Trajediler Silsilesi / Bir ?Dönüşüm? ? Nejdet Evren

Tarihin çarkından geçen tüm olgular, isteseler de istemeseler de bir şekilde ve bir/bin şekle dönüşürler. Dönüşümün yazgısı insanın elinde olabilir! Ancak, bunun için insanın, her şeyden önce ne olduğunu bilmesi ile neden/neye dönüşmesi gerektiğine karar vermesi ile olanaklıdır. Bir karar, bilgenin dediği gibi en kötüsünden olsa da, kararsızlıktan yeğdir. Bu kararı verirken insanın etkilendiği tüm faktörler/iç-dış etmenler onun bir parçasını oluşturacaklardır. Ne ki, insan tür olarak farklı bir şekilde karar verme yetisini geliştirmiş olmakla bunu gerçekleştirebilme gücüne artık/şimdi sahiptir. Belki milyon yıl önce olsa bunu gerçekleştirebilme konusunda ilk-el kalacak olmasına rağmen tarihsel belleği ile ilk-elin mirasına/kalıtına saygı ile bunu yapabilmenin ayrıcalığını yaratabilmiştir. ?Dönüşüm? salt insan ile sınırlı olmadığına göre, halkalaşarak bir zincir oluşturacaktır. İnsan dönüşürken, dönüştürendir.

Bir düşünür/filozof düşüncelerini/yazdıklarını paylaşıma kapalı tuttuğunu iletiyor ve ancak her nasılsa yazdıkları gün-ışığına çıkıyor. Paylaşıma açan kişiye teşekkür edilirken, çeviriden alıntı yapılması yazılı izine bağlanıyor; trajediler silsilesi?Düşünce tarihinin en ilginç ve belki de türünde tek örnek olan paradoksu?Ne deniliyor, düşünce yazılı hale geldikten sonra artık o, topluma aittir. Gerçekte öyle olsaydı atıf yapmaya gerek kalır mıydı? Düşüncenin topluma mal olması/benimsenmesi/önemsenmesi ayrı bir olgu olarak her zaman yerini koruyacaktır.

Düşünceleri yalçın kayalardan bir çağlayan gibi akan, çalı-çırpıyı, börtü-böceği içine katarak yol alan ve hiçbir engel tanımadan yazıya dökülen düşünceleriyle Franz Kafka?nın bir yönüyle trajik sayılan yaşam diliminde ürettiklerini paylaşıma kapalı tutma isteği karşısında bu düşüncelerini öğrenmenin, bilmenin kazanımı ve sevinci sonrakilere ait olsa da, düşünür için bir trajedi sayılmalıdır. Bu trajediyi yaşamadığı için kendisi değil, sonrakiler duyumsayacaklardır. ?Dönüşüm?ü duyumsamak gibi?

İnsanın bir diğerine duyduğu gereksinimin çıkar temelli olduğu bir dünyada sevgi yer bulmakta zorlanacaktır. Anlamak/anlatmak için icad edilen sözcüklerin şatafatı, davranışlar söz konusu olduğunda yerlerini bir bir bırakıp söneceklerdir. Öyle ki, çözüm üretmek durumunda olanlar/olması gerekenler sorunun bir parçasına dönüştüklerinde ise dönüşenler değil dönüşmeyenlerin gerçeği ortaya çıkacaktır. Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini böcek olarak dönüşüme uğramış olarak bulur. Onun bu dönüşümü aslında ve yalnızca fizyolojik bir dönüşümdür. Görüntüler ve altındaki gerçekler her zaman örtüşmezler. Onun fizyolojik dönüşümünün altında yatan ruhsal/kimliksel dönüşümsüzlüğünü bu derinliğe sahip olmayan çevresindeki kimlikler göremeyeceklerdir. Çevresindeki bu kimlikler onun bu çelişik görüntüsü ile anlayamadıkları kimliğinin gözleri önünde bir dönüşüme uğrayacaklardır. Bu dönüşüm ise kimliksel bir dönüşümdür. İnsanı insan yapanın ruh/duygu bütünlüğü olduğu, bu bütünlüğün çökmesi durumunda ise bedenin bir posadan farklı olmadığı görülecektir. Böyle olunca, böcek o insan posasından daha işlevsel kalacaktır.

Toplumsal dokuyu metalaştıran tüm ögeler, amaca yönelik tüm araçları meşrulaştırırken, amaç-araç yer değiştirecek ve sapan insan amaç-araç ikileminde kendi çeperinde sıkışmış bir araca dönüşecektir. Dönüşümün kendisi antagonist/uzlaşmaz çelişkilerin düğüm noktası gibidir. Her dönüşüm, ilişkili olduğu tüm ögeleri öyle ya da böyle etkileyecek/dönüştürecektir; bu süreç bir diğerine eklemlenerek çoğalırken dönüşümü yaratanlar kendi dönüşümlerini görmemek için ondan uzaklaşmak ve bir an önce kurtulmak isteyeceklerdir. Çünkü o artık, onlar için bir safradan başka bir şeyi ifade etmemektedir. Bu safra nereden çıkmıştır? Her organizma kendi safrasını kendi üretir. Toplumlar da böyledir. Önce yaratır, sonra tiksinirler. Safranın utancından söz edilemez; utanacak biri varsa eğer o da onu yaratandır. Gel gör ki, ar damarı çatlamış ise, işte o zaman sürekli safra çıkarır ve kendi de safra yığınına dönüşür.

?Dönüşüm?, insanın içerisinde yaşadığı tüm doğal çevreden kendini yalıtarak doğa-üstü olduğuna inanması ile başlamıştır. O, dönüşümün ümitsizlik içinde verilen karardan daha önemli olduğunu unutmuştur. Geride kalanın hiç değişmediğini görebilmek için akıl/düşünce süzgeci ile bakabilmek gerekmektedir. Bu süzgecin bir ölçüsü yoktur ki, kevgirden kevgir beğenilsin!??Yaradılış?, ?Tufan?, ?Gılgameş? efsaneleri ile mitolojik kahramanları yaratan insan, zamanla onlara öykünürken kendi yaratısını da küçümsemiştir. Gordon Childe?ın tanımladığı gibi ?kendini yaratan insan? bunu yaparken zaman içerisinde yaratısı ile yabancılaşarak önce ötekileştirmiş ve daha sonrada onun sırtına basarak yükselmek istemiştir. Bir yandan küçümserken diğer yandan da küçümsediğine gereksinim duymuş, tabiri caiz ise muhtaç olmuştur. Bu çelişkisi insan türünün çözmesi gereken temel çelişkilerinden biri olmuştur. Soyutlama yetisini geliştirdiği için insan/insanlaşmıştır. İnsan her şeyi yaratmıştır; ancak bu yaratma, olmayanı değil olanı değiştirmek/dönüştürmek ile gerçekleşmiştir. Somut ve soyut varlıklar ister varlık ister bilgi düzeyinde tartışılsın bir değerler silsilesi ile anlam kazanacaklardır. Olgunun soyut bir değere dönüşmesi de insanlaşmanın maddesel varlığını geliştirmesi ve soyutlaması ile olanaklı hale gelmiştir.

Dönüşenin yarattığı ?dönüşüm? maskeleri düşürür. Hiçbir şey tarihin mahzeninde sonsuza dek saklı kalamaz.

Nejdet Evren
Nisan 2011, Batı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir