Kitap Tanıtımı : Klinik Felsefe

Klinik felsefe, genel olarak felsefe ile psikoterapi/psikiyatri arasındaki derin ve sağlam bağın yeniden kurulmasını ve bu bağın klinik uygulamalarda kullanılmasını konu alır. Kitabın kendisi de “Klinik Felsefe” başlığını taşımaktadır.

Giriş bölümünde belirtildiğine göre, günümüzde psikoterapi ile felsefe arasındaki bu bağ neredeyse görünmez hale gelmiş, hatta her iki disiplin tarafından reddedilir olmuştur. Oysa aslında felsefe tarihi, insana nasıl bir yaşam sürmesi gerektiğini ve insan ruhunun içine düştüğü çatışmaları nasıl çözeceğini öğretmiştir, bu sebeple psikoterapi rahatlıkla felsefenin kadim konularından biri olarak görülebilir. Kitap, temelde var olan bu birliktelik sayesinde felsefenin klinik bağlamda terapötik bir yöntem haline gelmesinin (belki de yeniden gelmesinin) mümkün olduğunu savunur. Immanuel Kant’ın dediği gibi, “Felsefe bir ilaç gibi etki etmelidir”. Psikoterapi de 90’lı yıllardan itibaren, başlangıçta özgürlüğünü ilan etmek için çıktığı felsefeyi reddetmenin, sağlam bir temele sahip olmasını ve insanı gerçekten anlamasını engellediğini fark etmeye başlamıştır.

Kitapta klinik felsefe pratiğinin pratik olarak ne anlama geldiği sorusu sorulmakta ve şu şekilde yanıtlanmaktadır: Klinik felsefe pratiği, “bir yaşam biçimi olarak felsefeyi”, yani insanın bütün ‘Dasein’ını etkileyen ve ona nüfuz eden kapsayıcı bir yaşam pratiği ve evrensel bir duruş olarak felsefeyi işaret eder. Klinik felsefeyi uygulayan kişinin sadece hayatını yaşayan biri olmaktan çıkıp, kendi hayatı hakkında düşünce üreten biri olması, iyi ve örnek teşkil edecek yaşam biçimini bulmuş olması ve kendi yaşamını felsefi ve evrensel etik kriterlere göre sınamış ve içselleştirmiş olması gerektiği belirtilir.

Klinik felsefi pratiğin bir diğer bileşeninin psikoloji olduğu, psikolojinin destek alanlar için bir muhatap olabileceği ve Sokrates’in yönteminden (maieutik) yararlanarak onların ruhsal doğumlarına yardım edebileceği ifade edilir. Tıbbi çerçevede klinik felsefenin kullanımına ilişkin sonuçların, psikiyatrik tedavi konsepti içinde felsefi terapi stratejilerinin gerekliliğini gösterdiği ve bu nedenle “Felsefe bir terapi yöntemidir (therapeutikum)” cümlesini kurma hakkı verdiği belirtilir. Hastalık, acı, ölüm gibi ‘sınır durumlarla’ karşılaşan insanların geliştirdikleri metafizik ihtiyaçlar için bir muhatap bulabileceği, ayrıca felsefenin psikiyatr veya psikolog psikoterapistler için mesleki sorunlarla başa çıkmada refleksif bir bakış geliştirmelerine yardımcı olabileceği de eklenir.

Kitap içerisinde farklı yazarların katkılarıyla, felsefenin klinik uygulamalarla ilişkisi çeşitli açılardan ele alınır:

  • Psikiyatrik tanı modellerinin gelişiminde felsefenin rolü ve değerler temelli uygulama (values-based practice) kavramı açıklanır. Değerler temelli uygulama, esas olarak felsefi değer teorisi ve fenomenolojiden türetilmiş, klinik karar verme süreçlerinde (özellikle psikiyatrik tanıda) karmaşık değerlerin rolünün farkındalığını artıran ve bunlarla çalışmak için pratik araçlar sunan bir yaklaşımdır.
  • Bilimsel psikolojinin klinik uygulama ve felsefi eleştiriler bağlamında tartışılması yer alır. Klinik unsurun felsefi bir başlangıç noktası olarak önemi vurgulanır. Deneysel bilimsel psikolojinin indirgemeci bakış açısı eleştirilir ve insanı anlamak için daha yansıtıcı (reflective) bir çabanın gerekliliği üzerinde durulur.
  • Psikanalizin felsefe(ler)den ne beklediği sorusu sorulur. Psikanalizin bir ‘hakikat’ arayışı olduğu, nesnesinin bilinçdışı olduğu ve psikoterapilerden farklı olarak ruhun başkaldırısı olarak görülebileceği belirtilir. Psikanalizin felsefelerden terapötik bir şey beklemediği, ancak felsefelerin (örneğin Spinoza’nın) sağladığı donanımın veya diyalektik/tarihsel maddeci felsefenin kuramsal ve eleştirel çerçevesinin kıymetli olduğu ifade edilir.
  • Psikoterapi ve kutsal arasındaki ilişki incelenir. Psikoterapinin bir çeşit kişilerarası “yön bulma” olduğu ve terapistin bir rehber rolü üstlendiği belirtilir. Maneviyatın (aşkınlıkla irtibat hali olarak tanımlanır) insan tecrübesinin öznel ve evrensel bir boyutu olduğu, modern psikolojinin manevi ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığı ve Sufi psikolojisi gibi yaklaşımların insanın ruhsal arayışlarını ele aldığı anlatılır.

Özetle, bu kitap için klinik felsefe, felsefenin sadece akademik bir disiplin olmanın ötesinde, insan ruhunun sorunlarıyla ilgilenen, bir yaşam biçimi olarak benimsenen, klinik uygulamalarda (psikoterapi ve psikiyatri gibi alanlarda) terapötik bir yöntem veya bakış açısı olarak yeniden değer bulması gereken kadim bir alanıdır.