“Günümüz Nevrozları: Ego Story’de, Superego Like’ta” Freud Bugün Yaşasaydı…**

😮‍💨 Bilinçdışı Hâlâ Konuşuyor—Ama Emojilerle

Freud, bilinçdışını keşfettiğinde insanın aklıyla sandığından çok daha az ilişkili olduğunu gösterdi. Bugün yaşasaydı, muhtemelen şöyle derdi:

“İnsan akıllı bir canlı değildir. O, arzularının esiridir. Ve şimdi bu arzuları sürekli ifşa ederek tatmin arıyor. Ama bastırılmamış bir arzu, bilinçdışı değildir. O sadece çiğdir.”

Bugünün hızlı paylaşım, sürekli konuşma, kendini anlatma çılgınlığına karşı Freud’un cevabı şöyle olurdu:

“Histeri bedenle konuşuyordu. Bugün ekranla bağırıyor.”

👀 Story’de Ego, Reel’de İd

Freud için insan psikolojisi id, ego ve süperego üçgeniyle işlerdi. Günümüzün bireyi bu üçlüyü şöyle yaşıyor:

  • İd = Anında tatmin kültürü (“Şimdi, hemen, ben istiyorum!”)
  • Ego = Filtrelenmiş gerçeklik (“Nasıl görünmeliyim?”)
  • Süperego = Takipçi sayısı, beğeni, iptal edilme korkusu (“Uygun muyum?”)

Freud’un tepkisi:

“Süperego, babanın sesiyle değil artık sosyal medya algoritmasıyla konuşuyor. O ses hâlâ yargılıyor ama şimdi herkese açık.”

🧠 Nevrozun Yeni Maskesi: Performans ve Yorgunluk

Freud’un zamanında nevrozlar, bastırılmış dürtülerin ortaya çıkışıyla bedeni etkiliyordu. Bugünse insan, performans zorunluluğunun altında eziliyor. Herkes üretken olmak, başarılı olmak, sevilmek, onaylanmak zorunda.

Freud bugün şöyle sorardı:

“İnsan çalışmak için mi yaşıyor, paylaşmak için mi var, beğenilmek için mi nefes alıyor?
Yoksa hâlâ sevgi için mi acı çekiyor?”

😶‍🌫️ Sansür Kayboldu, Ama Dinleme Yetisi de Gitti

Freud için terapi, bastırılmışın konuşmasına izin vermekti. Bugün herkes konuşuyor, ama kimse dinlemiyor. Bastırma yok, ama anlama da yok.

“Bastırılmış olan geri döner. Ama siz artık onu dinlemiyorsunuz. Onu hemen paylaşmak istiyorsunuz.”

Günümüz insanı için Freud’un temel uyarısı olurdu:

“İyileşmek için anlatmak değil, anlamak gerekir. Ama anlamak için susmak da gerekir.”


👓 Freud’un Günümüz İnsanı İçin Mesajı:

“Siz bilinçdışını değil, görünürlüğü merak ediyorsunuz.
Arzularınızı özgürleştirdiğinizi sanıyorsunuz ama yalnızca sistemin talebine boyun eğiyorsunuz.
Arzu etmekten korkuyorsunuz çünkü incinmekten korkuyorsunuz.
Ama hatırlayın: İnsan olmak, arzunun yarasını taşımaktır.”