Normallikten Sonra

“Normallik İmparatorluğu” adlı kitabın **on birinci bölümü, “Normallikten Sonra” başlığını taşımaktadır. Bu bölüm, kapitalist sistemden sonra nasıl bir toplumun inşa edilebileceği ve nöronormatif tahakkümün nasıl sona erdirilebileceği üzerine odaklanmaktadır.

İşte bu bölümün ana noktaları:

  • Sovyet Deneyiminden Dersler:
    • 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Vladimir Lenin ve Bolşevikler, kapitalist sistemden komünist bir ekonomik sisteme geçmeye çalıştılar. Ancak Rusya’nın yoksul, kargaşa içinde ve işgal tehdidi altında olması nedeniyle bu çabalar karışık başarılar elde etti.
    • Bolşevik yönetimi, milyonlarca insanın günlük yaşamını iyileştirdi, devlet sağlık hizmetleri ve engelli insanlar için önemli reformlar getirdi. Ancak Sovyetler Birliği, komünizmi hiçbir zaman tam olarak kuramadı; bazıları tarafından “devlet kapitalizmi” olarak adlandırılan bir biçim aldı. Karl Marx’ın aksine, Lenin bile bunu geçici bir aşama olarak görse de, Josef Stalin iktidara geldiğinde bu geçici aşamanın ötesine geçme hedefinden vazgeçildi.
    • Bu “devlet kapitalizmi” biçimi altında, üretim vurgusu devam etti ve pazar kapitalizmi ile rekabet vardı. Yabancılaşma Sovyet üretim ilişkileri içinde de devam etti, çünkü üretim araçları doğrudan üreticilerden tekelci ve yabancılaşmış bir şekilde ayrılmıştı.
    • Sovyetler Birliği’nde biyotıp, psikiyatri ve psikoloji, “patoloji paradigması” ve daha geniş “Normallik İmparatorluğu” içinde kaldı. Hekim sınıfı gücünden vazgeçmedi ve bu meslekler politik muhalifleri patolojikleştirmek ve sosyal kontrol için kullanıldı. Bireysel yeteneklerin normalle karşılaştırılması ve normallik ideolojisi hala baskındı.
    • Davranışçılığın babası Ivan Pavlov bile Lenin tarafından normalleşmeye katkılarından dolayı övüldü. Lenin, Pavlov’un çalışmasının “dünya işçi halkları için muazzam önemini” ilan etti ve yeni bir standartlaştırılmış Sovyet insanı yaratma umuduyla fon sağladı. Bu, Sovyetler Birliği’nde Taylar’ın bilimsel işçi yönetiminin benimsenmesine yol açtı, zorunlu nöronormativiteyi Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kadar yaygın hale getirdi.
    • Lenin’in beyninin ölümünden sonra incelenmesi örneği, patoloji paradigması ideolojisinin bir başka hatırlatıcısıdır; bilim insanları, dahiliğin sırlarını ortaya çıkarmak için beynini “sıradan insanlar” ve diğer yüksek başarı gösterenlerin beyinleriyle karşılaştırmaya çalıştılar. Ancak bu projenin sonucunda Lenin’in beyninin “oldukça sıradan” olduğu tespit edildi.
    • Öjenik fikirler, başlangıçta Rusya’da Batı Avrupa’daki kadar yaygın olmasa da, 1917 Devrimi’nden sonra genişledi. Bolşevik bilim insanları “burjuva” öjeniği ile “proleter” öjeniği arasında ayrım yaptılar, ancak pratikleri benzerdi. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra öjeniğe açık destek, Faşizmle ilişkilendirildiği için daha az kabul edilebilir hale geldi.
    • Yazar, mevcut kapitalist biçimlerin ötesine geçmenin veya eşitsizliği azaltmanın, Normallik İmparatorluğu’nu mutlaka sona erdirmeyeceğini vurgular. Geçmişteki hatalardan ders çıkarılmalı ve herhangi bir post-kapitalist toplumun bu tahakküm aygıtının unsurlarını sürdürebileceği kabul edilmelidir.
  • Normallikten Kaçmak ve Geleceğe Yönelmek:
    • Normallik İmparatorluğu ile mücadele etmek için ilk adım, onun doğasının ve işleyişinin daha derinlemesine bir analizini geliştirmek ve bunu post-kapitalist bir toplum hayalimize dahil etmektir. Aksi takdirde nöronormatif tahakkümün devam etmesi veya daha da kötüleşmesi riski vardır.
    • Yazar, mevcut tarihsel anda öjenik ve kapitalist ideolojilerin hala o kadar hegemonik olduğunu, ancak bir çıkış yolunun işaretlerinin yeni yeni belirginleştiğini belirtir. Gelecekteki toplumun neye benzeyeceği, kitle bilinci, eleştiri ve kolektif hayal gücü yoluyla belirlenecektir.
    • Marx’ın kendi yazılarında, nöronormatif tahakküme doğrudan karşı çıkan bir ideale bağlılık vardır. Marx’ın insan gelişimi anlayışı “doğası gereği açık uçlu” ve “çoğulcudur”, farklı değerli gelişim yollarını kabul eder ve belirli bir mükemmel gelişim vizyonunu kimseye dayatmaz. Marx’ın komünizm vizyonu, insanların bireysel yeteneklerine bakılmaksızın değer verildiği ve ihtiyaçlarının karşılandığı bir geleceği içeriyordu. Bu, nöroçeşitlilik hareketinin temel içgörüleriyle uyumludur ve nöroçeşitlilik hareketinin içgörülerini ve taahhütlerini temel alan teorik bir Marksizm geliştirme ihtiyacını destekler.
    • İnsanları bireysel üretkenliklerine göre değerlendirmeyen ve onları sermayenin ekonomik gereksinimleri doğrultusunda yükseltilecek makineler olarak görmeyen yaşam ve örgütlenme yollarına geçmek için mücadele etmek çok önemlidir. Kapitalizm tıbbi anlayış ve teknolojide büyük ilerlemeler getirse de, bunlar çoğu zaman insanlığın tüm çeşitliliğinde insan refahına yardımcı olmaktan çok, kapitalist nöronormativiteyi pekiştirmek için kullanılmıştır.
  • Nöroçeşitlilik Marksizminin Pratiği:
    • Nöroçeşitlilik Marksizmi, çeşitlilik danışmanlarının şirketlere daha fazla nörodiverjan işçiyi sömürmeyi öğretmesinden uzaklaşmayı gerektirir; bunun yerine nörodiverjan işçilerin kendi işyerlerinin yapısını ve beklentilerini radikal bir şekilde değiştirmek için nörodiverjanlar olarak örgütlenmelerini gerektirir.
    • Nörodiverjan sendikacıları, sendikaları nöroçeşitlilik açısından daha kapsayıcı hale getirmek ve nörodiverjan insanların ihtiyaçlarına odaklanmak için çalışmaya başlamıştır. Nörodiverjan liderliğindeki kooperatifler de, kar odaklılıktan ziyade çalışma koşullarına odaklanan yeni çalışma ve ilişki biçimleri oluşturmaya yardımcı olacaktır. Bu çabalar, çalışma biçimini değiştirecek ve şu anda fazla nüfusta bulunan birçok nörodiverjan için daha fazla örgütlenme gücü sağlayacaktır.
    • Fazla nüfusun işçi sınıfıyla birlikte örgütlenmesi ve öjenik ideolojinin eleştirisi ile fazla nüfusun kurtuluşunun dahil edilmesi zorunludur. Post-kapitalist bir dünya inşa etmek için bu birleşik güçler gerekli olacaktır.
    • Fazla nüfusu merkez alan ve onları güçlendiren bir geçiş politikası, düzenli ücretli emeği esirgeme tehdidine dayanan geleneksel sendika örgütlenmelerinden farklı biçimler almalıdır. Bu, sendikaların düzensiz çalışan üyeleri desteklemesini veya Evrensel Temel Gelirin uygulanması talebini içerebilir, bu da fazla nüfusun ekonomik gücünü artırabilir.
    • Nöroçeşitlilik Marksizmi, ruh sağlığı politikasında mevcut unsurları da geliştirmeyi gerektirir. 1960’lar ve 1970’lerdeki kurumsal kapatma girişimleri başarısız olsa da, bu, diğer abolisyon biçimlerinin değersiz olduğu anlamına gelmez. Başarılı abolisyon, Franco Basaglia, Peter Sedgwick ve Sosyalist Hasta Kolektifi’nin yaklaşımlarına daha fazla dayanmalıdır; bu yaklaşımlar engelliliğin veya hastalığın inkarından kaçınırken zorlamayı ve hekim sınıfının gücünü ortadan kaldırmayı amaçlar. Hizmetler radikal bir şekilde değiştirilmeli ve artırılmalı, ihtiyaç duyanların ihtiyaçları merkeze alınmalı ve devlet desteğinin ötesinde geniş çaplı topluluk inşası yapılmalıdır.
    • Bilimsel araştırmalar düzeyinde, nöroçeşitlilik paradigması bilimi, yeni ölçüm ve analiz yöntemleri, nörodiverjan bakış açılarının merkeze alınması, işleyişin sosyal ve ekolojik modellerinin kullanılması ve nörodiverjan engelliliğine ilişkin siyasallaşmış bir anlayış gerektirir. Bu bilime nörodiverjanlar, özellikle de çoklu marjinalleşmiş olanlar tarafından liderlik edilmelidir.
    • Nöroçeşitlilik teorisi ve araştırmasını dekolonize etmek de önemlidir. Teori şu ana kadar Küresel Kuzey’deki bakış açılarını yansıtmış olsa da, Küresel Güney’de uyarlanması ve farklı yerel bağlamlardaki farklı insanların ihtiyaçlarını yansıtması, teorinin yeni yönlerde gelişmesini sağlayacaktır. Nörodiverjan pratik, küresel hareketliliği yapılandıran ve sınırlayan öjenik sınırları yok etmeyi amaçlayan uluslararası bir yönelime sahip olmalıdır.
    • Radikal nörodiverjan koruma politikası, radikal çevre koruma politikasıyla uyumludur, çünkü gezegenin biyoçeşitliliğini tahrip eden aynı mantıklar, insanlığın nörolojik çeşitliliğini de ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Nörodiverjan kurtuluşu, cinsiyet ve cinsel normlardan sapanların, ataerkillik tarafından ezilenlerin ve bedensel engellilerin kurtuluşuyla ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.

Bölüm, tüm bu sistemlerin birbiriyle iç içe geçmiş olduğunu ve hiçbir kurtuluşun kolektif kurtuluş olmadan mümkün olmadığını vurgular. Yazar, tüm nörodiverjan engellilik ve hastalığın var olmaya devam edeceğini, ancak mevcut sistemin neden olduğu yaygın ve sistematik ayrımcılığın tarihsel olarak belirli bir sorun olduğunu kabul eder. Sonuç olarak, Normallik İmparatorluğu’na ve patoloji paradigmasına karşı kitlesel bir anti-kapitalist nöroçeşitlilik politikasının kolektif kurtuluş için gerekli olduğunu savunur.

“Normallik İmparatorluğu” (Empire of Normality) Robert Chapman