VII Sermones ad Mortuos – (Ölülere Yedi Vaaz)
CG Jung, 1916
Basilides’in İskenderiye’den Ölüler İçin Yedi Vaazı: Varlık, Tanrı ve İnsan Üzerine Gnostik Bir Derinleşme
Ölülere Yedi Vaaz ( : Septem Sermones ad Mortuos ), Doğu ile Batı’nın buluştuğu şehir olan İskenderiye’li Basilides tarafından kaleme alınan ve 1916 yılında Ölülere Yedi Vaaz başlığı altında Jung tarafından özel olarak yayınlanan yedi mistik veya “Gnostik” metinden oluşan bir koleksiyondur .
Jung, yayının yazarı olarak kendini tanıtmadı ve bunun yerine erken dönem Hristiyan Gnostik din öğretmeni Basilides’e atfetti . Yedi Vaaz, Jung’un Kırmızı Kitap’ın bir parçasıdır ve “özet vahiy” olarak tanımlanabilir. Yedi Vaaz, Jung’un yaşamı boyunca Kırmızı Kitap el yazmalarında bulunan materyalin özel olarak paylaştığı tek bölümüdür . Kırmızı Kitap, ölümünden sonra Ekim 2009’da yayınlandı. Soni Shamdasani tarafından yazılan Kırmızı Kitap metnine giriş ve notlar , Jung’un yaşamının bu önemli dönemi hakkında daha önce erişilemeyen birincil belgeler sağlar. Metin, varoluşun doğası, ilahi olanın farklı veçheleri ve insanın bu kozmik düzendeki yeri hakkında derinlemesine bir sorgulama sunar. Ölülere hitap etmesi, onların yaşamda bulamadıkları veya anlayamadıkları hakikatleri onlara açıklamaya çalıştığını gösterir.
Vaaz I: Hiçlik, Pleroma ve Creatura
İlk vaaz, varoluşun en temel ilkesi olan Hiçlik (Absolüt Boşluk / Doluluk) ile başlar. Basilides’e göre Hiçlik, aynı zamanda Doluluktur (Pleroma). Bu, Batı düşüncesindeki “ex nihilo” (hiçten var olma) anlayışından farklı olarak, varoluşun temelinde hem boşluğun hem de tüm potansiyellerin bulunduğu bir paradoksu ifade eder. Pleroma’nın hiçbir niteliği yoktur, çünkü tüm niteliklere sahiptir; bu nedenle akıl ve varlık orada sona erer.
Creatura (Yaratılmış Varlık), Pleroma’nın dışında, kendi içinde var olandır. Pleroma, yaratılmış varlıkların başlangıcı ve sonudur; tıpkı ışığın her yeri kaplaması gibi, yaratılmışları da kuşatır. Ancak ilginç bir paradoksla, yaratılmış varlıklar Pleroma’dan hiçbir pay almazlar, çünkü Pleroma zaman ve mekânla sınırlı olan Creatura’dan özsel olarak farklıdır.
Bununla birlikte, metin önemli bir Gnostik temayı vurgular: Biz aynı zamanda Pleroma’nın kendisiyiz, çünkü sonsuz ve ebedi olanın bir parçasıyız. En küçük noktada bile Pleroma sonsuz ve bütündür. Bu paradoks, yaratılmışın hem Pleroma’dan ayrı hem de onun bir parçası olduğunu ifade eder.
Ana Fikir: Yazar, bizi “her şeyin sabit ve kesin olduğu” yanılgısından kurtarmak ister. Sabit olan tek şey Creatura’dır, çünkü o değişime tabidir ve niteliklere sahiptir. Ayırt edicilik (Differenzierung), Creatura’nın ve dolayısıyla insanın özüdür. Eğer insan ayırt etmezse, Pleroma’nın “ayırt edilemezliğine” düşer ve yaratık olmaktan çıkar; bu da **”yaratığın ölümü”**dür. Bu nedenle, Basilides, “zıtlık çiftlerini” (Işık/Karanlık, İyi/Kötü, Doluluk/Boşluk vb.) ayırt etmenin önemini vurgular. Bu zıtlıklar Pleroma’da dengedeyken, Creatura’da parçalanmış ve etkilidir. İyiye veya güzele yönelmek yerine, bireyin kendi öz doğasına, yani ayırt ediciliğine sadık kalması ve bu niteliklerden ayrılması kurtuluştur. Temeldeki tek çaba, kendi varlığını takip etmektir.
Vaaz II: Tanrı, Şeytan ve Abraxas
İkinci vaaz, Tanrı ve Şeytan kavramlarını ele alır. Basilides’e göre Tanrı, tıpkı Creatura gibi belirli bir varlıktır ve Pleroma’dan farklıdır. Ancak, diğer yaratılmışlardan daha belirsizdir, çünkü varlığının temeli etkin doluluktur. Şeytan ise, fiili boşluk olarak tanımlanır.
Ana Fikir: Tanrı ve Şeytan, Pleroma’nın ilk tezahürleridir ve birbirlerini yok etmezler; aksine, birbirine zıt olarak var olurlar. Her ikisi de, tüm karşıtlıkların sönüp birleştiği Pleroma’ya çok yakındır. Basilides, bu iki karşıtın ortak noktasının “Etkililik” (Wirksamkeit) olduğunu belirtir. Bu Etkililik, Tanrı’nın bile üzerinde duran bir güçtür; çünkü doluluğu ve boşluğu birleştirir.
Bu bilinmeyen, Tanrı ve Şeytan’dan bile daha belirsiz olan bu güce Abraxas adı verilir. Abraxas, Güneş’in (Tanrı’nın tezahürü) ve Şeytan’ın üzerinde duran, etkinin kendisidir. O, olası olmayan bir olasılık, gerçek dışı bir gerçekliktir. Pleroma bir varlık olsaydı, Abraxas onun tezahürü olurdu. Abraxas, kuvvettir, süredir, değişimdir. Ölüler, Hıristiyan oldukları için bu yeni Tanrı kavramına kargaşayla tepki verirler.
Vaaz III: Abraxas’ın Doğası ve Korkunç Gücü
Bu vaaz, Abraxas’ın doğasını daha da derinleştirir. Abraxas, insan algısının ötesinde bir güce sahiptir. Güneş’ten “en yüce iyiliği”, Şeytan’dan “en küçük kötülüğü” alır; ancak Abraxas’tan, iyinin ve kötünün annesi olan, tamamen belirsiz “yaşamı” alır. Yaşam, en yüce iyilikten bile daha zayıf görünse de, Abraxas’ın gücü güneşi aşar.
Ana Fikir: Abraxas’ın gücü iki yönlüdür: hem Güneş (yaşam) hem de Şeytan (ölüm) anlamına gelen kutsal ve lanetli sözcüğü aynı anda söyler. O, aynı sözde ve aynı eylemde gerçeği ve yalanı, iyiyi ve kötüyü, ışığı ve karanlığı doğurur. Bu yüzden Abraxas korkunçtur: hem muhteşem (aslan, bahar günü) hem de korkunç (yeraltı canavarı, polip, yılan düğümü). O, en eski başlangıcın hermafroditidir, aşk ve aşkın cinayetidir. Ona bakmak körlüktür, bilmek hastalıktır, tapınmak ölümdür. Ondan korkmak bilgeliktir, ona karşı koymamak kurtuluştur.
Abraxas dünyadır, onun oluşumu ve geçişidir. Güneş tanrısından gelen her armağana şeytanın laneti eşlik eder. Abraxas, en kudretli yaratıktır ve onda yaratık kendinden korkar. Bu, Creatura’nın Pleroma’ya ve Hiçliğe karşı açık muhalefetidir. O, oğlunun annesine duyduğu dehşet ve annenin oğluna olan sevgisi gibi çelişkili gerçeklikleri barındırır. İnsanın önünde taş gibi kesildiği, soru ve cevabın olmadığı bir varlıktır.
Vaaz IV: Tanrılar, Şeytanlar ve İnsanlığın Çokluğu
Dördüncü vaazda ölüler, Basilides’ten daha fazla tanrı ve şeytan hakkında bilgi isterler. Güneş-tanrı en yüce iyilik ve Şeytan tam tersi olsa da, birçok yüce ve iyi şey ve birçok büyük kötülük vardır. Bu karmaşa içinde “yakan” (Eros) ve “büyüyen” (Hayat Ağacı) adında iki tanrı-şeytan daha tanıtılır. Eros alevlenir ve ölürken, Hayat Ağacı yavaş ve sürekli büyür. Her ikisinde de iyilik ve kötülük birleşmiştir.
Ana Fikir: Yıldızlar kadar çok tanrı ve şeytan vardır; her yıldız bir tanrı, yıldızın doldurduğu her boşluk bir şeytandır. Bütünün işleyişi Abraxas’ındır. Dört, başlıca tanrıların sayısıdır: Güneş-tanrı (başlangıç), Eros (ikiyi birbirine bağlar), Hayat Ağacı (uzayı doldurur) ve Şeytan (her şeyi açar ve çözer).
Basilides, bu uyumsuz kalabalığın yerine tek bir tanrı koyanları eleştirir; çünkü bu, yaratığın doğası olan farklılığı sakatlamaktır. Tanrılara yaptığınızın aynısı size de yapılır: eşit olursunuz ve doğanız sakatlanır. Eşitlik tanrı için değil, yalnızca insan için geçerli olmalıdır. Tanrılar çoktur ve çokluklarına dayanabilirler, yalnız yaşarlar. İnsanlar ise zayıftır ve çokluklarına dayanamazlar; bu nedenle birliğe ihtiyaç duyarlar. Tanrıların çokluğu, insanların çokluğuna tekabül eder. İnsanlık halini sayısız tanrı bekler; insan, tanrıların doğasını paylaşır.
Vaaz V: Maneviyat, Cinsellik ve Birliğin Sınırları
Beşinci vaaz, Maneviyat ve Cinsellikin tanrılar âleminde nasıl tezahür ettiğini anlatır. Maneviyat, gebe kalan ve kucaklayan “mater coelestis” (Göksel Anne) olarak kadınsıdır. Cinsellik ise, doğuran ve yaratan “phallus” (Dünyevi Baba) olarak erkeksidir. Erkeğin cinselliği toprağa, kadınınki ruha aittir.
Ana Fikir: Herkes kendi yerine gitmelidir: erkeğin maneviyatı yüceye, kadınınki küçüğe gitmelidir. Yalan ve şeytani olan, erkeğin küçüğe, kadının yüceye gitmesidir. Erkek ve kadın, ruhsal yollarını ayırmadıklarında birbirlerine şeytan olurlar, çünkü yaratılmışların doğası farklılıktır. İnsan, maneviyattan ve cinsellikten kendini ayırmalıdır. Onları, kendisinden üstün, dışsal “iblisler” olarak görmelidir; çünkü onlar tanrıların tezahürleridir ve insanı sahiplenirler. Hiçbir insanın kendine özgü bir maneviyatı veya cinselliği yoktur; insan onların yasası altındadır.
İnsan zayıftır, bu yüzden birlik olmazsa olmazdır. Ancak birlik, Ana’nın veya Phallos’un işareti altında olmadıkça acı ve hastalık getirir. Her şeydeki birlik ise parçalanma ve çözülmedir. Ayırt etme, tekliğe götürür, bu da birliğe aykırıdır. İnsanlar, zayıflıkları nedeniyle birliğe ihtiyaç duysalar da, bu birlik “ihtiyaç duyulduğu kadar” olmalı, daha fazlası kötülüktür. Vaaz, paylaşım (cemaat) ve bekarlık (yalnızlık) arasında denge arar; paylaşım derinlik, bekarlık zirvedir.
Vaaz VI: Yılan ve Kuş – İblisler ve Rehberler
Altıncı vaaz, Cinselliğin iblisi olan Yılan ve Maneviyatın iblisi olan Beyaz Kuşu tanıtır. Yılan, yarı insandır ve düşünce-arzu olarak belirir; dünyevi bir ruhtur, yarı şeytanidir ve insanı dünyevi arzulara veya korkulara sürükler. Kadına benzer doğası vardır, fahişedir ve kötü arkadaşlıklara teşvik eder. Beyaz Kuş ise, insanın yarı göksel ruhudur; arzu-düşünce olarak belirir ve Ana ile birlikte yaşar. İffetli ve yalnızdır, bilgiyi yukarılardan getirir ve bekarlığı emreder. Yılan ve Kuş, birbirine karşıt ama birbirini tamamlayan güçlerdir.
Ana Fikir: Yılan ve Kuş, bize bilgelik ve rehberlik sunarlar. Yılan, akıl yoluyla bulunamayan yolu gösterir, ancak kurnazdır. Kuş ise, yukarıdan bilgi ve uyarılar getirir, ancak tanrılara karşı gücü yoktur. Ölüler, bu tanrı, şeytan ve ruh kavramlarına aşina olduklarını belirterek vaazı küçümserler.
Vaaz VII: İnsan, Tek Yıldız ve Abraxas
Son vaaz, İnsan’ın kozmik düzendeki yerini tanımlar. İnsan, tanrıların, iblislerin ve ruhların dış dünyasından iç dünyaya, daha büyük olandan daha küçük olana geçişi sağlayan bir kapıdır. İnsan küçüktür ve geçicidir, ancak onun içinde sonsuz uzay ve en içteki sonsuzluk vardır.
Ana Fikir: İnsanın zirvesinde, ona yol gösteren tek bir Yıldız durur. Bu Yıldız, bu tek adamın tek tanrısıdır, onun dünyası, onun Pleroması, onun ilahiliğidir. İnsan, O’nda huzur bulur ve ruhun ölümden sonraki yolculuğu O’na doğrudur. İnsan bu tek tanrıya dua etmelidir; dua Yıldız’ın ışığını artırır, ölümün üzerinden bir köprü kurar, küçük dünya için yaşamı hazırlar ve büyük dünyanın umutsuz arzularını yatıştırır.
İnsan ile tek tanrısı arasında, insan Abraxas’ın alevli gösterisinden gözlerini çevirebildiği sürece hiçbir şey duramaz. Burada insan (zayıflık, hiçlik, karanlık), orada tanrı (ebediyen yaratıcı güç, güneş). Bu, ölülerin nihayet sessizleştiği ve huzur bulduğu nihai hakikattir.
Genel Yorum ve Ne Demek İstiyor?
Basilides’in “Ölüler İçin Yedi Vaazı”, Gnostik felsefenin karmaşık ve paradoksal doğasını gözler önüne serer. Temel olarak şu mesajları vermektedir:
- Varoluşun Paradoksal Doğası: Pleroma (Hiçlik/Doluluk), Creatura (Yaratılmış) ve onların arasındaki ilişki, insan aklının kavrayamayacağı paradokslarla doludur. Varlık ve yokluk, doluluk ve boşluk bir aradadır.
- İnsanın Rolü ve Ayırt Etme: İnsanın temel doğası ayırt etmektir (Differenzierung). Bu, bireyin kendi varlığını sürdürmesi ve “ayırt edilemezlik” olan ölüme düşmemesi için hayati bir çabadır. İyiye veya kötüye yönelmek yerine, bireyin kendi özgünlüğüne sadık kalması önemlidir.
- İlahi Çokluk ve Abraxas: Tek bir Tanrı inancını reddeden Basilides, Tanrı ve Şeytan gibi karşıtlıkları birleştiren, bilinemez ve her şeyi kapsayan Abraxas figürünü tanıtır. Abraxas, tüm zıtlıkların bir araya geldiği, yaşam ve ölümün, iyilik ve kötülüğün bir olduğu korkunç ama güçlü bir ilkedir. Bu, modern Batı düşüncesindeki ikilikleri aşma çabalarını anımsatır.
- Maneviyat ve Cinselliğin İblisleri: Maneviyat (Anne) ve Cinsellik (Phallos) gibi insanüstü güçler, bireyi kuşatan ve yönlendiren iblisler olarak sunulur. İnsan, kendi maneviyatı veya cinselliği olmadığını, onların yasası altında olduğunu kabul etmeli ve onlara dışsal güçler olarak bakmalıdır. Bu, insan psikolojisindeki arzu ve ruhsal eğilimlerin dönüştürücü gücünü işaret eder.
- Bireysellik ve Birlik: İnsanlar zayıf oldukları için birliğe ihtiyaç duysalar da, bu birlik aşırıya kaçmamalıdır. Gerçek kurtuluş, bireyin kendi benzersizliğini koruyarak, yani ayırt ederek elde edilir. Bu, bireysel aydınlanmanın önemini vurgular.
- İnsanın İçsel Tanrısı (Yıldız): En sonunda, insan kendi içinde bir “kapı”dır ve bu kapı, dış dünyadan iç dünyaya geçişi sağlar. İnsanın tek ve gerçek tanrısı, kendi içindeki **”Yıldız”**dır. Bu Yıldız, bireyin amacı, huzur bulacağı yer ve ruhun nihai yolculuğunun hedefidir. Abraxas’ın yanıltıcı cazibesinden uzaklaşarak bu içsel Tanrı’ya yönelmek esastır.
Basilides, bu vaazlarla, din ve felsefeyi harmanlayarak, Batı düşüncesinin ikiliklerini sorgulayan, paradoksal ve derin bir kozmoloji sunar. Amacı, ölüleri (yani yaşamda hakikati bulamamış insanları) mutlak hiçliğin/doluluğun, ilahi çokluğun ve bireyin kendi içindeki tanrısal potansiyelin farkına varmaları için uyandırmaktır. Bu, bilindik dogmaların ötesinde, varoluşsal bir uyanış çağrısıdır.


