Çocukluktan Yetişkinliğe Otistik İfade Biçimleri Değişiyor Mu ?: Yoğun Hareketten Mahremiyetin Şeffaflığına

Otizm spektrumundaki bireylerin çocukluktan yetişkinliğe uzanan yaşam yolculuklarında karşılaştığımız, dışarıdan bakıldığında birbirinden çok farklı görünen ancak kökeninde benzer nörolojik farklılıklar yatan davranış biçimlerini ele almak istiyorum: Çocukluk çağında görülen ileri hareketlilik ve çığlıklar ile yetişkinlik döneminde kişisel mahremiyet konularını pat diye toplum içinde dile getirme eğilimi. Bu davranışlar, otistik bireylerin dünyayı nasıl algıladıklarına, duyguları nasıl işlediklerine ve sosyal kuralları nasıl yorumladıklarına dair bize çok önemli ipuçları sunar.


Otizm spektrumundaki bireylerin davranışları, genellikle nörotipik beklentilerin dışında kalır ve bu durum, çoğu zaman yanlış anlaşılmalara veya yargılamalara yol açar. Oysa bu davranışlar, bir “kötü niyet” veya “sorumsuzluk” belirtisi değil, bireyin iç dünyasının, duyusal işlemleme farklılıklarının ve sosyal algı biçimlerinin bir dışavurumudur. Çocuklukta belirginleşen belirli tepkiler, yetişkinlikte farklı formlarda kendini gösterebilir; ancak altında yatan temel dinamikler benzerdir.


1. Çocuklukta Görülen Davranışlar: Yoğunluk, İfade ve Regülasyon Çabası

Otistik çocuklarda sıkça gözlenen ileri hareketlilik ve çığlık atma, genellikle duyusal sistemin aşırı yüklenmesi, iletişimde yaşanan zorluklar veya duygusal regülasyon ihtiyaçlarıyla doğrudan ilişkilidir:

  • İleri Hareketlilik (Hiperaktivite/Yoğun Hareket):
    • Duyusal Arayış veya Kaçınma: Otistik bireylerin duyusal işlemleme farklılıkları vardır. Bazı çocuklar, belirli duyusal girdilere (örneğin, bedenin hareket etmesi, derin basınç, hızlı ritimler) ihtiyaç duyabilir ve bu yüzden sürekli hareket ederler. Bazıları ise aşırı uyarılmadan kaçınmak için huzursuzlanabilir ve yerinde duramayabilir. Bu hareketlilik, bir duyusal arayış veya aşırı uyarılmayı deşarj etme yöntemi olabilir.
    • Kendini Düzenleme (Stimming): Tekrarlayıcı hareketler (sallanma, el çırpma, nesneleri döndürme), içsel kaygıyı, stresi, neşeyi veya sıkıntıyı yönetmek için kullanılan birer kendini düzenleme mekanizmasıdır. Çocuk, içsel dengeyi sağlamak için bu hareketlere başvurur.
    • İletişim Eksikliği: Sözel olarak kendini ifade edemeyen bir çocuk, rahatsızlığını, ihtiyacını veya bir şeylerin “çok fazla” geldiğini hareketliliği veya huzursuzluğu ile belli edebilir. Bu, “burada bir sorun var” demenin bedensel bir yoludur.
  • Çığlıklar (Screaming/Shouting):
    • Duyusal Aşırı Yüklenme ve Meltdown: Çığlıklar, çoğu zaman duyusal aşırı yüklenmenin veya yoğun duygusal tepkilerin (yoğun kaygı, öfke, korku) bir sonucudur. Bireyin sistemi tamamen çöktüğünde (meltdown), sözel ifade kapasitesi kaybolabilir ve çığlık, kontrol kaybının ve ilkel bir rahatlama arayışının dışavurumu olabilir. Bu, basit bir “öfke nöbeti” değil, bireyin başa çıkma kapasitesinin tükendiği bir durumdur.
    • İletişim Yetersizliği: Çocuk, ihtiyaçlarını, rahatsızlığını veya tehlikeyi başka yollarla (sözcükler, işaretler) ifade edemediğinde, çığlık bir iletişim aracı haline gelebilir. Örneğin, “Bu ses çok gürültülü!” veya “Benimle böyle konuşma şeklin canımı yakıyor!” demenin tek yolu bu olabilir.

2. Yetişkinlikte Görülen Davranışlar: Sosyal Filtrelerin Farklı İşleyişi

Çocukluktaki yoğun duyusal ve iletişimsel zorluklar, yetişkinlikte daha farklı, genellikle sosyal iletişim alanında kendini gösteren biçimlere bürünebilir. Kişisel mahremiyet konularını “pat diye” toplum içinde dile getirme eğilimi, bunun önemli bir örneğidir:

  • Sosyal Filtreleme Zorlukları: Otistik bireylerin beyinleri, sosyal bağlama göre bilginin uygunluğunu otomatik olarak filtrelemede farklılıklar gösterebilir. Nörotipik beyinler, bir sohbetin veya ortamın ‘nerede’, ‘kiminle’ ve ‘nasıl’ olduğuyla ilgili binlerce kuralı (örtük beklentiler, sosyal hiyerarşi, özel/genel alan ayrımı) bilinçdışı işler. Otistik bireyler ise bu kuralları manuel olarak, bilinçli bir çaba ile işlemekte zorlanabilir veya bazı kuralları hiç fark etmeyebilirler.
  • Zihin Kuramı (Theory of Mind) Farklılıkları: Başkalarının ne düşündüğünü, ne hissettiğini, ne bildiğini veya neyi bilmediğini anlama becerisinde farklılıklar görülebilir. Birey, söylediği bir şeyin karşıdaki kişi için utanç verici, ilgisiz veya özel olduğunu fark etmeyebilir, çünkü “ben bu bilgiyi biliyorum, o da biliyor olmalı” veya “bu bilgi benim için önemli, onun için de öyle olmalı” gibi bir varsayım işleyebilir.
  • Doğrudanlık ve Samimiyet Tercihi: Otistik bireyler genellikle doğrudan, dürüst ve şeffaf iletişimi tercih ederler. Toplumun “beyaz yalanlar”, “sosyal incelikler”, “lafı dolandırma” veya “diplomatik dil” olarak gördüğü dolaylı iletişim biçimlerini anlamakta zorlanırlar ve bunları gereksiz veya samimiyetsiz bulabilirler. Bu durum, onların özel veya hassas konuları da aynı doğrudanlıkla dile getirmelerine yol açabilir.
  • Sosyal Hiyerarşi ve Bağlam Farkındalığı: Bir konunun kiminle (patronla mı, yakın arkadaşla mı?), nerede (bir iş toplantısında mı, evde mi?) ve ne zaman (uygun bir an mı?) konuşulacağının ince sosyal kurallarını anlamakta zorlanma, yetişkinlikte bu tür durumların ortaya çıkmasına neden olabilir.
  • Kaygı ve Stresin Etkisi: Kaygı veya stres anlarında, bireyin zaten zayıf olan sosyal filtreleme becerileri daha da bozulabilir, bu da daha fazla “pat diye” konuşma durumuna yol açabilir.

3. Ortak Payda: Nörolojik Farklılıklar ve Anlayış Çağrısı

Çocukluktaki ileri hareketlilik ve çığlıklar ile yetişkinlikteki mahremiyet konularındaki doğrudanlık, temelde otistik beynin duyusal işlemleme, sosyal bilgi işleme ve duygusal düzenleme biçimlerindeki farklılıklardan kaynaklanır. Bunlar, “kötü niyet”, “yaramazlık”, “saygısızlık” veya “sosyal beceriksizlik” belirtileri değil, bireyin dünyayla başa çıkma, kendini ifade etme ve içsel dengeyi sağlama çabalarıdır.

Toplumun “normalleştirme” baskısı (maskeleme), bu davranışları bastırmaya çalışırken, bireyin içsel sıkıntısını ve yorgunluğunu artırır. Oysa gerçek çözüm, bu davranışları “sorun” olarak etiketlemek yerine, altında yatan nedenleri anlamaya çalışmaktır.


Sonuç: Anlayış, Empati ve Destek

Otistik bireylerin bu farklı ifade biçimlerini anlamak, onlarla daha etkili iletişim kurmamızı ve daha kapsayıcı ortamlar yaratmamızı sağlar:

  • Empati ve Kapsayıcılık: Davranışları yargılamak yerine, altında yatan duyusal ihtiyaçları, iletişim arzusunu veya duygusal aşırı yüklenmeyi anlamaya çalışmak.
  • İletişim Biçimine Uyum: Bireyin sözel veya sözel olmayan iletişim biçimlerine uyum sağlamak, alternatif iletişim araçlarına açık olmak.
  • Çevresel Düzenlemeler: Aşırı uyaranlardan arındırılmış, duyusal dostu ortamlar yaratmak.
  • Eğitim ve Farkındalık: Toplumda otizme ve nöroçeşitliliğe dair doğru bilgiyi yaymak, önyargıları kırmak. Otistik özelliklerin birer “kusur” değil, farklılık olduğunu kabul etmek.

Bu anlayış, hem otistik bireylerin kendilerini daha az yalnız ve daha kabul edilmiş hissetmelerini sağlar hem de hepimiz için daha hoşgörülü ve kapsayıcı bir toplum inşa etmemizin yolunu açar. Onların davranışları, bize kendi “normal” kavramımızı sorgulama ve insan çeşitliliğinin ne kadar zengin olabileceğini fark etme fırsatı sunar.