Saplantılarımız: Şehvet ve İntikam Bir Araya Gelirse Ne Olur?
İnsan ruhunun en derin ve çoğu zaman en karanlık köşelerinden çıkan saplantılar, bireyin yaşamını esir alabilen güçlü enerjilerdir. Şehvet ve intikam, bu saplantıların en ilkel ve yıkıcı biçimlerinden ikisidir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Ben Deli Miyim?” romanındaki Şadan ve Kalender Nuri karakterlerinde de gördüğümüz gibi, bu iki saplantı bir araya geldiğinde, insanı ve çevresini nasıl bir girdabın içine çekebilir?
Şehvet: Kontrolsüz Arzunun Kör Edici Gücü
Şehvet, sadece fiziksel arzuyla sınırlı olmayan, aynı zamanda bir kişiye, nesneye veya fikre yönelik aşırı, kontrolsüz ve takıntılı bir isteği ifade eder. Bu, kişiyi mantıklı düşünmekten alıkoyabilir, ahlaki sınırları zorlamaya itebilir. Şehvetin pençesindeki kişi, arzusuna ulaşmak için her yolu mubah görebilir, rasyonel kararlar alma yeteneğini kaybeder.
- Bireysel ve Toplumsal Yıkım: Kontrolsüz şehvet, evliliklerin yıkılmasına, ailelerin parçalanmasına ve bireylerin itibar kaybetmesine yol açabilir. Kalender Nuri’nin evli bir kadına duyduğu takıntılı şehvetin onu nasıl bir yıkıma sürüklediği, bunun en somut örneğidir.
İntikam: Acının ve Öfkenin Yakıcı Ateşi
İntikam, yaşanan bir haksızlığa veya acıya karşı duyulan öfke ve misilleme arzusudur. Bu duygu, mağduriyet hissiyle beslenir ve kişinin zihnini tamamen ele geçirebilir. İntikam arayışı, mantıklı muhakemeyi devre dışı bırakarak, kişiyi daha da büyük zararlar verme döngüsüne sokabilir.
- Bitmeyen Bir Döngü: İntikam, genellikle bir döngü yaratır; bir intikam eylemi yeni bir intikam arzusunu tetikleyebilir ve bu sarmalın sonu gelmeyebilir. Şadan’ın, yaşadığı haksızlıklar ve Kalender Nuri’nin eylemleri karşısında hissettiği intikam arzusu, onu daha derin bir karanlığa sürükler.
Şehvet ve İntikamın Tehlikeli Birleşimi
Şehvet ve intikam saplantıları bir araya geldiğinde, ortaya oldukça yıkıcı ve çoğu zaman trajik sonuçlardoğuran zehirli bir kokteyl çıkar:
- Mantık Dışı ve Acımasız Eylemler: Şehvetin kör edici gücü, intikam arzusunun acımasızlığıyla birleştiğinde, birey en akıl dışı ve zalimce eylemlere dahi yönelebilir. Bu durumda, ahlaki muhakeme tamamen çöker ve kişi, arzusunu tatmin etmek veya intikamını almak için her türlü insani sınırı aşabilir. Hüseyin Rahmi’nin karakterlerinde gördüğümüz cinayetler, bu tehlikeli birleşimin uç noktasıdır.
- Kişisel ve Çevresel Yıkım: Bu iki saplantının birleşimi, sadece saplantılı olan kişiyi değil, aynı zamanda çevresindeki insanları ve ilişkileri de derinlemesine yıkar. Aileler dağılır, masum insanlar zarar görür, güven tamamen yok olur. Şadan’ın hem kendi sonunu getirmesi hem de çevresindekilere büyük zararlar vermesi, bunun çarpıcı bir örneğidir.
- Gerçeklik Algısının Bozulması: Şehvet ve intikamın yoğunluğu, kişinin gerçeklik algısını çarpıtabilir. Saplantılı kişi, durumları kendi arzuları ve öfkesi doğrultusunda yorumlar, nesnel gerçekliği göz ardı eder. Bu, onları daha da izole eder ve kendi kurdukları delilik dünyasında yaşamalarına neden olur.
- İyileşme ve Dönüşümün Engellenmesi: Bu tür güçlü saplantılar, bireyin içsel çatışmalarla veya yaşadığı acılarla yüzleşmesini engeller. Enerjileri tamamen bu iki duyguyu beslemeye harcandığı için, daha sağlıklı başa çıkma mekanizmaları geliştiremezler. Terapötik süreçler bile, bu saplantıların derinliği nedeniyle çok daha zorlu hale gelebilir.
Sonuç: İnsan Ruhunun Karanlık Yüzü ve Toplumsal Ayna
Hüseyin Rahmi, “Ben Deli Miyim?” romanında, Şadan ve Kalender Nuri aracılığıyla, şehvet ve intikam saplantılarının insan ruhunda ve toplumsal ilişkilerde nasıl yıkım yaratabileceğini ustaca gözler önüne serer. Onların “deliliği,” aslında toplumun bastırdığı, kabul edemediği karanlık arzuların ve intikam dürtülerinin abartılı birer yansımasıdır.
Bu eserler, bize, insan doğasının sadece aydınlık değil, aynı zamanda oldukça karanlık ve yıkıcı bir yüzü olduğunu hatırlatır. Şehvet ve intikam gibi saplantılar bir araya geldiğinde, ortaya çıkan sonuçlar hem bireysel hem de toplumsal düzeyde derin yaralar açabilir. Bu, bizlere, kendi içimizdeki bu potansiyelleri tanıma ve toplumsal olarak da bu tür saplantıların filizleneceği zemini ortadan kaldırma sorumluluğunu hatırlatır.
Bu iki saplantının modern dünyada, örneğin dijital platformlar veya sosyal medya üzerinden nasıl tezahür ettiğini düşünüyorsunuz?



