Görünüşte Ahlaklılık: Toplumun İkiyüzlü Aynası
Görünüşte ahlaklılık, toplumda sıkça karşılaştığımız, bireylerin veya grupların, dışarıdan bakıldığında ahlaki, erdemli ve kuralcı bir duruş sergilerken, aslında iç dünyalarında veya kapalı kapılar ardında bu değerlere aykırı davranışlar sergilemesidir. Bu, bir tür ikiyüzlülük halidir ve toplumsal güveni, adaleti ve şeffaflığı derinden zedeler.
Görünüşte Ahlaklılığın Dinamikleri
Görünüşte ahlaklılık, çeşitli psikolojik ve sosyolojik dinamikler üzerinden işler:
- Sosyal Onay ve Kabul Arzusu: İnsanlar, toplum tarafından kabul görmek, saygı duyulmak ve “iyi” olarak etiketlenmek isterler. Bu arzu, bireyin gerçek inançları veya dürtüleriyle çelişse bile, toplumun beklediği ahlaki rolleri oynamasına yol açar. Dışarıdan “kusursuz” bir imaj sergilemek, sosyal statüyü ve itibarı korumanın bir yolu olarak görülür.
- Utanç ve Suçluluktan Kaçınma: Toplumun “yanlış” veya “ayıp” saydığı davranışlar, bireyde utanç ve suçluluk duyguları uyandırabilir. Bu duygulardan kaçınmak için, kişi gerçek davranışlarını gizlemeye veya makyajlamaya çalışır. Bu, özellikle dini veya katı ahlaki normların baskın olduğu toplumlarda daha belirgin olabilir.
- Güç ve Ayrıcalığı Koruma: İktidar konumundaki bireyler veya gruplar için görünüşte ahlaklılık, kendi güçlerini ve ayrıcalıklarını korumanın bir aracıdır. Ahlaki değerlere bağlılık gösterisi, halkın güvenini kazanarak, sistemin veya yöneticilerin gerçekteki yozlaşmışlıklarını gizlemeye yarar. Yolsuzluk yapan bir siyasetçinin, kamuoyu önünde “ahlak dersi” vermesi bunun klasik bir örneğidir.
- Bilişsel Çelişkiyi Azaltma: Kişi, kendi değerleri ile davranışları arasındaki çelişkiyi (bilişsel çelişki) azaltmak için, ya davranışını değiştirir ya da algısını çarpıtır. Görünüşte ahlaklılık, davranışı değiştirmeden, algıyı değiştirme ve “ben aslında iyi biriyim” yanılsamasını sürdürme yoludur.
- Maskelenme Mekanizması: Psikanalitik bağlamda “maskelenme,” bireyin toplumsal beklentilere uyum sağlamak için gerçek benliğini gizlemesidir. Görünüşte ahlaklılık da bu maskelenmenin bir biçimidir; birey, içsel dürtülerini veya “kabul edilemez” arzularını bastırarak, dışarıya “terbiyeli” veya “ahlaklı” bir yüz gösterir.
Edebi Eserlerden Örnekler: Görünüşün Ardındaki Çürüyüş
Edebiyat, görünüşte ahlaklılığın toplumsal ve bireysel yansımalarını ustaca işler:
- Hüseyin Rahmi Gürpınar – “Cehennemlik”: Bu roman, görünüşte ahlaklılığın en çarpıcı örneklerinden birini sunar. Dışarıdan bakıldığında son derece saygın, kurallara bağlı ve dindar görünen bir eski zaman konağının kapalı kapıları ardında, ahlaki yozlaşmanın, ensestvari ilişkilerin ve sadakatsizliklerin kol gezdiği bir “cehennem” gizlenir. Romanın ana karakteri Ferruh Efendi’nin hastalık takıntısı ve ölüm korkusuyla kendi dünyasına kapanması, konağın içindeki ahlaki çürüyüşü görmezden gelmesine yol açar. O, dışarıdaki imajı korumak adına içerideki felakete göz yumar.
- Molière – “Tartuffe”: İkiyüzlülüğün ve sahte dindarlığın klasik bir örneğidir. Tartuffe, dindar ve ahlaklı bir adam maskesi altında, bir aileyi manipüle eden, servetlerine göz diken ve ailenin masum üyelerine cinsel tacizde bulunmaktan çekinmeyen bir dolandırıcıdır. Molière, bu karakter aracılığıyla, dini inançları ve ahlaki değerleri kendi çıkarları için kullananların ikiyüzlülüğünü keskin bir hicivle ortaya koyar.
- Nikolay Gogol – “Müfettiş”: Gogol, bu oyununda Rus bürokrasisindeki yozlaşmayı, ikiyüzlülüğü ve rüşvetçiliği komik ama bir o kadar da acıtan bir şekilde ele alır. Kasaba halkı, müfettiş sandıkları kişiye (aslında sıradan bir memur) yaranmak için her türlü ahlaksızlığı yapar, birbirlerini ele verir ve gerçek yüzlerini ortaya koyarlar. Bu eser, iktidar karşısında görünüşte ahlaklı olmaya çalışmanın, aslında nasıl bir ahlaki çöküşe yol açtığını gösterir.
Görünüşte Ahlaklılığın Sonuçları
Görünüşte ahlaklılık, bir toplum için oldukça yıkıcı sonuçlar doğurabilir:
- Güven Erozyonu: Toplumdaki insanlar, görünüş ve gerçeklik arasındaki uçurumu fark ettiklerinde, kurumlara ve birbirlerine olan güvenlerini kaybederler. Bu, toplumsal bağları zayıflatır ve işbirliğini zorlaştırır.
- Adaletsizliğin Kurumsallaşması: Eğer ahlaki değerler sadece birer gösteriş aracı haline gelirse, adalet yerini kayırmacılığa ve çıkarcılığa bırakır. Hukuk sistemi, eğitim, sağlık gibi temel kurumlar yozlaşabilir.
- Toplumsal Çözülme: İkiyüzlülüğün yaygınlaştığı bir toplumda, bireyler kendilerini yalnız ve anlamsız hissedebilirler. Gerçek değerlerin olmadığı, sadece maskelerin hüküm sürdüğü bir ortam, ruhsal sağlığı da olumsuz etkileyebilir.
- Değişime Direnç: Görünüşte ahlaklılık, sorunların gizlenmesine ve inkâr edilmesine yol açtığı için, gerçek değişim çabalarına karşı da büyük bir direnç oluşturur. “Her şey yolunda” gibi bir algı yaratıldığı sürece, derinlemesine sorunların ele alınması mümkün olmaz.
Görünüşte ahlaklılık, toplumların kendisiyle yüzleşmesi gereken en sinsi hastalıklardan biridir. Dışarıdan parlayan bir imajın ardında gizlenen çürüyüşü fark etmek, ancak eleştirel bir bakış açısıyla, derinlemesine sorgulamayla ve bireysel vicdanın uyanıklığıyla mümkündür.
Sizce dijital çağda, sosyal medyanın “vitrin kültürü,” görünüşte ahlaklılığı daha mı kolaylaştırıyor, yoksa ifşa mekanizmalarıyla daha mı zorlaştırıyor?