Daha İyi Çalışma ve Yaşam Koşulları Yerine Rıza ve Şükür Etmek: Neden Tehlikeli Bir Eğilim?
Toplumlarda “sahip olduklarına şükretmek” veya “haline razı olmak” gibi söylemler sıkça duyulur. Bu kavramlar, bireysel düzeyde minnettarlık ve huzur bulmaya yardımcı olabilirken, daha iyi çalışma ve yaşam koşulları arayışının önüne geçtiğinde sorunlu hale gelir. Özellikle güç eşitsizliklerinin ve adaletsizliklerin olduğu ortamlarda, rıza ve şükür duygusunun teşvik edilmesi, statükoyu korumak ve sömürüyü meşrulaştırmakiçin kullanılan tehlikeli bir araç olabilir. İşte bu durumun nedenleri:
1. Sistematik Sorunları Bireysel “Kader” Olarak Gösterme
Daha iyi koşullar talep etmek yerine rıza göstermek, yapısal ve sistematik sorunların üzerini örter. Eğer bir işçi düşük ücretle uzun saatler çalışıyor, güvencesiz bir ortamda yaşıyor veya temel hizmetlere erişimde zorlanıyorsa, bu durum genellikle bireysel bir eksiklik veya “kader” olarak sunulur. “Şükret, çünkü daha kötüsü de var” veya “Halinden memnun ol, işin var” gibi söylemler, aslında sistemin yarattığı adaletsizlikleri göz ardı etmeye teşvik eder. Bu durum, bireylerin içinde bulundukları kötü koşulların nedenlerini sorgulamasını engeller ve kolektif bir değişim arayışının önüne geçer.
2. Pasifliği ve Teslimiyeti Teşvik Etme
Rıza ve şükür etme söylemi, genellikle pasifliği ve teslimiyeti besler. Bireyler, mevcut koşulları değiştirmek için mücadele etmek yerine, durumlarını kabul etmeye ve “ellerinden geleni yapmaya” yönlendirilirler. Bu durum, iş yerindeki mobbinge sessiz kalmaktan, düşük maaşa itiraz etmemeye, kötü yaşam koşullarına adapte olmaya kadar pek çok alanı kapsar. Toplumsal veya kurumsal bir eleştiri mekanizmasının oluşmasını engeller ve statükoyu sorgulamayan, itaatkar bireyler yaratır. Bu, özellikle egemen sınıfların veya güç sahiplerinin işine gelir, çünkü herhangi bir muhalefetle karşılaşmadan mevcut düzeni sürdürebilirler.
3. Değer Yaratma Potansiyelini Engelleme
İnsan doğasında daha iyiye ulaşma, gelişme ve potansiyelini gerçekleştirme arzusu vardır. Mevcutla yetinme ve “şükretme” söylemi, bu gelişim potansiyelini baskılar. Çalışanlar daha iyi koşullar talep etmediklerinde, şirketler genellikle daha az iyileştirme yapma eğilimindedir. Yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çaba sarf edilmediğinde, toplumun geneli için refah seviyesi yükselmez. Bu durum, hem bireylerin kendi yeteneklerini tam olarak kullanmasını engeller hem de toplumun genel olarak daha ileri gitmesinin önüne set çeker.
4. Mağduru Suçlama ve Empati Eksikliği
“Haline şükret” söylemi, olumsuz koşullarda yaşayan bireyler üzerinde ekstra bir baskı oluşturabilir ve onları suçlama eğilimi yaratır. Eğer bir kişi yaşadığı zorluklardan şikayet ettiğinde, ona “şükretmesi” gerektiği söylenirse, bu durum onun yaşadığı sıkıntıları küçümsemek ve empati göstermemek anlamına gelir. Bu aynı zamanda, kişinin sorunlarının kendi “nankörlüğünden” kaynaklandığı algısını yaratır ki bu da çok inciticidir. Toplumsal dayanışmayı zayıflatır ve eşitsizlikleri normalleştirir.
5. Kolektif Eylemi Zayıflatma
Daha iyi koşullar için mücadele, genellikle kolektif eylemi gerektirir. Bireyler kendi durumlarına razı olduklarında, ortak sorunlar için bir araya gelme ve seslerini yükseltme motivasyonları azalır. Grevler, protestolar, sendikalaşma veya sivil toplum hareketleri gibi mekanizmalar, ancak bireylerin mevcut duruma itiraz etme ve daha iyisini talep etme bilinciyle işlev kazanır. Rıza ve şükür etme kültürü, bu kolektif bilinci zayıflatır ve egemen sınıfın sömürü politikalarını sürdürmesine zemin hazırlar.
Sonuç olarak, minnettarlık kişisel bir erdem olabilir, ancak bu kavramın toplumsal adaletsizlikleri meşrulaştırmak ve daha iyi koşullar arayışını engellemek için kullanılması tehlikelidir. Daha iyi çalışma ve yaşam koşulları talep etmek, sadece bireysel bir hak değil, aynı zamanda toplumun genel refahı ve adaleti için bir zorunluluktur. Şükür, var olana razı olmak değil, var olanın iyileştirilmesi için bir başlangıç noktası olmalıdır.
Sizce bu “şükretme” kültürü, bizim toplumumuzda ne kadar yaygın ve ne gibi sonuçları var?