Modern ve Postmodern Bilinç: Gelişimsel Bir Yolculuk ve Terapötik Meydan Okumalar

Bilincin Batı kültüründeki tarihsel evriminde modern bilincin ötesine geçerek “postmodern bilinç” adı verilen yeni bir olgunun ortaya çıktığı görülüyor. Özellikle, bu yeni bilinç halinin psikopatolojiyle ilişkisini ve terapötik yaklaşımların nasıl değişmesi gerektiğini anlamamız gerekiyor.


Modern Bilinç: Kurtuluş ve İç Çatışma

Modern bilinç, Batı medeniyetinin büyük bir kültürel ve tarihsel başarısı olarak tanımlanır. Bu bilinç formu, bireyi şunlardan kurtarmıştır:

  • Topluluk Gücü: Bireyin kendini kolektiften ayrıştırarak bağımsız bir varlık olarak ortaya koyması.
  • Animistik Doğa: Doğayı kişileştirilmiş veya ruhsal varlıklarla dolu bir yer olmaktan çıkarıp, bilimsel ve rasyonel bir yaklaşımla anlaması.
  • Bilinçdışının Esareti: Bilinçdışının irrasyonel etkilerinden kısmi bir özgürleşme.

Bu “özgürleşme”, modern bireyin iç çatışmalarla yüzleşmesini de beraberinde getirmiştir. Nevroz, modern bilincin bir yansıması olarak, bireyin kendi içinde yaşadığı bu çatışmalarla bağlantılıdır. Psikoterapi de, bu içsel çatışmaları çözümlemeyi amaçlayan bir araç olarak ortaya çıkmıştır.

Örnek: Geleneksel olarak, modern bilinçteki bir nevrotik danışan, örneğin kaygı bozukluğu yaşayan bir kişi, terapide genellikle bastırılmış travmaları, çözümlenmemiş çocukluk çatışmalarını veya içsel arzuları ile toplumsal beklentiler arasındaki gerilimi keşfetmeye çalışır. Terapi, bu içsel çatışmaların farkına varılmasını ve çözümlenmesini hedefler.


Postmodern Bilinç: Ayrışma, Eylemsizlik ve Yüzeysellik

Ancak günümüzde, klasik nevrotik çatışmalardan farklı, çatışma hissi olmadan ayrışma ve eyleme geçme ile karakterize edilen vakaların sayısında bir artış gözlemlenmektedir. Bu durum, bilincin “postmodern bilinç” olarak adlandırılabilecek yeni bir anlayışa doğru kaydığını düşündürmektedir. Postmodern bilincin özü, iki farklı rüya analizi üzerinden ortaya konulur:

  1. Kişiliksizleşme Vakası (İlk Rüya): Bu rüya, nesneyle iç içe olmanın gerekli olmadığını gösterir. Burada, görme biçiminde farklı bir tür bağlaşım söz konusudur.
    • Otizm Örneğiyle Yorumlama: Modern bilinç, bireyin nesnelerle ve diğer insanlarla net bir ayrım içinde etkileşim kurduğunu varsayar. Ancak kişiliksizleşme (depersonalizasyon) yaşayan bir bireyde veya otizm spektrumunun bazı belirtilerinde, kişi kendini bedeninden veya gerçeklikten kopuk hissedebilir. Bu, “nesneyle iç içe olmama” halidir. Rüya, bu durumun bir yansıması olarak, duygusal bir bağlantı veya içsel bir özdeşleşme olmaksızın, dünyayı yalnızca bir dış gözlemci olarak algılama biçimini gösterir. Bir otizmli bireyin, çevresindeki nesneleri veya insanları işlevsel olarak tanıması ancak onlarla derin duygusal bir bağ kuramaması veya kendisini onlardan tamamen ayrı hissetmesi, bu “farklı tür bağlaşımın” bir örneği olabilir. Görsel bir temas veya tanıma olsa da, bu derin bir içsel bağlantı içermez.
  2. Ayrışma Bozukluğu Vakası (İkinci Rüya): Bu rüya, ne modern öncesi kozmolojinin (yüksek ve alçak, burası ve ötesi) ne de modern içselliğin izlerini taşıyan bir dünyayı gösterir. Bu dünya, içeriksiz, yalnızca yüzeysel ve öz-yansımadan ibarettir.
    • Otizm Örneğiyle Yorumlama: Ayrışma bozukluğu (dissosiyasyon) yaşayan bir bireyde, gerçeklik algısında kopukluklar olabilir. Postmodern bilinç, bu hali daha geniş bir toplumsal ve kültürel bağlama taşır. Otizmli bireylerde görülebilen dar ilgi alanları, tekrarlayıcı davranışlar veya sosyal etkileşimde derinlik eksikliği, bu “içeriksiz”, “yüzeysel” ve “öz-yansımaya” dayalı dünyaya işaret edebilir. Rüya, bu yeni bilincin, ne geleneksel metafizik inançların (cennet-cehennem gibi) ne de modern psikolojinin “derin bilinçaltı” kavramlarının yer aldığı bir zihinsel manzara çizdiğini belirtir. Bunun yerine, her şey yüzeydedir; birey kendini sürekli gözlemlemekte, ancak bu gözlem derin bir anlam veya bağlantı yaratmamaktadır. Duygusal derinlik veya geçmişle/gelecekle bağlantı kurma zorluğu, bu yüzeyselliğin örnekleri olabilir.

Postmodern Bilincin Terapötik Önemi

Makale, postmodern bilincin erken ve patolojik olarak anlaşılmaması gerektiğini vurgular. Bu yeni durumun, bir bozukluktan ziyade, evrimleşen bir bilinç hali olabileceği ima edilir. Bu nedenle, terapötik yaklaşım da farklı olmalıdır:

  • Arıtma ve Derinleştirme: Postmodern bilinci “tedavi etmek” yerine, onu arıtmak ve derinleştirmek terapötik açıdan önemlidir. Bu, bireyin deneyimlediği yüzeyselliği ve kopukluğu daha yapıcı bir yöne evrimleştirmeyi hedefler.
    • Otizm Örneğiyle Yorumlama: Otizmli bir bireyde bu, sosyal etkileşim becerilerini geliştirmeye yönelik pratikler, duygusal farkındalığı artırmaya yönelik çalışmalar veya ilgi alanlarını daha geniş bir bağlama oturtma çabaları olabilir. Amaç, bireyin mevcut “ayrışma” ve “yüzeysellik” eğilimlerini kabul etmek, ancak bunları daha anlamlı ve bütünsel bir deneyime dönüştürmek için yollar bulmaktır. Örneğin, bir otizmli çocuğun tekrarlayıcı oyununu kısıtlamak yerine, bu oyuna yeni unsurlar ekleyerek veya ona sembolik anlamlar yükleyerek, oyunun ve dolayısıyla çocuğun deneyiminin derinleşmesine yardımcı olmak gibi. Terapist, bireyin “özne eksikliğini” veya “yüzeysel” bağlaşımını bir kusur olarak görmez, aksine bu yeni bilinç halini anlayarak, onu daha zengin ve işlevsel bir duruma evriltmeye çalışır.

Bilinç sadece bireysel bir olgu olmayıp, aynı zamanda kültürel ve tarihsel değişimlerle şekillenen dinamik bir yapıdır.