“Normal”in Çarpıklığı: Türkiye’de Yozlaşmış İlişkiler ve Ahlaki Değerlerin İfşası

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Ben Deli Miyim?” romanında Şadan ve Kalender Nuri’nin “deliliği” aracılığıyla toplumun “normal” kabul ettiği ama aslında yozlaşmış ilişkilerini ve ahlaki değerlerini ifşa etmesi, edebiyatın keskin bir gözlemidir. Türkiye toplumunda da, dışarıdan bakıldığında “normal” veya “kabullenilmiş” gibi duran, ancak aslında derin bir yozlaşmayı ve ahlaki erozyonu barındıran pek çok örnekle karşılaşırız. Bu durumlar, toplumun kendine tuttuğu “acıtan ayna” niteliğindedir.


1. “Torpi̇l” ve Liyakatsizliğin Meşrulaşması

Türkiye’de, kamu ve özel sektörde işe alımlarda, terfilerde veya ihalelerde liyakat yerine “torpil”in, yani tanıdık ve siyasi ilişkilerin belirleyici olması, uzun süredir “normal” kabul edilen ancak ahlaki açıdan derin bir yozlaşma örneğidir.

  • Görünüşte Normal: İş ilanları yayımlanır, sınavlar yapılır, mülakatlar gerçekleştirilir. Her şey şeffaf ve adil bir süreç gibi görünür. Kamuoyu önünde “liyakat” ve “adil rekabet” vurgulanır.
  • Gerçekteki Yozlaşma: Ancak perde arkasında, pozisyonun çoktan “satın alındığı” veya “atanacak kişinin belli olduğu” bilinir. Gençler, ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar, “dayıları” veya “amcaları” olmadığı sürece ilerleyemeyecekleri inancına kapılır. Bu durum, bireylerde çaresizlik, sisteme güvensizlik ve umutsuzluk yaratırken, “yozlaşmış ilişkiler ağı”nı normalleştirir.
  • İfşası: Sosyal medyada dönen “torpil ifşaları,” KPSS atamalarındaki şaibeler veya bazı yerel seçimlerde adayların geçmişindeki usulsüzlük iddiaları, bu “normal”in ardındaki çarpıklığı gözler önüne serer.

2. “Kaygan Zemin”deki Ticari Ahlak: Aldatma ve Tüketici Hakları İhlalleri

Pek çok ticari alanda, kısa yoldan kâr etme hırsı, tüketiciyi aldatmaya yönelik pratikleri “normal”leştirebilir.

  • Görünüşte Normal: Ürünler ambalajlarında çekici vaatlerle sunulur, kampanyalar ve indirimler yapılır. “Müşteri memnuniyeti” ve “kalite” kavramları sıkça kullanılır.
  • Gerçekteki Yozlaşma: Ancak içerikte eksik gramaj, kalitesiz malzeme kullanımı, hileli indirimler (önce fiyat artırıp sonra indirim yapma), bozuk ürün satışı veya garanti kapsamı dışında bırakma gibi etik dışı pratikler yaygınlaşabilir. Özellikle “çıkar her şeyin üstündedir” mantığı, ticari ahlakı erozyona uğratır.
  • İfşası: Tüketici şikayet sitelerindeki sayısız örnek, sosyal medyada ifşa olan sahte indirimler veya ürün kalitesindeki hileler, bu “normal”leşen aldatmacaların görünür hale gelmesini sağlar.

3. “Kol Kırma” ve Hukukun Yavaşlaması: Adalet Algısındaki Çarpıklık

Adalet sisteminde veya bürokratik süreçlerde, hukuki yollarla çözülmesi gereken meselelerin “aracılar” veya “rüşvet” yoluyla hızlandırılması veya manipüle edilmesi, yine yaygın ve “normal” kabul edilen bir yozlaşmadır.

  • Görünüşte Normal: Mahkemeler işler, davalar açılır, dilekçeler verilir. Bürokrasi resmi prosedürlere göre ilerler gibi görünür.
  • Gerçekteki Yozlaşma: Ancak “işleri hızlandırmak,” “davanın seyrini değiştirmek” veya “gözden kaçırmak” için gayri resmi yolların kullanıldığı, hatta bunun bir “mecburiyet” gibi algılandığı durumlar yaşanabilir. Bu durum, hukukun üstünlüğü ilkesini ayaklar altına alırken, vatandaşın adalete olan inancını sarsar. “Haklı olan değil, torpili olan kazanır” algısı yerleşir.
  • İfşası: Adalet sistemindeki yavaşlama, bitmeyen davalar, kamuoyuna yansıyan rüşvet skandalları veya yargıdaki tartışmalı kararlar, bu “normal”in aslında ne kadar çürümüş olduğunu gösterir.

4. “Dini Sömürü” ve İkiyüzlü Dindarlık

Dini inançların ve hassasiyetlerin, kişisel çıkar veya güç elde etmek için istismar edilmesi, toplumun en kutsal değerlerinden birinin yozlaşmasıdır.

  • Görünüşte Normal: Toplumda dini referanslar sıkça kullanılır, dindarlık gösterişli bir şekilde sergilenir. Yardım faaliyetleri, ibadethanelerin inşası gibi “hayır” işleri öne çıkarılır.
  • Gerçekteki Yozlaşma: Ancak perde arkasında, dini cemaatlerin veya grupların siyasi ve ekonomik güç elde etmek için kullanılması, dini duyguların sömürülerek insanlardan para toplanması (örneğin, sahte yardım kampanyaları veya “himmet” adı altında yapılan usulsüzlükler) gibi pratikler yaygınlaşabilir. Bu durum, “görünüşte ahlaklılık” kavramının en tehlikeli tezahürlerinden biridir.
  • İfşası: Çeşitli çetelerin devlet içinde nasıl örgütlendiği ve dini duyguları kullanarak nasıl bir güç devşirme mekanizması kurduğu, bu tür bir yozlaşmanın en çarpıcı ve yıkıcı örneklerinden biridir.

Sonuç: Toplumun Aynası ve Değişim İhtiyacı

Hüseyin Rahmi’nin “delileri” gibi, yukarıdaki örnekler de, Türkiye toplumunda “normal” kabul edilenin aslında ne kadar çarpık ve ahlaki açıdan yozlaşmış olabileceğini göstermektedir. Bu durumlar, bireylerde hayal kırıklığı, apati ve güvensizlik yaratırken, toplumun ilerlemesini ve adalet duygusunu derinden zedeler.

Bu “kolektif körlükten” kurtulmak için:

  • Eleştirel Düşünme ve Sorgulama: Toplumun genel kabulüne meydan okuma cesareti göstermek.
  • Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Kurumların ve bireylerin eylemlerinin açık ve denetlenebilir olmasını talep etmek.
  • Etik Değerlere Dönüş: Liyakat, adalet, dürüstlük gibi temel ahlaki değerleri sadece söylemde değil, pratikte de yeniden inşa etmek.

Bu yüzleşme, acı verici olsa da, toplumun daha sağlıklı, daha adil ve daha dürüst bir geleceğe doğru ilerlemesi için vazgeçilmez bir adımdır.