Molly Bloom’un “Evet”i ve Nietzsche’nin Amor Fati Kavramı: Ulysses’in Son Bölümünde Bir Bağlantı
James Joyce’un Ulysses’in son bölümü “Penelope”de Molly Bloom’un monoloğunun “evet” ile sona ermesi, Friedrich Nietzsche’nin amor fati (kaderi sevme) kavramıyla derin bir varoluşsal ve felsefi ilişki kurar. Amor fati, Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt ve Şen Bilim’de geliştirdiği bir fikir olup, bireyin hayatın tüm yönlerini—acı, sevinç, başarı ve başarısızlık dahil—koşulsuz bir kabul ve sevgiyle kucaklamasını ifade eder. Molly’nin bu tek kelimelik onayı, onun geçmişteki deneyimlerini, arzularını ve çelişkilerini kapsayan bir teslimiyet ve afirmasyon anı olarak, Nietzsche’nin bu kavramıyla uyum içinde değerlendirilebilir.
“Evet”in Varoluşsal Bağlamı
- Hayatın Tüm Yönlerinin Kabulü
Nietzsche’nin amor fati’si, bireyin hayatın her anını, tekrar tekrar yaşamaya razı olma isteğiyle sevmesini gerektirir. Molly’nin monoloğu, çocukluk anılarından (annesiyle ilişkisi), cinsel deneyimlerinden (Boylan ile ilişkisi) ve evlilikteki karmaşık duygularından (Bloom’a duyduğu sevgi-kıskançlık karışımı) geçerek, hayatının tüm kaotik ve çelişkili yönlerini gözden geçirir: “evet ve sonra hissettim ki… her şeyi kabul ediyorum.” Bu “evet,” Nietzsche’nin önerdiği gibi, hayatın acılarını (Rudy’nin ölümü, sadakatsizlik) ve sevinçlerini (cinsel haz, sevgi) bir bütün olarak kucaklama anıdır. - Pasif Teslimiyetten Aktif Afirmasyona
Amor fati, pasif bir kaderciliği değil, aktif bir afirmasyonu tanımlar; birey, hayatı kendi iradesiyle sever. Molly’nin monoloğundaki döngüsel akış, başlangıçta bir belirsizlik ve kararsızlık taşırken, “evet” ile biten son söz, bu pasifliği aşan bir aktif kabulü yansıtır. Nietzsche’nin “ebedi dönüş” fikriyle bağlantılı olarak, Molly’nin bu afirmasyonu, hayatının tekrar eden döngülerini—sevgi, ihanet, arzu—kucaklayan bir irade beyanıdır. Kavramsal olarak, bu, varoluşsal bir özgürlük ve sorumluluk anıdır. - Duygusal ve Bedensel Bütünlük
Joyce, Molly’nin “evet”ini, noktalamasız monoloğun ritmik ve bedensel akışıyla sanatsal bir doruğa taşır. “Evet” kelimesi, cinsel bir teslimiyetten (Boylan’la ilişkisi) evrensel bir hayat afirmasyonuna evrilir. Nietzsche’nin amor fati’si, bedensel ve ruhsal deneyimleri birleştiren bir sevgi olarak tanımlanır; Molly’nin monoloğu, bu bütünlüğü, arzuların ve anıların kaotik birleşimiyle estetik bir şekilde yansıtır.
Anlamsızlıkla Mücadele ve Afirmasyon
- Absürtle Yüzleşme
Albert Camus’nün absürt felsefesiyle de ilişkilendirilebilecek bu “evet,” hayatın anlamsızlığıyla yüzleşmeyi içerir. Molly’nin monoloğu, gündelik hayatın çelişkilerini—sadakat, ihanet, kayıp—barındırır; Nietzsche’nin amor fati’si, bu absürtü bir dirençle değil, sevgiyle aşmayı önerir. Molly’nin onayı, anlamsızlığın kabulüyle birlikte, hayatı yeniden anlamlandırma çabasıdır. - İrade ve Özgürlük
Nietzsche’nin “üstinsan” kavramı, bireyin kendi değerlerini yaratmasını gerektirir. Molly’nin “evet”i, patriyarkal normlara (Bloom’un pasifliği, toplumsal beklentiler) karşı bir irade beyanıdır. Bu, Sartre’ın özgürlük anlayışı ile de örtüşür; Molly, kendi öznelliğini afirmasyonla tanımlar, böylece varoluşsal bir özgürlük kazanır. - Döngüsel Yeniden Doğuş (Sanatsal Boyut):
Monoloğun döngüsel yapısı, “evet” ile bir yeniden doğuşu sembolize eder. Joyce, bu son sözü, Molly’nin hayatına bir kapanış değil, bir başlangıç olarak sunar. Nietzsche’nin ebedi dönüş fikri, bu döngüyü bir sevgi eylemiyle bağlar; Molly’nin “evet”i, hayatın tekrar eden doğasını kucaklayan bir sanatsal afirmasyondur.
Bir Kabül, Döngüsel Bir Yeniden Doğuş
Molly Bloom’un “evet”i, Nietzsche’nin amor fati kavramıyla, hayatın tüm yönlerini—acı, sevinç, çelişki—koşulsuz bir sevgi ve kabulle kucaklama olarak ilişkilendirilebilir. Bu, absürtle yüzleşen bir direnç; irade ve özgürlüğün bir ifadesi; döngüsel bir yeniden doğuşun sembolüdür. Ulysses’in bu son sözü, varoluşsal bir perspektiften, bireyin anlamsızlıkla mücadelesini aşan bir afirmasyon anı olarak, Nietzsche’nin felsefesini modernist bir düzlemde somutlaştırır.