Şibbolet Kavramı ve Psikanalizdeki Anlamı
“Şibbolet” kelimesi, İbranice kökenli olup, Eski Ahit’te Hakimler Kitabı’nda geçen bir hikâyeden gelir…. Gileadlılar, kaçan Efraim kabilesini tespit etmek için Ürdün Nehri geçitlerinde bir “sınav” uygular. Efraimlilerin “Şibbolet” kelimesini doğru telaffuz edememesi (yani “Sibbolet” demesi), kimliklerini ele verir ve öldürülmelerine neden olur…. Bu hikâyede “şibbolet söyleyebilmek”, yalnızca dile değil; kimliğe, aidiyete, dahil olup olamama sınırına dair bir sembol hâline gelir.
Psikanalizde “Şibbolet” kavramı, tarih boyunca psikanalitik kurumların kimin içeri girebildiğini belirlemek için kullandığı dışlama mekanizmalarını ifade eder. Görünüşte evrensel bir yöntem sunulsa da, psikanalitik alan tarihsel olarak çoğunlukla hekimlere, erkeklere, beyazlara ve orta/üst sınıfa yönelik bir alan olagelmiştir. Bu bağlamda “şibbolet söyleyemeyenler” olarak adlandırılanlar, yani düz analistler, kadınlar, LGBTQ+ bireyler, siyahlar, göçmenler, yoksullar gibi gruplar dışlanmıştır. “Doğru analist olmak için doğru kelimeleri doğru söyleyebilmek”, yani “şibbolet”i doğru telaffuz etmek, genellikle beyaz, Batılı, tıbbi ve erkeksi bir norma karşılık gelmiştir.
Bu dışlayıcı yapıların yeniden üretilmesinde klinik teori ve eğitim çoğu zaman rol oynamıştır. Örneğin, psikanalizin “saf altının”… elit hastalara saklandığı, toplumdaki hiyerarşik sınıf yapısının analitik altkültürde de tekrarlandığı belirtilir…. Tedavi kavramının bilim, ilerleme, müdahale gibi maskülen kodlarla ilişkilendirilirken, bakım kavramının soyut, ilişkisel, ölçülemez ve feminen kodlarla ilişkilendirilip değersizleştirilmesi de bu bağlamda görülebilir…. Psikanalizin, maskülen bir yönelimi olan tıbbi tedavi modeliyle saf tuttuğu, bakım ve feminenlikle ilişkilendirilen her türlü unsuru ise psikoterapinin sahasına itelediği öne sürülür.
Psikanalizin kimliğinin ve sınırlarının tanımlanması üzerine yapılan tartışmalar da bir nevi “Şibbolet” işlevi görmüştür. “Psikanaliz nedir?” sorusuna verilecek yanıt, kimin bu alana ait olduğunu belirleyen bir “şibbolet” haline gelebilir…. Psikanalizi dar bir biçimde tanımlama çabaları, kendini psikanalist olarak gören pek çok kişiyi dışarıda bırakabilir…. Psikanalizin doğasını, sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik unsurları göz önünde bulundurmadan, sanki insanlardan bağımsız olarak tanımlanabilecek bir “Mutlak Gerçek” arayışı, sorunlu bir “Şibbolet” versiyonu yaratma çabası olarak görülebilir….
Çağdaş ilişkisel ve eleştirel psikanaliz, bu dışlayıcı geleneği sorgulamakta ve şibboleti artık etik bir sınav olarak ele almaktadır. Kimlerin içeri alındığı, kimlerin deneyimlerinin “uygun” bulunduğu ve terapötik alanda hangi bedenlerin konuşabileceği gibi sorular, günümüzde daha demokratik bir “şibbolet” anlayışı inşa etme çabasının parçalarıdır. Psikanalizi, aile üyelerini reddeden bir biçimde tanımlamamak, farklılıkları ve görüş ayrılıklarını kapsayıp çalışılabilir kılmak önemlidir.
Bu bağlamda, psikanalizdeki pek çok ikilik (psikanaliz/psikoterapi, suçluluk/utanç, bireysel/sosyal, intrapsişik/kişilerarası vb.)… de birer “Şibbolet” gibi işleyebilir. Bu ikilikler genellikle hiyerarşiktir ve bir kutup diğerinden üstün görülür…. Örneğin, suçluluk daha ileri, yapılandırılmış ve “analiz edilebilir” hastalarla ilişkilendirilirken, utanç daha ilkel, daha az yapılandırılmış ve “psikoterapi” ile ilişkilendirilmiştir. Bu tür ayrımlar cinsiyet, sınıf ve ırk gibi toplumsal hiyerarşilerle de bağlantılıdır11…. Suçluluk maskülenliğe, faillere, Beyazlara, zenginlere; utanç ise feminenliğe, nesneleştirilenlere, azınlıklara, fakirlere atfedilmiştir. Analist “medeni”, “fallik”, “rasyonel”, “özerk”, “beyaz bir perde”, “cerrah” olarak konumlandırılırken; hasta “ilkel”, “feminen”, “karanlık”, “yahudi”, “nesneleşmiş”, “iğdiş edilmiş” olarak kurgulanmıştır. Bu ikilikler, psikanalizin kimlik bunalımlarına katkıda bulunmuştur.
Özetle, Şibbolet kavramı, psikanalizin tarihsel olarak belirli grupları (doktor olmayanlar, kadınlar, azınlıklar, yoksullar vb.) dışlamak için kullandığı testleri veya kriterleri ifade eder. Bu testler, genellikle tıbbi, Batılı, beyaz ve erkeksi normlara dayanmıştır ve psikanalizi “saf altın”… olarak elit bir konumda tutmaya hizmet etmiştir. Çağdaş psikanaliz, bu dışlayıcı şibboletleri sorgulayarak, daha kapsayıcı ve etik bir alan olma yolunda ilerlemeyi hedeflemektedir.
Bu dışlama mekanizmalarının psikanalitik eğitimin müfredatını ve klinik vaka kavramsallaştırmalarını nasıl etkilediği üzerine bir analiz yapmak, bu Şibboletlerin pratik sonuçlarını daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.



