Doğayla İlişkimizin Arketipsel Krizi
“İnsanın doğaya savaşı”, sadece ekolojik bir kriz değil, aynı zamanda psikodinamik düzeyde benliğin kendi kökleriyle çatışmasının dışavurumudur. Bu savaşı anlamak için Freud’dan Jung’a, Fromm’dan Hillman’a uzanan bir çizgide bilinçdışı süreçlere bakalım.
🌿 1. Doğaya Savaş: Kendi İlksel Yanımıza Yabancılaşma
İnsan doğaya savaş açtığında, aslında kendi içindeki “doğal olanı” — yani içgüdüleri, duyguları, kırılganlığı, sınırlılığı — bastırır.
Freud’un terimiyle:
- İd (doğal dürtüler) → bastırılır,
- Ego ve süperego (medeniyetin ve kontrolün sesi) → egemen olur.
Bu çatışma, doğanın dışsallaştırılmasıyla sonuçlanır:
“Doğa benden ayrı bir şeydir. Ben onu yönetebilirim, onu dönüştürebilirim.”
Bu, doğaya karşı açılan savaşın tam merkezindeki narsisistik yanılsamadır.
🔥 2. Gerçeğin İnkârı (Denial): Yıkımı Görememe Savunması
Küresel ısınma, ekosistem çöküşü, türlerin yok oluşu…
Bunların hepsi apaçık verilerle ortadayken, çoğu insan görmezden gelir. Neden?
Freudcu savunma mekanizmalarına göre bu, tipik bir inkâr (denial) tepkisidir:
- Korku ve çaresizlik hissi, bireyin savunma sistemini tetikler.
- Gerçeği görmek, değişmeyi gerektirir.
- Değişmek, kimlik ve konfor alanını tehdit eder.
Dolayısıyla insan kendini korumak için gerçeği inkâr eder.
Tıpkı bir kaybı kabul etmeyen yas sürecindeki birey gibi.
🪞 3. Hakikatin Yok Sayılması: Arketipsel Yüzleşmeden Kaçış
Jung’a göre doğa, bireyin kollektif bilinçdışındaki “Büyük Anne” arketipiyle temsil edilir.
Toprak Ana, yaşamı verir ve geri alır.
Onunla kurulan bağ; beden, sezgi, sınırlılık ve aidiyetle ilgilidir.
Ama modern birey:
- Bu bağı “ilkel” bulur,
- Akılcılığı, ilerlemeyi ve teknolojiyi tanrılaştırır,
- Anima ile (içsel doğa, sezgi, yaşam ritmi) bağını koparır.
Sonuç: kendine yabancı, köklerinden kopmuş bir “süper ego kültürü”.
💣 4. Hakimiyet Fantezisi: Doğaya Karşı Kazanılan Zafer
Erich Fromm’a göre modern insan, varoluşsal boşlukla baş edemez.
Bu boşluk karşısında “üretmek”, “fethetmek”, “sahip olmak” gibi davranışlar geliştirir.
Doğaya hâkim olmak, insanın:
- Ölüme karşı zafer fantezisi,
- Sonsuz kontrol yanılsaması,
- Zayıflık ve sınırlılığı inkârı haline gelir.
Ne kadar çok doğayı yıkar, o kadar “güçlü” hisseder.
Ama aslında o kadar çok kendi doğallığından uzaklaşır.
🌌 Sonuç: İnsan Doğayla Değil, Kendisiyle Savaşıyor
Doğaya açtığımız savaş, kendimizi inkâr etmenin sonucu.
Doğadan koptukça yalnızlaşıyoruz, yalnızlaştıkça daha çok tüketiyoruz.
Ve bu döngü, ancak doğayı dışsallaştırmak yerine içimizde yeniden tanıdığımızda kırılabilir.


