Rousseaucu Antropolojik Evrim

RousseauEşitsizliğin Kaynağı Üzerine Söylev çift boyutludur: Goldschmidt, “Leo Strauss’un, kitabı, Rousseaucu temel düşünceleri içeren en felsefi yapıt saydığını”, aktarırken, Raymond Polin de onun çağdaş anlamda bir tarih felsefesi taslağı olduğunu belirtir. Buraya kadar filozof felsefe yapar. Claude Lévi-Strauss’sa Rousseau’nun, Eşitsizliğin Kaynağı Üzerine Söylev’le, etnolojik sorunsalı ortaya attığını yazacaktır. Artık o etnografların babasıdır… Ve kitap iki okumaya açıktır: Geleneksel tarzda, kurgusal insana doğru felsefi; gerçek insana doğru etnografik:

Eşitsizliğin Kaynağı Üzerine Söylev’in son satırlannda, tabii halde eşitsizlik hemen hemen sıfırdı, mülkiyetin ve yasaların oluşumuyla istikrar ve meşruiyet kazandı, denir. Sivil toplumun bu kurumsallaşmış eşitsiz ilişkileri çerçevesinde ortaya çıkanlar, yapay tutkular ve yapay insanlardır: Diogenes insan bulamıyordu, çünkü çağdaşları arasında aradığı bir başka çağın insanıydı. Hayatını sosyal zincirler arasında ölünceye kadar çalışmak zorunda kalarak geçiren değil, özgürlük ve eşitlik içinde dinlenerek yaşayan insan. Hep kendi dışında, başkalarının cehenneminde, varolma duygusunu yalnızca diğerlerinin yargılarından edinen Sartre insanı değil, kendinde yaşayan iyi vahşi. Bakkalla kasap arasından geçip, polis güvencesinde evinden işine giderek huzurlu bir bağımlılığı seçen yurttaş değil, boyunduruk istemeyen, yalnız kendi gücüne güvenen barbar… Özgürlükten zincirlere, eşitlikten eşitsizliğe uzanan Rousseau felsefesi, bütün yapıtlarda, ilerlemeyi reddeder, çünkü bu bir yabancılaşma ve bağımlı olma sürecinden başka şey değildir. İnsan karakterindeki alçalmanın kurumsallaşması sayılan antropolojik evrim olsa olsa kötüye gider: Dünyada gereğinden fazla insan var, devlet bu fazlalığın yönetilmesi için ortaya çıkarıldı diyen Nietzsche, “sivilleşmenin bunalımı’nı tabii güdülerin bastırılıp saptırılmasında bulan Freud’da olduğu gibi…

Rousseaucu düşüncede, antropolojik evrimi tersine izleyerek sivil halden tabii hale, dünya cennetine ya da Altın Çağ’a ulaşmak, Batı düşüncesinin, kendi içinde kendi sistemine her olumsuz bakışında karşısına diktiği ekolojik bir mitosu, tabiat/iyi vahşi uyuşmasını da kavrayabilmek için gereklidir. Mitik bir özlem ya da arayış: Cennetten kovulan insan farksızlaşmamış toplumu düşünecek ya da onu kurmayı tasarlaya- caktır… Felsefeye karşı-felsefe; Hobbes’da sivil toplumu meşrulaştırmanın yolu tabii hali olumsuzlamaksa, Rousseau’da tabii hali meşrulaştırmanın yolu sivil toplumu olumsuzlamak olacaktır: Eşitsizliğin Kaynağı Üzerine Söyiev’de insanlık tarihi evrelere ayrılır. Bu evreler birbirlerine belli nedenlerle bağlanır ve Rousseaucu tarih, her şeyden önce bir etioloji, bir nedenler bilimidir215. Söz konusu etioloji içinde, bağımlı huzurun, eşitsizliğin hüküm sürdüğü son evreden, insanı yapaylaştıran tüm unsurlar tek tek elenerek geriye gidilirse, önce eşitsizliğin kaynağına, sonra da eşitlik dönemine ulaşılır ya da kurgusal tabii hale… Polin, bu süreci yedi evreye ayırır: Eşitlikten eşitsizliğe doğru, birinci evre “bolluk içinde yalnızlık hali”, ikinci evre “ilk engeller ve ilk ilerlemeler”, üçüncü evre “insanlığın çocukluğu”, dördüncü evre” insanlığın gençliği”, beşinci evre “demir çağı” ya da “iş ve mülkiyet çağı”, altıncı evre “en korkunç savaş hali”, yedinci evre de “sözleşmeci toplumlar” dönemidir.

İleride Victor Goldchmidt’in çok tutumlu davranarak kitapta yalnızca üç temel evre bulduğu görülecek. Şimdilik, bu kadar tasarruf etmeden, sayıyı beşe indirmenin de mümkün olduğu söylenebilir: Antropolojik evrim tersine işlediğine göre, son evreden başlayarak geriye gidilirse, beşinci evre “sivil hal”, dördüncü evre “savaş hali”, üçüncü evre “insanlığın gençlik dönemi”, ikinci evre “sürü hali”, ilk evre “kurgusal tabii hal”dir. Ve bu son sıralamada, her evreden onu izleyene geçiş nedenleri belirginlik taşır. Oysa, Polin sıralamasında, insanlığın çocukluktan gençliğe, demir çağından en korkunç savaş haline, bir nedene bağlı olarak, atladığını gösteren açık bir kesinti bulmak zordur.

Geriye dönüş iki aşamalıdır: Felsefe’den etnografıye, etnografiden felsefeye; önce, sivil toplumdan insanlığın gençlik dönemine ya da arkaik topluma ya da Karanlığın Yüreği’ne, sonra arkaik toplumdan tabii hale, olgudan kurguya…

Cemal Bali Akal
İktidarın Üç Yüzü
Dost Kitabevi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir