Neden Belirli İlişki Türleri veya Kariyer Yollarını Tekrar Etmeye Eğilimiyizdir ?

Çocukların kendilerine nasıl davranıldıysa ve hitap edildiyse onu bir “gerçek” olarak içselleştirirler. Bu içselleştirme, bireylerin yaşam boyu belirli ilişki türlerini veya kariyer yollarını neden tekrar tekrar seçtiklerini anlamak için temel bir çerçeve sunar. Bu durum, genellikle bilinçdışı süreçlerle işleyen derin psikolojik kalıpların bir sonucudur ve Hollis’in “pahalı hayaletler” olarak adlandırdığı etkilere yol açar.

Neden Belirli İlişki Türleri veya Kariyer Yolları Tekrar Edilir?

Bir kişinin belirli bir ilişki türünü veya kariyer yolunu tekrar tekrar seçmesi, çoğunlukla çocuklukta edinilmiş ve içselleştirilmiş “çekirdek fikirler” veya “kompleksler” ile ilişkilidir. Çocukluk döneminde, ego henüz tam olarak gelişmediği için dünya hakkındaki mesajlar “büyülü düşünme” (magical thinking) yoluyla algılanır. Çocuk, kendisine yapılan her şeyin, kendi değeri veya nasıl davranması gerektiği hakkında kesin bir ifade olduğuna inanır. Bu erken deneyimler, birincil bakım verenlerin davranışları ve ailenin genel psikolojik atmosferi tarafından şekillendirilir.

Hollis’e göre, bu erken deneyimler iki ana “varoluşsal yara” kategorisi oluşturur ve bunlar yetişkinlikteki seçimlerimizi derinden etkiler:

  1. “Bunaltılma” Yarası (The Wound of Overwhelmment): Çocuğun çevresi karşısında güçsüz olduğu deneyimi. Bu durum, dış dünyanın akışını değiştirmede güçsüz olunduğu mesajını içselleştirmeye yol açar. Bu yaraya verilen tepkiler arasında kaçınma, geri çekilme, erteleme veya inkâr gibi ilkel savunmalar bulunur. Aşırı kontrol etme veya aşırı uyumlu (nice) olma da bu yaranın mantıksal tepkileridir. Örneğin, bir kişi gerçekte sevdiği birine yaklaşmaktan korktuğu için sevmediği biriyle evlenebilir, çünkü o diğerini çocukluğundan miras aldığı kadar güçlü ve korkutucu içselleştirmiştir.
  2. “Yetersizlik” Yarası (The Wound of Insufficiency): Çocuğun ihtiyaçlarının dünya tarafından karşılanmayacağına dair deneyimi. Bu, ebeveynin sürekli orada olmaması, kendi sorunlarına saplanmış olması veya terk edilme gibi deneyimlerden kaynaklanabilir. Bu yara, çocuğun “ben yeterince değerli değilim” sonucuna varmasına neden olur. Bunun sonucunda kişi, hayattan saklanma, kişisel olasılıklarını küçümseme, riskten kaçınma veya kendi kendini sabote eden seçimler yapma eğilimi gösterebilir. Başka bir tepki ise aşırı telafi etmek ve güç, zenginlik veya başkaları üzerinde egemenlik arayışına girmektir. Narsisizm de bu içsel yoksulluğu gizleme çabası olarak ortaya çıkar. Üçüncü tepki ise başkalarının güvencesini arayan kaygılı, takıntılı bir ihtiyaçtır ki bu da ilişkilerde sürekli hayal kırıklığına yol açar.

Bu yaralar ve onlara verilen bilinçdışı tepkiler, bireyin yaşamında sürekli tekrarlayan “kompleksler” olarak işler. Bir kompleks, bilinçdışında tarihsel olaylarla yüklenmiş, tekrarlarla pekişmiş ve kişiliğin bir parçasını oluşturan bir enerji kümesidir. Bu kompleksler, bilinçli farkındalık dışında seçimlerimizi yönlendirir ve davranış kalıplarımızı oluşturur.

İlişki Örnekleri: İlişkiler, bu içselleştirilmiş kalıpların en belirgin şekilde ortaya çıktığı alanlardır. Hollis, tüm ilişkilerin “projeksiyon” ve “aktarım” (transference) mekanizmalarıyla başladığını belirtir.

  • Projeksiyon: Kişinin kendi içsel deneyimlerini, tamamlanmamış gündemlerini ve geçmişini yeni bir kişiye veya duruma yansıtmasıdır. Örneğin, bir partnerin “iyileştirici” veya “mükemmel” olacağına dair yanılsama, çocukluktaki ebeveyn ihtiyacının bir yansıması olabilir.
  • Aktarım: Kişinin çocukluktaki birincil ilişkilerinden (ebeveynler gibi) edindiği tarihsel kalıpları ve bunlara bağlı beklentileri yeni ilişkilere taşımasıdır. Abüze edilmiş bir çocuk, farkında olmadan ya istismarcı bir partner ya da ruhsuz ve kolay kontrol edilebilir birini arayabilir. Ya da Cynthia’nın hikayesinde olduğu gibi, ebeveynlerin tanımlamalarından kaçınmaya çalışırken bile, onların zıtlarına yatırım yaparak aslında yine de onların görünmez varlıkları tarafından yönlendirildiğini fark etmesi bir aktarım örneğidir. İlişkinin başında hissedilen “büyülü” çekim, kişinin bilinçdışı, ihmal edilmiş bir yönünün diğerinde görülmesidir. Ancak bu yansıtma er ya da geç bozulur ve hayal kırıklığına yol açar çünkü diğeri asla bizim içsel içeriğimizle aynı değildir.

Kariyer Yolu Örnekleri: Kariyer seçimleri de sıklıkla bilinçdışı çocukluk mesajlarından etkilenir. Birçoğu, ebeveynlerinin ya da kültürlerinin beklentilerini karşılamak adına mesleki kararlar alır. Hollis, erkeklerin kendilerini işleriyle özdeşleştirmeye eğilimli olduğunu, bu yüzden işten ayrılma veya emeklilik gibi durumların derin depresyonlara yol açabildiğini belirtir.

  • Ebeveynlerin Yaşanmamış Hayatları: Carl Jung’un belirttiği gibi, “çocuğun üzerindeki en büyük yük, ebeveynlerin yaşanmamış hayatlarıdır”. Ebeveynler nerede büyümeyi bıraktıysa, nerede risk almaktan korktuysa, çocuk da o kısıtlamayı içselleştirebilir. Bu, çocuğun ebeveynin kalıbını tekrarlamasına veya tam tersi yönde telafi etmeye çalışmasına neden olabilir. Kaynakta belirtilen Cynthia’nın hikayesi buna örnektir; ailesinin kısıtlamalarından kurtulduğunu düşünürken, aslında onların zıtlarına yatırım yaparak yine de onların etkisi altında kalır ve derin bir memnuniyetsizlik hisseder. Harold’ın fakirlik ve ihmal içinde büyüyüp Harvard’a gitmesine rağmen sürekli bir eksiklik hissiyle yaşaması da “yetersizlik” yarasının kariyer yolu üzerindeki etkisini gösterir.

Bu durumların temelinde, kişinin kendi hayatını yaşama “izni”nin eksikliği yatar. Çok erken yaşta, dünyanın koşullar dayattığı ve bu koşulların karşılanmaması halinde ceza veya terk edilmeyle sonuçlanabileceği mesajı alınır. Bu mesaj, ego’nun kendi yolunu seçme kapasitesini engelleyen zorlu bir blok olarak kalır.

Döngüyü Kırma Yolları: Dönüşüm ve İyileşme

Bu tekrar eden kalıpları kırmak, derin bir içsel çalışma ve bilinçli seçimler gerektirir. Hollis’in aktardığı bilgiler ışığında, bu döngüden çıkış için atılabilecek adımlar şunlardır:

  1. Bilinçlenmek ve Öz-Yansıtma (Consciousness and Self-Reflection): İlk adım, bilinçdışı kalıpların farkına varmaktır. Semptomlar (depresyon, kaygı, ilişkisel sorunlar) aslında “ruhun bir isyanı” veya bilinçdışının bir mesajı olarak görülmelidir. Bu, kişinin “hayatımın bu noktasına beni ne getirdi?” gibi soruları sormasıyla başlar. Cynthia’nın rüyası gibi, bilinçdışı, bu “pahalı hayaletlerin” hala yaşamda nasıl aktif olduğunu gösteren ipuçları sunar.
  2. Geçmişin “Tiranlığını” Tanımak ve Bırakmak: Çocuklukta öğrenilen uyum sağlama stratejilerinin yetişkinlikte kişisel bütünlüğü nasıl ihlal ettiğini görmek önemlidir. Kişinin kendisini geçmişten (ebeveynlerin, kültürün, karmaşıkların) nasıl tanımladığını sorgulaması gerekir. Hollis, “Geçmişin tiranlığı, biz hatırlamadığımızda asla daha büyük olamaz” der.
  3. Kişisel Sorumluluk Almak: Kişi, drama’nın başkahramanı olduğunu ve hayatının gidişatından sorumlu olduğunu kabul etmelidir. Suçlamayı (başkalarını, toplumu, kaderi) bırakıp kendi seçimlerinin sonuçlarını üstlenmek, özgürleşmenin kapısını aralar. Bu, bilinçli bir yaşam sürme sorumluluğunu üstlenmek anlamına gelir.
  4. Kaygıyı Kucaklamak ve Şüpheyi Geliştirmek: Psikolojik veya ruhsal gelişim, kaygı ve belirsizliğe karşı daha fazla tolerans kapasitesi gerektirir. Depresyonun aksine kaygı, gelişimseldir. Şüphe, dogmaların ötesine geçmek ve yeni bilgiye ulaşmak için kritik bir araçtır. Kişi, korkularıyla yüzleşerek ve “bu yol beni büyütüyor mu yoksa küçültüyor mu?” diye sorarak genişleme yolunu seçmelidir.
  5. Kendilik’e Hizmet Etmek (İndividüasyon): Jung’un “İndividüasyon” kavramı, kişinin kendi bütünlüğüne doğru yaşam boyu süren bir proje olarak tanımlanır – tanrıların amaçladığı kişi olmak, ebeveynlerin veya kabilenin değil. Bu, ego’nun güvenlik ve duygusal pekiştirme gündeminden vazgeçerek ruhun amacına hizmet etmeyi gerektirir. Bu, kişinin kendi hayatının “senaristi” olma sorumluluğunu üstlenmesiyle mümkündür.
  6. Projeksiyonları Geri Çekmek ve İçsel Gündemi Benimsemek: İlişkilerdeki veya kariyerdeki hayal kırıklıkları, kişinin kendi bilinçdışı gündemini dış dünyaya yansıttığını gösterir. Bu yansıtılan enerjinin geri çekilmesi, kişinin bu değerleri kendi içinde sahiplenmesi gereken bir görev ve bir büyüme fırsatıdır. Örneğin, Cynthia’nın durumunda olduğu gibi, işinde mutsuz hissetmesi, ruhunun başka bir arzusu olduğunu gösteren bir işarettir.
  7. Olgun Bir Maneviyat Geliştirmek: Kişisel yetkiyi kazanmakla yakından ilişkili olan bu görev, kişinin kendi için doğru olanı bulmasını ve bunu dünyada yaşamasını içerir. Bu, geleneksel kurumlar veya dışsal otoriteler tarafından dayatılan inançlar yerine, kişinin kendi deneyimiyle doğrulanan bir maneviyatı kucaklaması anlamına gelir.
  8. Yalnızlığı Kucaklamak: Modern çağın en büyük rahatsızlıklarından biri yalnızlık korkusudur. Oysa yalnızlık, kişinin kendisiyle derin bir ilişki kurması, kendi içsel dünyasını keşfetmesi için bir fırsattır. Kendisiyle yalnız kalabilen kişi, başkalarıyla daha otantik ilişkiler kurabilir.
  9. “Karanlık Orman” ve “Bataklık Ziyaretleri”ni Kabullenmek: Yaşamdaki zorluklar, acılar ve hayal kırıklıkları (“bataklıklar”), kaçınılması gereken sorunlar değil, aksine ruhun büyümesi için gerekli deneyimlerdir. Bu deneyimler, egonun anlayışını sarsar ve kişiyi daha bilinçli bir yaşama davet eder. “Acıdan bilgelik gelir” düşüncesi bu süreci özetler.

Bu adımlar, kişinin kendi hayatının yazarı olma ve geçmişin “tiranlığından” kurtulma yolculuğunda ilerlemesini sağlar. Bu, rahat ama kısıtlayıcı olanı geride bırakmak ve kişisel yetkisini yeniden kazanmak demektir.