkenti Manila’da yapılan törene katıldı.
1976 Bulgaristan’da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı.
1977 TürkiyeYazarlar Sendikası Başkanı seçildi.
1978 ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülünü kazandı.
1982 Vietnam’daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova’da kalp hastalığından hastaneye kaldırıldı. ‘Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi’nde bir ay kalarak tedavi gördü.
1983 ABD’de Indiana Üniversitesi’nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrıldı. Pasaportu geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.
1984 (20 Aralık) Şan Sinema Salonu’nda 70. Doğumgünü töreni yapıldı.
1984 Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu.
1985 Ekin A.Ş’nin kurulması girişiminde bulundu.
1985 İngitere’de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi.
1985 TÜYAP’ın düzenlediği ‘Halkın Seçtiği Yılın Yazarı’ ödülünü kazandı.
1989 ‘Demokrasi Kurultayı’nın toplanmasında etkin görev aldı. Oluşturulan ‘Demokrasi izleme Komitesi’nin iki başkanından biri oldu.
1989 Sovyet Çocuk Fonu’nun ilk kez verilen ‘Tolstoy Altın Madalyası’na değer görüldü.
1990 (19 Mart) Ankara’da Sanat Kurumu’nda 75.Yaşı kutlandı.
1995 5 Temmuz Çeşme’deki imza günü sonrası, saat 01.05’te öldü.

Aziz Nesin Hakkında

İnönü, ‘Aziz Nesin’in her yazısını yeni Türkçe’nin bir ileri eseri olarak görmeye çalıştığını, bu inançla ve zevkle okuduğunu ‘ belirtikten sonra şunları söylemiştir:
‘Siyasi bakımdan bir yazısı aleyhimde olsa bile, onu da Türk Edebiyatı’nın ve dil devriminin bir başarısı sayarak değerlendiririm.

Dilimizin, büyük amacına, az çok zaman geçse de mutlaka erişeceğine inanıyorum. Bu amaca varmada, Aziz Nesin adı, safta saygı kaplayanlardan biri olacaktır. (Akşam, 24.5.1969)
İsmet İnönü

Bir Nazım Hikmet’in, bir Aziz Nesin’in büyüklüğü her dile, her çağa, her ulusa en büyük onuru verebilir. Bu onur, dünya halkları içinde, en başta biz Türkçe’nin çocuklarınındır. (Gürola, F.Almanya) Yüksel Pazarkaya

Aziz Nesin, bugün, yazdığı ve yazmakta olduğu öyküler, anlatılar, yergi romanları ve oyunlarla ülkesinin onurudur. Fakat o sadece yazar değil, tıpkı yazarlık yeteneğinde olduğu gibi, zaptolunmaz bir toplumsal canlılığa sahip toplum eylemcisidir de. (Literaturnaya Gazetta, 16.3.1983) Leonid Lenç

Aziz Nesin’in, çağdaşları arasında tek kaldığı kanısındayım.(…) Kısacası, Aziz Nesin sivri, ama tek nitelikteki sanatıyla benzersiz kalıyor, tek kalıyor. Her olay, her yeni gereç onun için bir öykü kapısıdır. (Politika, 26.2.1976) Cemal Süreya

Aziz Nesin’in bütün özellikleri, daha da çok direnme gücü, onu, çağımızın büyük bir güldürü yazarı yapmıştır. Gülmesini bilen yaratık, sevmesini de, düşünmesini de, oynamasını da bilir. Aziz’de tıpkı Nasrettin Hoca gibi güldürürken düşündürür de. (Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı, 1976)Yaşar Kemal

O bir bayraktı… Büyük bir uyarıcıydı! Sarsıp silkeleyen bir aydındı! Türkiye’nin de bir şansıydı.. Böylesi bayrak açan aydınların kıtlığını yaşıyor dünyamız da. (11 Temmuz 1995, Cumhuriyet Aziz Nesin Özel Eki) Server Tanilli

Azizim Aziz… Gerçeğe hu!..Ne ki binlerce öyküsünden, seksen yüz kitabından, seksen yıl haykırdığı düşüncelerinden, dobra dobra sözlerinden nasıl kurtulacaklar? (11 Temmuz 1995, Cumhuriyet Aziz Nesin Özel Eki) Fikret Otyam

Gülmece ve gözyaşı… O, bütün yaşamı boyunca topluma borçlu olduğuna inandı. Yoktan var ettiği Nesin Vakfı, onun ‘topluma borç ödeme’ anlayışının somut göstergesi oldu. (11 Temmuz 1995, Cumhuriyet Aziz Nesin Özel Eki) Alpay Kabacalı

Eserleri
Hikayeleri
Parti Kurmak ve Parti Vurmak (1946)
Geriye Kalan (1953)
İt Kuyruğu (1955)
Yedek Parça (1955)
Fil Hamdi (1956)
Damda Deli Var (1956)
Koltuk (1957)
Kazan Töreni (1957)
Deliler Boşandı (1957)
Mahallenin Kısmeti (1957)
Ölmüş Eşek (1957)
Hangi Parti Kazanacak? (1957)
Toros Canavarı (1957)
Memleketin Birinde (1958)
Havadan Sudan (1958)
Bay Düdük (1958)
Nazik Alet (1958)
Gıdıgıdı (1958)
Aferin (1959)
Kördöğüşü (1959)
Mahmut ile Nigar (1959)
Hoptirinam (1960)
Gözüne Gözlük (1960)
Ah Biz Eşekler (1960)
Yüz Liraya Bir Deli (1961)
Bir Koltuk Nasıl Devrilir (1961)
Biz Adam Olmayız (1962)
Yeşil Renkli Namus Gazı (1964)
Sosyalizm Geliyor Savulun (1965)
İhtilali Nasıl Yaptık (1965)
Rıfat Bey Neden Kaşınıyor (1965)
Vatan Sağolsun (1968)
İnsanlar Uyanıyor (1972)
Hayvan Deyip Geçme (1973)
Seyyahatname (Duyduk Duymadık Demeyin) (1976)
Büyük Grev (1978)
Benim Delilerim (1979)
70 Yaşım Merhaba (1984)
Kalpazanlık Bile Yapılamıyor (1984)
Maçinli Kız için Ev (1987)
Nah Kalkınırız (1988)
Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)
Aşkım Dinimdir (1991)
Gözünüz Aydın Efendim (1997)
Herkesin İşi Gücü Var (2005)
Bende Çocuktum (1979

Romanları
Kadın Olan Erkek (1955)
Gol Kralı Sait Hopsait (1957)
Erkek Sabahat (1957)
Saçkıran (1959)
Zübük (1961)
Şimdiki Çocuklar Harika (1967)
Tatlı Betüş (1974)
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1977)
Surnâme (1976)
Tek Yol (1978)

Anıları
Bir Sürgünün Hatıraları (1957)
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez (1. bölüm 1966, 2. bölüm 1976)
Poliste (1967)
Salkım Salkım Asılacak Adamlar (1987)
Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)

Masalları
Memleketin Birinde (1953)
Hoptirinam (1960)
Uyusana Tosunum (1971)
Aziz Dededen Masallar
La Fontaine’nin Yazamadığı Masal

Taşlamaları
Azizname (1948)

Fıkra kitapları
Nutuk Makinası (1958)
Az Gittik Uz Gittik (1959)
Merhaba (kitap) (1971)
Suçlanan ve Aklanan Yazılar (1982)
Ah Biz Ödlek Aydınlar (1985)
Korkudan Korkmak (1988)

Gezi notları
Duyduk Duymadık Demeyin (1976)
Dünya Kazan Ben Kepçe (1977)

Oyunları
Biraz Gelir misiniz (1950)
Bir Şey Yap Met (1959)
Toros Canavarı (1963)
Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı (1968)
Çiçu (1970)
Tut Elimden Rovni (1970)
Hadi Öldürsene Canikom (1970)
Beş Kısa Oyun (1979)
Bütün Oyunları (Adam Yayınları) (1981)
Maçinli Kızın Evi(1959)
Başarımı Karılarıma Borçluyum (1992)

Şiirleri
Sondan Başa (1984)
Bağışla (1986)
Kendini Yakalamak (1988)
Hoşçakalın (1990)
Sivas Acısı (1995)
En Uzun Maraton
Kimin Var ki

Konuşmaları
İnsanlar Konuşa Konuşa (1988)
Çuvala Doldurulmuş Kediler (1995)

Aldığı ödüller
1956 – Altın Palmiye, İtalya (Kazan Töreni adlı öyküsüyle)
1957 – Altın Palmiye, İtalya (Fil Hamdi adlı öyküsüyle)
1966 – Altın Kirpi, Bulgaristan (Vatani Vazife adlı öyküsüyle)
1968 – Milliyet Gazetesi 6. Karacan Armağanı Birincilik Ödülü (Üç Karagöz adlı oyunuyla)
1969 – Krokodil Ödülü, Sovyetler Birliği (İnsanlar Uyanıyor adlı öyküsüyle)
1970 – Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü (Çiçu adlı oyunuyla)
1975 – Lotus Asya-Afrika Yazarlar Birliği Ödülü
1977 – Bulgaristan Uluslararası Gülmece Kitapları Yarışması Hitar Petar Ödülü
1978 – Madaralı Roman Ödülü (Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı romanıyla)
1985 – TÜYAP Halkın Seçtiği Yılın Yazarı

Şiirlerinden Örnekler

67.YAŞ

Benim doğduğum gün
Günler uzamaya başlar
Öyle bir öleceğim ki
Geceler uzamaya başlayacak
Ve öyle bir öleceğim ki
Günlerle gecelerden başka
Hiçkimse öldüğümü anlamayacak

Aziz NESİN

ACININ DUVARI ASILINCA
Kendisi çatlamadan
Toprağı çatlatamaz tohum
Asmışım sinirini mutsuzluğun
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum
Acısını artık duyamıyorum
Ki kendim öyle bir acı olmuşum
Nasıl görmezse göz kendini
Kendimi arıyor bulamıyorum.

Aziz NESİN

ZORLA

Kendiliğimden şiir yazmadım
Şiir yazdırttı kendini
Hiçbir seviyi ben bırakmadım
Seviler bıraktırttı kendini

Kaçmadığıma bakmayın siz
Döğüştümse namus deyip
Hiçbir kavgayı ben çıkarmadım
Kavgaya zorladılar beni

Bu amansız yarışa kendim girmedim
Soluk soluğa yarışta buldum kendimi
Gönüllü katılmadım hiçbirine
İstesem de istemesem de yarışa kattılar beni

Biliyorum ki yazılan artık yaşanmaz
Ben yazmak istemedim
Yaşamak istedim sevgimi
Kendileri yazdırttılar kendilerini

Aziz NESİN

ARKADAŞIM BADEM AĞACI
Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Açarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü…
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hemde bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koo desinler bize şaşkın
Sonu gelmesede hiç bir aşkın
Açalım yinede çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya

Aziz NESİN

AŞK ÜZRE

Sevişirken yılan bile dokunmaz
Tapınmakta aşktan saygın olamaz
Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz
İstiyorsan uzak kalmak ölümden
Hep aşk üzre olmalısın a caanım
Ki ölüm de sevişirken kıyamaz

Aziz NESİN

BOŞUNA

Sen yoksun………
Boşuna yağıyor yağmur…
Birlikte ıslanmayacağız ki…..
Boşuna bu nehir……
Çırpınıp pırpırlanması…..
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki…
Uzar uzar gider..
Boşuna yorulur yollar..
Birlikte yürüyemiyeceğizki..
Özlemlerde ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız..
Birlikte ağlayamayacağız ki
Seviyorum seni boşuna..
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı Bölüşemiyeceğiz ki …

Aziz NESİN

ÇOCUKLARIMA

Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
Sen ıslık çalınca
Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
Kimse çalamamalı senin gibi güzel

Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
Senden önce kimse saymamış olmalı
Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları hem saymasını severek

De ki sinek avlıyorsun sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
Örgüt yoksa seninle başlamalı

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

Dalga mı geçiyorsun düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar

Aziz NESİN

ÇOĞALMAK

Kalabalıkta kalabalıkça yalnızlık
Yalnızladıkça birbirimizi
Haydi çoğalalım
Çoğaltarak kendimizi
Bir canım çoğal da bin can ol
Isıt yaşlıların yalnızlıklarını ilinsin üşümüşlüğü bırakılmışların
Çoğalın dudaklarım çoğalın sonsuz
Öpün bütün ağlayan çocukları kimsesiz
Çoğal gözlerim çoğal
Gör bütün görmeyenlerde yapayalnız
Ellerime tutunun ellerime çoğalın
Okşayın sevecenlikle çocukları
Hıçkırırlarken uykularında bile

Aziz NESİN

DAR DÜNYA

Yüreğim gövdeme sığmıyor
Gövdem odama
Odam evime sığmıyor
Evim dünyaya
Dünyam evrene sığmıyor
Patlayacağım

Acımın acısından susmuşum
Ki suskunluğum göklere sığmıyor
Böyle bir acıyı kimlere nasıl anlatacağım
Gönül dar geliyor sevgime
Kafam beynime
Ah şakaklarım
Çatlayacağım
Anladım artık anladım
Kimselere anlatamayacağım

Aziz NESİN

DERİNLİK ÇEKİMİ I

Yükseklerden bakamıyorum
Korkuyorum
Derinlik çekiyor kendine
Düşecekmişim gibi içimin derinliğine
Başım dönüyor yükseklerden
Çekiyorum beni kendi derinliklerime

Aziz NESİN

DOĞUMGÜNÜ TELGRAFI

Sen iyi ki doğdun
Ben iyi ki yaşıyorum
Ne güzel şey
Seni hala seviyorum

Aziz NESİN

EN UZUN MARATON

Yüz metrede beni herkes geçer
Dörtyüz metrede pekçokları
Geçer çoğu sekizyüz metrede
Ama ben bırakmam yarışı

Beni bin metrede geçersin
Ben yine koşarım
Onbin metrede öndesin
Koşarım ben yine
Yirmi kilometrede geçersin
Hep koşmaktayım

Otuz kilometrede
Kırk kilometrede de geçersin
Ben koşuyorum hâlâ
Ama ellinci
Yada altmışıncı kilometrede
Soluğun tükenip bir yerde
Dayanamaz düşersin

Bak koşuyorum hâlâ
Çünkü ben bir yaşam maratoncusuyum
Buyüzden yaşamın en yalnızıyım
Bu sonsuz yarışın sonunda
Beni geçemezsin
Ölümün en büyük ödül olduğunu bilemezsin
Yine ben olurum ilk göğüsleyen ölümü

Aziz NESİN

KENDİME ÖĞÜT

Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal …
Aziz NESİN

KONSER

Şimdiden duyuyorum
Herşey birdenbire olacak
Şuramda bir kılcal damar
Yada beynimde bir sinir ucu

O anda biyerlere atılmış eski bir kemanın
Yalnızlıktan gerilmiş bir teli kopacak
Yada terkedilmiş bozuk bir piyanodan
Tek notalık si minörden bir ses çıkacak

Karanlıkta ve yalnızken dinlemeli
Bu konser modası geçmiş adamın
Yaşamı boyunca sunmak isteyip de
Veremediği ilk ve son konser olacak

Aziz NESİN

MERAK
İçimde bir merak öyle bir merak
Ölümümden bir ay sonra bir güncük yaşamak
Ve dostu düşmanı
Suçüstü yakalamak

Aziz NESİN

OKUL

Mapus damı bana çok şey öğretti
Ama en çok sabretmeyi
Yalnızken kalabalık olmayı
Kalabalıktayken de kendimle kalmayı
Ve sürekli kavga edip
Durmadan kendimle barışmayı
Hiç gocunup yüksünmeden
İhanetlere katlanmayı
Beş metrede beşbin metreyi yürümeyi
Ve duvarların darlığında
Dünyaları dolaşmayı
Ve hepsinden de çok
Bütün yuvarlakları yüreğimde bileyip sivriltmeyi
İnsan olmayı insan olmayı

Aziz NESİN

ÖLÜME EĞİLMEK

Uyumaya değil
Rüyalarıma gidiyorum
Orada yaşayacağım isteğimce
Uyanıkken hiç yaşayamadığım
Hepsi de gençti güzeldi
Sevdim sevildim diye aldanarak
Son gördüğüm onlar olacak
Bunca yıldır sevgiye dayanamadığım
Ölüme değil
Sonsuzluğa gidiyorum
Orda dinleneceğim gönlümce
Yaşarken hiç mi hiç dinlenemediğim
Kalemim yine elimde
Kağıtlarım da önümde
Son uykusunda düşecek başım
Sağlığımda hiç eğmediğim

Aziz NESİN


SEN SÖYLEMEDEN DE BİLİYORUM

Seziyorum ki kaçacaksın..
Yalvaramam koşamam
Ama sesini bırak bende
Biliyorum ki kopacaksın
Tutamam saçlarından
Ama kokunu bırak bende
Anlıyorum ki ayrılacaksın
Cok yıkkınım yıkılamam
Ama rengini bırak bende
Duyumsuyorum ki yiteceksin
En büyük acım olacak
Ama ısını bırak bende
Ayrımsıyorum ki unutacaksın
Acı kurşun bir okyanus
Ama tadını bırak bende
Nasıl olsa gideceksin
Hakkım yok durdurmaya
Ama kendini bırak bende

Aziz NESİN

SIVAS ACISI

Ben tanırım
Bu bulut bizim oranın bulutu
Hemşeriyiz ne de olsa
Benim için kalkmış ta Sıvas’tan gelmiş
Yurdumun bulutu
Başımın üstünde yeri var

Ben bilirim
Bu rüzgâr bizim oranın rüzgârı
Hemşerimiz ne de olsa
Benim için kopup gelmiş yayladan
Yurdumun rüzgârı
Kurutsun diye akan kanlarımı

Ben anlarım
Bu acı bizim ora işi hançer acısı
Bir ülkedeniz ne de olsa
Aynı dili konuşsak da
Anlamayız birbirimizi
Hançerin nakışı
Tanıdım acısından Sıvas işi

Ben duyarım duyumsarım
Bizim oranın sızısı bu
Binip kara bir buluta Sıvas ilinden
Sıvas rüzgârında uçup gelmiş
Helallik dilemeye

Ey yüreğimin onmaz acıları
Ey beynimin dinmez sancıları
Suç ne bende ne de sende
Suç seni karanlıklara gömenlerde
Ne de olsa yurttaşımsın
Kapalı olsa da bütün vicdan kapıları yüzüne
Bilmelisin bir yerin var canevimde

Aziz NESİN

SOL EL KONÇERTOSU

Demek yazamadan
Demek okuyamadan
Demek konuşamadan
Hem de ölmeden yaşanabilirmiş
Ama sevmeden yaşanamıyor Üçgülüm

Bir ölüyle bir canlı
Bir bedeni bölüştük
Sağ yanım ölmüş
Sol yanım capcanlı

Demek yazamadan
Demek okuyamadan
Demek konuşamadan
Ama düşünebildiğim için seni yaşıyorum
Yaşayabildiğim için sevmiyorum
Sevdiğim için yaşıyorum

Bir kolum bir elim bir bacağım ve dilim tutmuyor
Öyle bir sevgi var ki içimde
O beni hâlâ diri tutuyor
Yazamasam da okuyamasam da konuşamasam da
Seviyorum seni Üçgülüm
Sevdikçe yaşıyor yaşadıkça seviyorum

Aziz NESİN

SON İSTEK

Bitki olacaksam
Çayır çimen olayım
Aman baldıran değil
Yol altında kalacaksam
Gelin arabaları geçsin üstümden
Çelik paletler değil
Üstümde çocuklar koşuşsun
Ne kaçan ne kovalayan
Askerler değil
Kerpiç yapacaksanız beni
Okullarda kullanın
Cezaevlerinde değil
Soluğum tükenmez de kalırsa
Islık öttürsünler
Aman ha düdük değil
Kalem yapın beni kalem
Şiirler yazan sevi üstüne
Ölüm kararı değil
Ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında
Sakın ola ki
Silahlarla değil
Aziz NESİN

SÖZ

Bilirsiniz sözümde hep durmuşumdur duracağım
Sevgilime sözverdim ben yirmi yıl yaşayacağım
Düşmanlarım sevinmesin yirmi yıl sonra yok diye
Belli değil yirmi yıla ne zaman başlayacağım

Aziz NESİN

ŞİİRE TUTUNMAK

Yok başka hiçbir umarın
En granit kayanın en ortasında
Balta girmemiş karanlıklarında kıpırtısız
Ya ölmektir kurtuluşun
Yada şiir tutunmak

O en gergin tele şöyle bir dokun
Son tınıyla tel kopsun
Ayak sesleri duyulsun ölümün
Her yanın her yönün çıkmaz
Nereye baksan yok
Hiç bile herşey sayılır o bulunduğun yerde
Kurtarırsa kurtarır ancak
Yine şiire tutunmak.

Aziz NESİN

YOK

Kitabımı sana adamak istedim
Gözlerine baktım
Gözlerin yok
Öpmek istedim
Yüzüne baktım
Yüzün yok
Tutmak istedim elini
Elin yok
Isıt sözlerimi yüreğe işleyen kulakların yok
Anlat bana bişey anlat
Dilin yok
Haydi yanyana yanın yok
Kitabımı sana adamak istedim
Adın yok
Güvercin getirdi şiirimi geriye
Bu dünyada anlattığın kadın yok ….

Aziz NESİN

YOKLUĞUNDAKİ SEN

Yine yalnız değilim her zamanki gibi
Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım

Aramızda yirmibeşbin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun
Daha da bir gönlümcesin
Varlığından bin kat güzel
O yalımsal çıplaklığın yalaz yalaz
Ve en gizlerden konuşurken ellerin
İçimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevişiyoruz yirmibeşbin kilometreden

Aziz NESİN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir