Saatleri Ayarlama Enstitüsü Üzerine Felsefi ve Kuramsal Bir İnceleme
Enstitü’nün Varoluşsal İkilemi
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, insanlığın ideal bir düzen arayışıyla bu arayışın kırılganlığı arasında salınan bir aynadır. Enstitü, yüzeyde zamanı düzenleme iddiasıyla modernitenin rasyonel hırsını temsil eder; ancak bu iddia, bürokratik bir karikatüre dönüşerek kendi anlamsızlığını ifşa eder. Ütopik bir düzen vaadi, Enstitü’nün kaotik ve absürt işleyişinde çözülür; bu, insanın evrensel bir uyum arzusunun hem bir sembolü hem de bu arzunun imkânsızlığına dair bir eleştiridir. Hayri İrdal’ın Enstitü’yü kurarkenki naif inancı, insanlığın zamanı ve anlamı kontrol etme çabasının kırılgan bir yansımasıdır. Enstitü, ne saf bir ütopik ideal ne de tamamen distopik bir kabus sunar; daha ziyade, bu ikisi arasındaki gerilimde var olur. Tanpınar, bu gerilimle, insanın kendi yarattığı sistemlerde hem yaratıcı hem de mahkûm olduğunu gösterir.
Zaman ve Adaletin Ahlaki Çatışması
Tanpınar, Enstitü’nün etik dışı işleyişini, Kant’ın kategorik imperatifine zıt bir ahlaki manzara olarak kurgular. Kant’ın evrensel ahlak yasası, eylemlerin herkes için bağlayıcı bir ilkeye dayanmasını talep ederken, Enstitü’nün işleyişi, keyfiliğin ve bireysel çıkarların egemen olduğu bir ahlaki çöldür. Halit Ayarcı’nın pragmatik manipülasyonları ve Enstitü’nün sahte bir toplumsal fayda kisvesi altında var oluşu, evrensel adalet anlayışına meydan okur. Tanpınar, burada ahlaki bir ikiyüzlülüğü açığa çıkarır: Zamanı “mükemmel” bir şekilde ayarlama iddiası, adaletin değil, güç ve kontrol arzusunun bir aracıdır. Hayri İrdal’ın bu sistem içindeki tereddütleri, bireyin ahlaki pusulasının toplumsal mekanizmalar karşısında nasıl yitip gittiğini gösterir. Enstitü, adaletin değil, otoritenin bir metaforudur; bu da Tanpınar’ın modern kurumların etik çelişkilerine dair eleştirisini keskinleştirir.
Varlık ve Zamanın Ontolojik Sorgusu
Roman, Heidegger’in Varlık ve Zaman felsefesiyle dolaylı bir diyalog kurar. Heidegger için zaman, varlığın kendisini açığa vuran bir boyuttur; insan, varoluşsal kaygılarla zamanın içinde kendi anlamını arar. Hayri İrdal’ın varoluşsal krizleri, bu bağlamda, zamanın ontolojik doğasına dair derin bir sorgulamayı yansıtır. Enstitü’nün zamanı düzenleme çabası, insanın varoluşsal boşluğunu doldurma girişimidir; ancak bu çaba, Hayri’nin kendi hayatındaki anlamsızlık hissiyle çelişir. Onun kişisel tarihi, modernitenin mekanik zaman anlayışıyla geleneksel dünyanın organik zaman algısı arasında sıkışmıştır. Tanpınar, Hayri’nin krizleri üzerinden, zamanın yalnızca bir ölçü birimi değil, aynı zamanda insan varoluşunun kırılgan bir aynası olduğunu gösterir. Enstitü, bu bağlamda, Heidegger’in “varlık” sorusunu modern bir alegoriyle yeniden sorar: İnsan, zamanı kontrol ederek varlığını anlamlandırabilir mi, yoksa bu çaba, kendi geçiciliğinin bir itirafı mıdır?
Modernitenin Alegorik Eleştirisi
Enstitü, modernitenin rasyonel düzen arayışının bir alegorisidir. Saatlerin ayarlanması, insanlığın kaosu evcilleştirme ve evrensel bir düzen kurma arzusunu simgeler; ancak Tanpınar, bu çabanın absürtlüğünü vurgulayarak modernitenin kendi mitolojisini sorgular. Enstitü’nün bürokratik işleyişi, rasyonelliğin bir maskesi altında irrasyonel bir tiyatroya dönüşür. Halit Ayarcı’nın karizmatik manipülasyonları, modern toplumun liderlik ve otorite anlayışını hicveder. Tanpınar, burada, bireyin özgürlüğünü teslim ettiği sistemlerin hem kurtarıcı hem de tutsak edici doğasını açığa çıkarır. Roman, tarihsel ve kültürel bağlamda, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin sancılarını da yansıtır; Enstitü, bu geçişin yarattığı kimlik krizinin ve modernleşme çabasının grotesk bir portresidir.
Mitoloji ve İnsanlığın Zamanla Dansı
Tanpınar, zamanı mitolojik bir düzleme taşıyarak insanlığın onunla ilişkisini yeniden kurgular. Saatleri ayarlama fikri, Prometheus’un ateşi çalması gibi, insanın doğaya ve kadere meydan okumasının bir sembolüdür. Ancak bu meydan okuma, tıpkı mitolojik cezalar gibi, kendi içinde bir tuzak barındırır. Enstitü’nün anlamsız ritüelleri, insanın zaman üzerindeki hâkimiyet arzusunun trajikomik bir yansımasıdır. Hayri İrdal’ın hikâyesi, bireyin bu mitolojik mücadeledeki yerini sorgular: İnsan, zamanı kontrol eden bir tanrı mıdır, yoksa onun zincirlerine mahkûm bir ölümlü mü? Tanpınar, bu soruyu cevapsız bırakarak, okuru kendi varoluşsal sorgulamalarına davet eder.



