Acıyı Patolojize Etmek: Semptomları Hastalık Olarak Görmek

“Acıyı patolojize etmek” ifadesi, bir bireyin yaşadığı acıyı (fiziksel veya duygusal) veya zorlanmayı, normal bir insan deneyimi olmaktan çıkarıp, onu bir hastalık, bozukluk veya patolojik bir durum olarak etiketlemek anlamına gelir. Bu yaklaşım, acının kendisini bir “semptom” olarak görmek yerine, semptomu “hastalığın ta kendisi” gibi ele alır.


Ne Demektir Acıyı Patolojize Etmek?

Patolojize etmek, bir durumu tıp veya psikoloji terminolojisiyle “hastalıklaştırma” veya “bozukluklaştırma”eylemidir. Acıyı patolojize ettiğimizde, temelde şunu yaparız:

  • Acıyı Tıbbi veya Psikiyatrik Bir Tanıya Sıkıştırma: Kişinin yaşadığı acıyı, belirli bir teşhisin (örn. “Majör Depresif Bozukluk,” “Anksiyete Bozukluğu,” “Travma Sonrası Stres Bozukluğu”) altına yerleştirme eğilimi.
  • Acının Kaynağını Bireyin İçine İndirgeme: Acının sosyal, ekonomik, politik veya çevresel kökenlerini göz ardı ederek, onu sadece bireyin kendi biyolojik, genetik veya psikolojik yapısındaki bir sorun olarak algılama.
  • Normal İnsan Tepkilerini Hastalık Olarak Sunma: Yas, üzüntü, öfke, kaygı, sıkıntı gibi aslında zorlayıcı yaşam olaylarına verilen doğal ve insani tepkileri, bir “tedavi” veya “iyileşme” gerektiren klinik bir durum olarak görme.
  • “İlaçla Çözülecek Problem” Yaklaşımı: Acıyı bir patoloji olarak gördüğümüzde, çözüm genellikle tıbbi veya farmakolojik müdahalelere (ilaç tedavisi) indirgenir.

Acıyı Patolojize Etmenin Örnekleri ve Sonuçları

  1. Yas Sürecini Patolojize Etmek:
    • Örnek: Yakın birini kaybeden birinin yaşadığı derin üzüntü, uykusuzluk ve iştahsızlık gibi doğal yas semptomlarının, belirli bir süre sonra (DSM kriterlerindeki gibi) “patolojik yas” veya “depresyon” olarak etiketlenerek antidepresan önerilmesi. Oysa yas, evrensel bir insan deneyimidir ve her birey onu farklı süre ve yoğunlukta yaşar.
    • Sonuç: Birey, yas tutma sürecinin doğal ve sağlıklı olduğunu anlamak yerine, kendisinde “bir bozukluk” olduğuna inanmaya başlar. Bu, iyileşme sürecini uzatabilir, kendini suçluluğa itebilir ve gerektiğinde toplumsal destek aramaktan alıkoyabilir.
  2. Toplumsal Kaygıyı Bireyselleştirmek:
    • Örnek: Ekonomik belirsizlik, işsizlik korkusu, iklim krizi veya politik istikrarsızlık nedeniyle hissedilen yaygın stres ve kaygının, bireylerin “anksiyete bozukluğu” tanısı alarak bireysel terapilere veya ilaçlara yönlendirilmesi. Oysa bu kaygı, büyük ölçüde dışsal ve sistemsel tehditlere verilen doğal bir tepkidir.
    • Sonuç: Birey, yaşadığı sıkıntının toplumsal boyutunu görmezden gelir. Sistemsel sorunlara karşı kolektif eylemde bulunma veya politik talepte bulunma potansiyeli zayıflar. Yük tamamen bireyin omuzlarına biner.
  3. İş Yeri Stresini ve Tükenmişliği Klinikleştirme:
    • Örnek: Aşırı iş yükü, mobbing, güvencesizlik veya anlamsız işler nedeniyle tükenmişlik yaşayan bir çalışanın, “depresyon” veya “kronik yorgunluk sendromu” tanısıyla işten uzaklaştırılması ve ilaç tedavisine başlanması. Asıl sorun, çalışma ortamının kendisidir.
    • Sonuç: İşverenler veya sistem, kendi sorumluluklarından kaçınır. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi yerine, bireysel “iyileşme” süreçleri ön plana çıkarılır. Bu, çalışanın kendini “bozuk” hissetmesine neden olurken, sömürü devam eder.
  4. Muhalif Sesleri Patolojize Etmek:
    • Örnek: Toplumsal adaletsizliklere, yolsuzluklara veya haksızlıklara karşı öfke, isyan veya hayal kırıklığı duyan bireylerin, bu duyguları nedeniyle “aşırı tepkili,” “agresif” veya “paranoyak” olarak etiketlenmesi. Özellikle totaliter rejimlerde, muhalif düşünceler ve duygular “akıl hastalığı” olarak tanımlanabilir.
    • Sonuç: Toplumsal eleştiri ve değişim potansiyeli bastırılır. Bireyler, duygu ve düşüncelerini ifade etmekten çekinir, bu da toplumsal uyanışın ve demokrasinin önünü tıkar.

Neden Tehlikelidir?

Acıyı patolojize etmek, bireyin kendi deneyiminin anlamını ve önemini yitirmesine neden olur. Acı, her zaman bir şeyin yanlış gittiğinin (bazen içeride, çoğu zaman dışarıda) bir işaretidir. Onu sadece bir “hastalık” olarak görmek, bu sinyali susturmak ve altta yatan gerçek sorunları maskelemek anlamına gelir. Bu yaklaşım:

  • Bireyi Güçsüzleştirir: Kişi, acısının bir “hastalık” olduğunu düşündüğünde, kontrolün kendisinde değil, bir “patolojide” veya “uzmanda” olduğuna inanabilir.
  • Toplumsal Sorumluluğu Redder: Sistem, kendi kusurlarından arınmış olur, çünkü sorunlar bireyin “kimyasal dengesizliğine” veya “çocukluk travmalarına” indirgenir.
  • Yanlış Çözümlere Yönlendirir: Sorunun kök nedenine inmek yerine, sadece semptomları hedef alan kısa vadeli çözümler sunulur.

Acı, insan olmanın bir parçasıdır. Önemli olan, acının nedenini anlamak, ona anlam vermek ve eğer yapısal bir acıysa, bununla hem bireysel hem de kolektif olarak nasıl başa çıkacağımızı düşünmektir.

Sizce modern tıp ve psikoloji, bu “patolojize etme” eğiliminden ne kadar uzak durabiliyor?