Tolstoy, “Savaş ve barış” romanında, insanların kendi iç çatışmaları (aşk, nefret, kıskançlık, pişmanlık) ile dış dünyadaki büyük olaylar (savaş, toplumsal değişim) arasındaki ilişkiyi nasıl inceler? 

Tolstoy’un Savaş ve Barış adlı eseri, bireyin içsel dünyası ile dışsal tarihî olaylar arasındaki gerilimi psikanalitik bir gözle okumaya son derece uygundur. Roman, yalnızca bir savaş anlatısı ya da tarihsel bir panorama sunmakla kalmaz, aynı zamanda bireyin ruhsal çatışmalarını, arzularını, korkularını ve savunma mekanizmalarını büyük ölçüde derinlemesine işler.

1. Ego, id ve süperego çatışmaları:

Özellikle Pierre Bezuhov karakteri, Freud’un yapısal kuramı çerçevesinde incelendiğinde, ego, id ve süperego arasında sürekli bir mücadelenin içindedir. Pierre’in anlam arayışı, kendilik değerini bulma çabası ve zaman zaman aşırıya kaçan içsel sorgulamaları, onun süperegoya (ahlaki ideallere) boyun eğmeye çalışmasıyla ilgilidir. Fakat bu idealler, savaşın kaotik ve mantıksız ortamında sık sık id’in (arzu, saldırganlık, içgüdü) etkisiyle çatışır. Pierre’in kendini savaş meydanında bulması, aslında bilinçdışı bir ölüm dürtüsünün (Freud’un thanatos kavramı) dışavurumudur.

2. Aşk ve yıkımın iç içeliği – Thanatos ve Eros:

Tolstoy’un karakterlerinde aşk çoğu zaman yıkıcı bir biçim alır. Örneğin, Andrey Bolkonski’nin nişanlısı Liza’nın ölümü, onda derin bir içe kapanmaya yol açar. Andrey’nin savaşta kahramanlık arayışı, bilinçdışı düzlemde kaybın telafisi gibidir. Freud’un Eros (yaşam ve bağ kurma içgüdüsü) ve Thanatos (ölüm ve ayrışma içgüdüsü) arasında kurduğu diyalektik burada çok belirgindir. Andrey, aşkta yaşadığı başarısızlığı, savaşta bir tür varoluşsal anlam kazanma eylemine dönüştürür. Bu anlamda savaş, bireyin içsel yıkımını dışsal dünyaya taşıdığı bir mecra haline gelir.

3. Kıskançlık ve bilinçdışı çatışma:

Natasha Rostova’nın duygusal gelgitleri ve nişanlısı Andrey’i aldatmaya yönelmesi, psikanalitik düzlemde bastırılmış arzuların ve özdeşleşme arayışlarının sonucudur. Natasha’nın davranışlarında Oidipus kompleksinin izleri sezilebilir. Babasına benzeyen figürleri araması, otoriteyle kurduğu çatışmalı bağ, onun erkek figürleriyle ilişkisini karmaşıklaştırır. Aldatma eylemi, sadece aşkın değil, aynı zamanda bastırılmış öfkenin ve kendi kimliğini kurma arzusunun bir dışavurumudur.

4. Savaşın bilinçdışı işlevi – Toplumsal nevroz:

Tolstoy’un savaş tasviri, bireyin yalnızca dışsal değil, içsel bir bozulma yaşadığını da gösterir. Toplumsal olarak rasyonel bir savaş amacı yoktur; bu, kolektif bir nevrotik savunma mekanizması olarak yorumlanabilir. Freud’un uygarlık kuramına göre, bireyin bastırılmış dürtüleri, uygarlığın baskısı altında dışa yıkım olarak çıkar. Savaş ve Barış bu süreci hem bireysel hem de kolektif düzeyde ele alır: İnsanlar içlerinde çözemedikleri çatışmaları savaş aracılığıyla dış dünyaya yansıtırlar.

5. Pişmanlık ve içsel dönüşüm – Katarsis:

Romanın ilerleyen bölümlerinde, özellikle Pierre ve Andrey gibi karakterlerde, bir içsel dönüşüm yaşanır. Bu dönüşüm, psikanalitik anlamda bir katarsistir. Pierre’in esir alınması ve sonra özgürlüğüne kavuşması, onun içsel “ben”ini keşfetmesini sağlar. Bu deneyim, Jung’un bireyleşme süreciyle de ilişkilendirilebilir. Pierre artık toplumsal maskelerini (persona) bir kenara bırakır ve gerçek benliğiyle temas etmeye başlar.