11 Kasım 2014 tarihinde Bilgi Üniversitesi’nin kendisine fahri doktora unvanı vermek için düzenlediği törene sağlık sorunları nedeniyle katılmayan Yaşar Kemal’in gönderdiği mesaj, okurlarına bırakılmış bir vasiyet niteliğindeydi.
Yaşar Kemal gönderdiği mesajda şöyle demişti:
Usta yazar “Bizim çağımızda romancıların başları beladadır” ifadeleriyle başladığı mesajında romanın önemini ise şu sözlerle paylaştı; “İnsanları en çok yalana, zulme, bütün kötülüklere karşı roman uyarır.”
Mesajında doyumsuzlar toplumunun yaratıldığını da vurgulayan yazar romanın böyle bir toplumu isteyenler için büyük tehlike olduğunu çünkü romanın insanlara insan olduklarını söylediğini belirtti.
Usta yazar Yaşar Kemal’in mesajının devamı şöyle;
Onca acıyı, zulmü, savaşı, doğa kırımını romanda yeniden yaratarak yaşayan insan, insan gibi yaşamayı özler, değerlerine sahip çıkar.
Türk Edebiyatı’nda büyük yıldızlar vardır. Hikâyeci Sait Faik de bunlardan biridir. O bizim kuşağın ustasıdır. Onu yakından tanıyordum.
Bir gün bana “Gel seninle edebiyata getirmek istediklerimizi anlatalım” dedi.
Ben de “İyi olur anlatalım” dedim.
“Başlayalım öyleyse.”
“Başlayalım” dedim.
Ve başladık:
“Bir; benim kitaplarımı okuyan katil olamasın, savaş düşmanı olsun. İki; insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”
Bütün kötülükleri saydık, kötülükler uzadı gitti. Kötülükler zulümler bitmiyordu. Sonunda “bizim kitaplarımız ,“demeye başladık, eninde sonunda biz iki yazarız. “Bu kadar savaşı, zulmü bizim kitaplarımız ortadan kaldıramaz ki.”
“Kaldıramaz,” dedim.
Sait:
“Dur,” dedi, “buldum” dedi. “Bizim kitaplarımız yalnız kalmayacak” dedi. “Nâzım Hikmet de var. Kitaplarımızı okuyanlar onu da okuyacak.”
Ben “Melih Cevdet de var,” dedim, “Orhan Kemal de.”
Sonra çok insan çok çok yazar da saydık. Çok kitap saydık.
Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum. Şunu söylemek istiyorum ki ben “angaje”, bağımlı bir yazarım. Kendime ve söze ve insanın onuruna bağımlıyım.
Bilinçli olarak ben aydınlığın türküsünü, iyiliğin, güzelliğin türküsünü söylemek istedim. Romanlarım yaşam gibi doğru söylesin, yaşamla birlik olsun istedim. Çünkü yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir.