Onurlu Bir Son: Ötenazinin Ahlaki Temelleri – Rüya Topçu
Ötenazi konusunu felsefi açıdan derinlemesine analiz etmek, bireysel özerklik, ahlaki sorumluluk ve haklar teorisi çerçevesinde kapsamlı bir tartışmayı gerektirir. Bu makalede, ötenazinin bir hak olarak savunulmasının temel felsefi zeminine odaklanacak ve bunu yararcılık, Kantçı etik ve hak temelli etik perspektiflerinden inceleyeceğim. Ayrıca, ötenaziyi bireysel özgürlük, insan onuru ve acıdan kaçınma hakkı açısından ele alıp, ahlaki eylemleri sonuçlarına göre değerlendiren bir yaklaşım sergileyeceğim.
Yaşam Hakkı, Ölüm Hakkı ve Bireysel Özerklik
Felsefede yaşam hakkı, uzun zamandır kutsal ve devredilemez bir hak olarak görülmektedir. Ancak bu anlayışın, modern etik tartışmalarında bireylerin kendi yaşamları üzerindeki kontrol haklarıyla genişletilmesi gerektiği savunulmaktadır. Yaşam hakkı, yalnızca hayatta kalma hakkı değil; aynı zamanda yaşam kalitesi ve bilinçli tercihler yapma hakkını da içerir. Bu bağlamda, ölüm hakkı ve ötenazi, bireylerin kendi yaşamları üzerindeki özerklik ilkesine göre değerlendirilebilir.
John Stuart Mill’in özgürlük üzerine yazdığı eserinde ortaya koyduğu “Zarar İlkesi”, bireylerin eylemlerinin yalnızca başkalarına doğrudan zarar vermediği sürece sınırlanmaması gerektiğini savunur. Bireylerin kendi yaşamları üzerinde tam bir kontrol hakkına sahip olmaları gerektiği fikrini öne sürer. Ötenazi, bu perspektiften bakıldığında, bireyin kendisiyle ilgili bir tercih olduğundan dolayı, etik açıdan bireysel özerklik temelinde meşrulaştırılabilir. Mill, bireyin kendisine zarar verecek veya yaşamını sonlandıracak eylemler gerçekleştirme hakkına sahip olduğunu ve bu hakka müdahale edilmemesi gerektiğini savunur. Dolayısıyla, bireyin kendi hayatına son verme kararı, başkalarına zarar vermediği sürece, bireysel özgürlükler kapsamında ele alınmalıdır.
Bireysel özerklik, etik teorilerde genellikle kişinin kendi hayatı üzerindeki kararlarını verme hakkı olarak tanımlanır. Immanuel Kant, intiharı bir görev ihlali olarak görse de, modern Kantçılar özerkliğin bireyin kendi kendisine yasa koyma yetisi olduğunu ve bu yetinin korunmasının etik bir gereklilik olduğunu savunurlar. Kant’ın “insanlara bir araç değil, bir amaç olarak davranma” ilkesi, bireyin onurunu koruma zorunluluğu getirir. Bireyin hayatını kontrol edebilmesi, onun öz-değerine saygı göstermek anlamına gelir. Bu bağlamda, ölüm hakkı ve ötenazi, bireyin kendi yaşamı üzerindeki tasarruf hakkı olarak düşünülmeli ve onurlu bir şekilde yaşama (ve ölme) hakkının bir uzantısı olarak kabul edilmelidir.
Yararcı Perspektiften Ötenazi: Sonuçlara Dayalı Ahlak
Yararcılık, ötenaziyi etik açıdan savunmak için güçlü bir çerçeve sunar. Jeremy Bentham ve John Stuart Mill tarafından geliştirilen bu teori, ahlaki eylemleri sonuçlarına göre değerlendirir. Yararcı etiğe göre, bir eylemin ahlaki değeri, o eylemin ürettiği toplam mutluluğa veya acıyı azaltma kapasitesine bağlıdır. Dolayısıyla, ötenazi veya yardımlı intihar, bireylerin dayanılmaz fiziksel veya duygusal acılarını sona erdirmek ve yaşam kalitelerini artırmak açısından değerlendirilebilir. Eğer ötenazi, bireyin acısını sonlandıracak ve mutluluğunu artıracaksa, bu durumda yararcı çerçevede ahlaki olarak meşru sayılabilir.
Örneğin, terminal bir hastalığa sahip bir bireyin artık acı çekmeye dayanamaması ve yaşamının sadece acı üretmeye devam etmesi, mutluluğunun son derece azalmasına neden olur. Yararcılık, bireyin bu acıyı çekmek zorunda bırakılmaması gerektiğini savunur; çünkü bu durumda hayat, bireye yalnızca acı sunan bir süreç haline gelir. Ötenazi, bu acıyı sona erdirerek bireyin mutluluğunu artırır ve acı çekmesini engeller. Bu nedenle, yararcı bir bakış açısından ahlaki olarak kabul edilebilir bir çözüm olabilir. Burada ahlaki yükümlülük, sadece yaşamı sürdürmek değil, bireyin yaşam kalitesini korumak ve acısını hafifletmektir.
Bu bağlamda, ötenazi ve yardımlı intihar, bireysel mutluluk ile toplumsal refah arasındaki dengeyi sağlama görevini de yerine getirir. Birey, dayanılmaz acılar çekiyorsa ve yaşamın devamı yalnızca ıstırap anlamına geliyorsa, bu acıyı sonlandırma hakkı, hem kendi hem de ailesi üzerindeki yükü azaltarak toplum genelinde refah artışına katkıda bulunur. Böylece yararcı yaklaşım, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ötenaziyi haklı çıkarır.
İnsan Onuru ve Acıyı Hafifletme Hakkı
İnsan onuru, modern felsefede sıkça başvurulan bir kavramdır ve bireyin özerkliğini, kendine saygısını ve kendi hayatı üzerinde anlamlı tercihler yapabilme yetisini içerir. Ronald Dworkin, bireyin yaşamı üzerinde özerklik hakkını savunan önemli bir filozoftur. Dworkin’e göre, bireyler kendileri için “iyi” olanı seçme yetisine sahiptirler ve bu seçim özgürlüğü, bireyin temel hakları arasında yer alır. Bu hakkın korunması, insanların hayatları üzerinde anlamlı tercihler yapmalarının etik bir zorunluluk olduğunu öne sürer.
Ötenazi, bireyin kendi hayatı üzerinde tam anlamıyla bir özerkliğe sahip olduğu ve bu hakkın saygı görmesi gerektiği bir bağlamda değerlendirilebilir. Bir bireyin acı çekmeden, onurlu bir şekilde yaşama (ve ölme) hakkı vardır. Eğer yaşam, birey için yalnızca ıstırap ve acı kaynağı haline geldiyse, bu durumda bireyin onurlu bir ölüm seçme hakkı tanınmalıdır. İnsan onuruna saygı, bireyin yaşamını sürdürebileceği koşulları tanımak kadar, bu koşulların artık anlamlı olmadığını düşündüğü noktada ötenazi hakkını da tanımayı gerektirir.
Acının hafifletilmesi, felsefede negatif özgürlük (acıdan kaçınma özgürlüğü) bağlamında da ele alınabilir. Eğer bir birey dayanılmaz fiziksel veya psikolojik acılar çekiyorsa, bu bireyin bu acıdan kurtulma hakkı tanınmalıdır. Bu durumda, ötenazi ve yardımlı intihar, bireyin onurlu bir şekilde acı çekmeden ölme hakkının bir ifadesi olarak savunulabilir.
Ötenaziyi Savunan Düşünürler
Ötenazi konusunda öne çıkan bazı düşünürler arasında Peter Singer, Derek Parfit ve Ronald Dworkin bulunmaktadır. Bu düşünürler, bireysel özerklik, insan onuru ve yaşam kalitesinin önemine vurgu yaparak ötenazinin etik bir hak olarak kabul edilmesi gerektiğini savunurlar. Peter Singer, özellikle yararcı yaklaşım çerçevesinde, bireylerin yaşamları üzerindeki seçimlerinin sonuçlarını göz önünde bulundurarak, ötenazinin ahlaki olarak meşru olduğunu belirtir.
Derek Parfit ise bireylerin yaşam kalitelerini artırmak adına kendi yaşamlarına son verme hakkını savunur. Onun düşüncelerine göre, yaşamın değeri, bireyin deneyimlediği mutluluk ve acı ile doğrudan ilişkilidir. Ronald Dworkin ise bireyin kendi yaşamı üzerinde tam bir özerkliğe sahip olduğunu ve bu özerkliğin, yaşamın anlamlı bir şekilde sürdürülmesi için gerekli olduğunu öne sürer.
Sonuç
Ötenazi, bireylerin yaşamları üzerindeki kontrol hakları, insan onuru ve acıdan kaçınma hakkı çerçevesinde ele alınması gereken karmaşık bir konudur. Felsefi analiz, bireysel özerkliğin ve yaşam kalitesinin önemini vurgularken, aynı zamanda yararcı ve Kantçı etik perspektiflerinin sağladığı farklı bakış açılarını da gözler önüne sermektedir. Bireylerin kendi yaşamlarına dair seçim yapma hakları, onurlu bir şekilde yaşama ve ölme hakkı ile acı çekmeyi sona erdirme gerekliliği, ötenaziyi savunan düşünürlerin ve etik teorilerin temel taşlarını oluşturmaktadır.
Sonuç olarak, ötenazi konusunda yapılan etik tartışmalar, bireylerin kendi yaşamları üzerindeki özerkliklerini, acıdan kaçınma haklarını ve insan onurunu gözeten bir çerçevede ele alınmalıdır. Bu çerçevede, bireylerin dayanılmaz acılar çektiği durumlarda ötenazi talep etme haklarının tanınması, etik bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Ötenazi, yalnızca bireylerin yaşam kalitesini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal refahı da olumlu yönde etkileyen bir eylem olarak düşünülmelidir.
Felsefi olarak ele alındığında, ötenazi tartışmaları, insan deneyiminin sınırlarını, ahlaki sorumluluklarımızı ve bireylerin haklarını sorgulamamıza olanak tanır. Bu nedenle, ötenazi konusunda verilen kararlar, yalnızca hukuki veya tıbbi bir mesele olmanın ötesinde, derin bir etik ve felsefi düşünce gerektiren bir konudur. Bu bağlamda, ötenazi hakkının savunulması, bireylerin özerkliklerine ve yaşam kalitelerine saygı gösterilmesi gerektiğinin bir ifadesidir.
Bireylerin acıdan kaçınma hakları ve onurlu bir ölüm seçme özgürlükleri, modern etik tartışmalarında dikkatle incelenmeli ve toplumsal kabul görmelidir. Ötenazi, yaşamın sonlandırılmasının ötesinde, bireyin yaşamı ve ölümü üzerine düşünmesini, kendi hayatı üzerinde söz sahibi olabilmesini sağlayan bir hak olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla, bu konu üzerinde yürütülecek olan tartışmalar, toplumun etik anlayışını ve bireylerin haklarını geliştirecek bir potansiyele sahiptir.
Bu çalışma, ötenazi konusunu farklı felsefi açılardan değerlendirerek, bireylerin kendi yaşamları üzerindeki haklarını ve bu hakların korunmasını vurgulamayı amaçlamıştır. Bu bağlamda, etik ve felsefi tartışmaların, toplumsal değerler ve insan hakları açısından ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim. Ötenazi, bireysel özgürlük, onur ve acıdan kaçınma hakkı ile ilgili karmaşık ve çok boyutlu bir meseledir; bu nedenle, bu konudaki tartışmalar, derin bir düşünce ve dikkatle yürütülmelidir.
Rüya Topçu
kendimekatilmiyorum.blogspot.com
Kaynakça
Bentham, J. (1789). An Introduction to the Principles of Morals and Legislation. Clarendon Press.
Dworkin, R. (1993). Life’s Dominion: An Argument About Abortion, Euthanasia, and Individual Freedom. Vintage Books.
Kant, I. (1785). Groundwork of the Metaphysics of Morals. Cambridge University Press, 2012.
Mill, J. S. (1859). On Liberty. Penguin Classics, 1982.
Parfit, D. (1984). Reasons and Persons. Clarendon Press.
Singer, P. (1993). Practical Ethics. Cambridge University Press.