Parçalanmış Bellek – İdil Ceren Bozkurt

Bellek, kişinin kendisiyle, kendi varlığı ile mücadelesinde ve dış dünyanın karşısındaki güçsüzlüğü ile şekillenir veya parçalanır. Bu parçalanmayı hem geçmişe yönelik yolculuk hem de toplumsal hayatın kendisi daha da geliştirir. Hatırlanmak istenmeyen anılar bazen zorla bazen de tesadüfî olarak karşımıza çıkar. Pürüzsüz görünen bellek bir anda tuzla buz oluverir ve bu parçaların her biriyle, yani kişi kendi kendisiyle, deneyimleriyle, varlığıyla tekrar yüzleşmek durumunda kalabilir. Bunun farkına varmak için tuzla buz olması gerekir mi? Gerekebilir. Birçok kimse tekdüze, sıradan, olağan yaşamında bunu fark etmez. Bu tekdüzeliği bozacak tesadüfî araçlar ortaya çıktığında, geçmişin bıraktığı izler, belleğin parçalarının içinde kendini gösterir.
Peter Shaffer?ın yazdığı Küheylan adlı tiyatro oyununda yer alan Alan karakterini ele alarak belleğin parçalanışı ve parçalanmadan sonrası incelenebilir. Oyundan biraz bahsetmek gerekirse, Alan, anne ve babasının farklı görüşleri arasında sıkışmış, ne tarafa doğru gideceği bilemez halde tam altı atın gözünü oymuştur. Burada ele almamız gereken iki aşama var: Birincisi, anne ve babasının farklı görüşleri arasında sıkışmış olan Alan?ın durumu; ikincisi ise, bu aşamadan sonra parçalanmış belleği su yüzüne çıkan Alan?ın durumudur. Birinci aşama zaten göz önünde herkes tarafından gözlenebilen kısımdır. Fakat ikinci aşama, hem herkes tarafından görülemez hem de parçaların su yüzüne çıkışıdır ve ilgilenilecek kısım tam da bu aşamadır.
Benzer bir olay da Michel Foucault ve birkaç arkadaşıyla birlikte inceledikleri Bir Aile Cinayeti adlı romanda da görülür. Orada da Pierre Riviére, annesini, kız kardeşini ve erkek kardeşini vahşice katleder. İlk önce budala ve deli olarak nitelendirilen Priére, yazdığı hatıratta bu savı alt üst eder ve bunu babasını huzura kavuşturmak için yaptığını söyler. İlgileneceğimiz aşamada göndermede bulunduğumuz her iki kişide de(biri kurmaca olsa bile)ortak bir durum söz konusudur: Belleğin parçalanması ve beraberinde gelişen olayların metanetle anlatılıyor oluşudur. Tabi parçalanmış belleğin ifadesi sadece yaşantının kendisinde bulunamaz. Shaffer?ın Küheylan oyununda rüyaları kullanması rastlantı değildir elbet. Rüyaların kullanımı, belleğin parçalanmış halinin görünmesi açısından kolaylık sağlar. Bu durumuyla rüyaları göz ardı etmemek gerekir.
Bu parçaların varlığıyla birlikte verilen mücadelede yaşantıdan ve rüyadan yararlanması muhtemeldir. Bu parçalar ne kadar başka kişilerin parçalarıyla ilişkili olsa da, genel olarak kendi yaşantısından yola çıkar. Freud?a göre bu yaşantılar rüyaları da etkileyen temel etkendir. Yani rüyalar, insanın uyanık yaşamında arka plana itilmiş, sosyal ve etik değerlerle kontrol altında tutulmuş ya da bastırılmış düşünce ve duyguların uykuda bilincin rahatlamasıyla görsel açıdan ön plana çıkmasıdır. Kişinin deneyimlerini içselleştirme mücadelesinde rüyalardan yararlanabilmesi için psikanaliz bilgisine sahip olması gerekir. Eski zamanlarda olduğu gibi günümüzde de etkisini devam ettiren rüya tabiri bilimsel bir nitelik taşımaz. Bu çözümlemenin doğru yapılması kişinin yaşamına, verdiği mücadelesinde büyük katkısı olur. Çünkü rüyaların uyanık yaşamın arka plana itilerek, çeşitli sembollerle ifade edilmesi, bilinçdışındaki bir durumu açığa çıkarmaya yardımcı olabilir.
Parçalanmamış belleğin var olması mümkün değildir. Tıpkı Shaffer?ın kurgulayarak Foucault?nun da yaşanmışı yansıtarak gösterdiği gibi. Çünkü yaşam içerisinde, kişinin kendi var olma bilincine vardığı anda bu parçalanmayı yaşar. Yani, içteki ile dıştaki arasındaki ilişkiyle yaşananları fark ettiği anda bu parçaları görür. Rilke?nin sözü bu durumu yansıtır: ?Paramparça olmuş hayatın hikâyesi, ancak ufak tefek parçalar halinde anlatılabilir?. Ancak, parçalanmış bellek parçalarla yüzleşerek, yani geçmişe o parçayı bütününden ayıran noktaya döndüğünde, o parçayı bütünde olması gereken yere oturtabilir. Parçalanmamış bir bellek kurulamaz. Sadece, belleğin parçalarıyla yüzleşip geleceğe ilişkin tehlike önlenebilir. O parçayı oluşturan yaşantı yok edilemez ya da hiç olmamış gibi davranılamaz.

İdil Ceren Bozkurt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir