Bireysel Bellek ve Sistem Karşısında Çaresizlik: Özlü ve Kafka Üzerine Bir İnceleme

Bireyin İç Dünyasında Fragmanlar

Tezer Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri, bireysel belleğin parçalı ve travmatik doğasını, otobiyografik bir anlatı üzerinden derinlemesine işler. Özlü’nün yazımı, çocukluk anılarının keskin ama kopuk imgeleriyle, bireyin kendi geçmişiyle yüzleşmesini bir tür içsel sorgulama olarak sunar. Bu anlatı, Franz Kafka’nın Dava ve Değişim’deki bireyin anlaşılmaz bir sistem karşısında yaşadığı çaresizliği yankılar. Kafka’nın Josef K.’sı, suçunun ne olduğunu bilmeden bürokratik bir makinenin dişlileri arasında sıkışırken, Gregor Samsa ise kendi bedeninde ve toplumsal rollerinde yabancılaşır. Özlü’nün anlatısı, bu Kafkaesk çaresizliği, bireyin kendi benliğiyle ve toplumsal yapılarla olan çatışmasında yeniden şekillendirir. Özlü’nün belleği, çocukluk travmalarının ve toplumsal baskıların izleriyle doludur; ancak bu izler, Kafka’nın soyut ve evrensel sistemine kıyasla daha kişisel ve somuttur. Özlü, bireyin iç dünyasını, dış dünyanın katı kurallarıyla çarpışan bir alan olarak betimlerken, Kafka’nın soyut dünyasından farklı olarak, bu çatışmayı otobiyografik bir samimiyetle işler.

Toplumun Görünmez Duvarları

Kafka’nın eserlerinde birey, anlamını yitirmiş bir sistemin karşısında güçsüzdür. Dava’da Josef K., suçunun ne olduğunu anlamadan yargılanırken, sistemin anlamsızlığı bireyin varoluşsal kaygısını derinleştirir. Benzer şekilde, Değişim’de Gregor’un böceğe dönüşmesi, yalnızca fiziksel bir başkalaşım değil, aynı zamanda toplumsal beklentilere uyum sağlayamamanın sembolik bir ifadesidir. Özlü’nün anlatısında ise toplum, daha dolaylı ama bir o kadar ağır bir baskı unsuru olarak belirir. Özlü’nün çocukluğu, aile yapısı, eğitim sistemi ve toplumsal cinsiyet rolleri gibi somut yapılar, bireyin özgürlüğünü kısıtlayan bir ağ oluşturur. Ancak Özlü, Kafka’dan farklı olarak, bu baskıyı doğrudan sistemin soyut mekanizmalarına değil, bireyin yaşadığı somut deneyimlere bağlar. Örneğin, Özlü’nün anlatısında, çocuklukta karşılaşılan otorite figürleri, Kafka’nın bürokratik sisteminin yerini alır. Bu, Özlü’nün birey-toplum çatışmasını daha kişisel bir zeminde ele aldığını gösterir; Kafka’nın evrensel ve soyut çaresizliği, Özlü’de bireysel hafızanın kırılganlığıyla iç içe geçer.

Anlatının Dili ve Gerçekliğin Yeniden İnşası

Özlü’nün otobiyografik yazımı, parçalı ve imgelerle dolu bir dille, bireyin kendi gerçekliğini inşa etme çabasını yansıtır. Bu dil, Kafka’nın düz ama tekinsiz anlatımına kıyasla daha şiirsel ve duygu yüklüdür. Kafka, Dava’da soğuk bir nesnellik kullanarak sistemin birey üzerindeki etkisini vurgular; Özlü ise duygusal ve içsel bir tonla, bireyin kendi anılarını yeniden kurgulama sürecini aktarır. Özlü’nün anlatısında, bellek, lineer bir hikâyeden çok, kesik kesik imgeler ve duygusal patlamalarla şekillenir. Bu, bireyin kendi varoluşunu anlamlandırma çabasını, Kafka’nın bireyin sistem karşısındaki anlam arayışıyla kesiştirir. Ancak Özlü’nün yazımı, Kafka’nın aksine, bireyin iç dünyasını merkeze alarak, toplumsal baskıyı daha dolaylı bir şekilde işler. Bu yaklaşım, birey-toplum çatışmasını, bireyin kendi benliğiyle hesaplaşması üzerinden yeniden tanımlar.

Varoluşsal Yabancılaşma ve Direniş

Kafka’nın eserlerinde birey, sistemin anlamsızlığına karşı koyamaz; Josef K. yargılanır, Gregor ise yalnızlığa ve ölüme terk edilir. Özlü’nün anlatısında ise birey, toplumsal baskılara karşı bir tür direniş geliştirir, ancak bu direniş, Kafka’nın umutsuz dünyasından farklı olarak, yazma eylemiyle somutlaşır. Özlü’nün otobiyografik yazımı, travmatik belleği işleyerek, bireyin kendi varoluşunu yeniden inşa etme çabasını temsil eder. Bu, Kafkaesk edebiyatın çaresizlik temasına bir karşı çıkış olarak okunabilir. Özlü, bireyin toplum karşısında tamamen teslim olmadığını, yazının gücüyle kendi varlığını yeniden tanımlayabileceğini gösterir. Bu bağlamda, Özlü’nün anlatısı, Kafka’nın birey-toplum çatışmasını evrensel bir çaresizlik olarak sunan çerçevesini, bireysel bir direniş ve anlam arayışıyla genişletir.

Belleğin ve Sistemin Kesişim Noktası

Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri, Kafka’nın eserleriyle karşılaştırıldığında, birey-toplum çatışmasını daha kişisel ve otobiyografik bir düzlemde ele alır. Kafka’nın bireyi, anlamını yitirmiş bir sistemin karşısında evrensel bir çaresizlik içindeyken, Özlü’nün bireyi, kendi belleğinin parçalı doğasıyla ve toplumsal baskılarla mücadele eder. Özlü’nün yazımı, Kafkaesk edebiyatın kuramsal çerçevesini, bireyin kendi geçmişiyle yüzleşme süreci üzerinden yeniden tanımlar. Bu yeniden tanımlama, bireyin toplum karşısındaki çaresizliğini, yalnızca sistemin anlamsızlığına değil, aynı zamanda bireyin kendi iç dünyasındaki çatışmalara da bağlar. Böylece Özlü, Kafka’nın evrensel çaresizlik anlatısını, bireysel belleğin kırılganlığı ve direnişiyle harmanlayarak, birey-toplum çatışmasına yeni bir boyut kazandırır.