Nitel Kırılma: Bugün İşin Radikal Bir Eleştirisi Neden Gerekli?
Kapitalist toplumda “çalışma” yalnızca bir geçim aracı değil; tüm sosyal yapının merkezindeki zorunlu bir mekanizma. Hayatta kalmak için ya kendi hesabımıza çalışıyoruz ya da emeğimizi satıyoruz. Her iki durumda da kendimizi bir meta hâline getiriyoruz. Bu gerçeklik, işin basitçe “yararlı şeyler üretmek” olduğu yönündeki popüler inancı tamamen boşa çıkarıyor.
1. Emek: Üretim Değil, Tahakküm İlişkisi
Tarihsel olarak emek, kapitalizme özgü karmaşık bir toplumsal arabuluculuk biçimidir. İnsanlar, sosyal ilişkilerini iş aracılığıyla kurar ve bu ilişkiler, zamanla bize yabancılaşmış, nesneleşmiş ve baskıcı güçler olarak geri döner.
İşyerinde herkes rekabet, verimlilik ve performans baskısına boyun eğmek zorundadır. Üretilen şeyin topluma veya doğaya vereceği zarar ise çoğu zaman görmezden gelinir; çünkü asıl mesele ürün değil, satılabilir emek ya da ürünün piyasada değer görmesidir.
2. İşten Kaçış İsteği Hiç Kaybolmadı
Kapitalizmin erken dönemlerinde insanlar iş zorunluluğuna şiddetle direndiler. Geleneksel yaşam biçimlerinden koparılan kitleler, başkalarının kontrolü altında çalışmaya zorlanmayı kölelik olarak gördü.
Yüzyıllar süren disiplin, açlık tehdidi ve ideolojik eğitimle iş, “doğal” bir şeymiş gibi kabul ettirildi. Yine de, ondan kaçma arzusu asla tamamen ortadan kalkmadı.
3. Verimlilik Artışı ve Çelişkili Sonuçlar
Son on yıllarda üretkenlik olağanüstü arttı. Sermaye artık fiziksel emekten çok bilgiye ve finansal piyasalara dayanıyor. Buna rağmen, emek üzerindeki tahakküm azalmadı; aksine güçlendi.
Kapitalist olmayan yaşam biçimleri yok edildiği için, neredeyse herkes yaşamını sürdürebilmek adına işgücünü veya başka bir metayı satmak zorunda.
4. Artık Gerekmeyen İnsanlar
Kapitalist mantık açısından, dünya nüfusunun büyük bölümü artık “gereksiz” görülüyor. Küresel Güney’de milyonlar, kayıt dışı ekonominin güvencesiz koşullarında hayatta kalmaya çalışıyor. Bu alanın çoğu, düşük ücretli ve çoğunlukla kadın emeğine dayanan bakım ve geçim işlerinden oluşuyor.
Kapitalist merkezlerde ise Fordist üretimin mirasçıları ve hizmet sektörü çalışanları işin değersizleşmesinden en çok etkilenenler oldu. Orta sınıflar bile artık konumlarını koruyabilmek için daha fazla çabalamak zorunda.
5. Çalışma Romantizmi: Tehlikeli Bir Yanılsama
Bugün, enerji tasarrufu yapmak, “kemer sıkmak” ya da daha çok çalışmak gibi reçeteler, krizden çıkış yolu değil; tam tersine yıkımı derinleştiren yanılsamalardır. Kapitalist makineyi ayakta tutmak, sadece kötüleşen yaşam ve çalışma koşullarını garanti eder.
Çözüm, sermayenin bizden çaldığı zamanı ve kaynakları geri almak; bunları gezegeni yok eden üretim yerine ortaklaşa yaşamı destekleyecek biçimde kullanmaktır.
6. Gerçek Alternatif: Ortaklaşa Yaşam ve Üretim
Ücretsiz sosyal altyapı, enerji ve konutun toplumsallaştırılması bu yönde atılabilecek somut adımlardır. Bunlar, piyasanın taleplerinden bağımsız, müşterekler olarak örgütlenmelidir.
Aynı zamanda, çalışma saatlerinin radikal biçimde kısaltılması ve otomobil endüstrisi gibi en yıkıcı sektörlerin kapatılması da emeğin tahakkümüne karşı verilecek mücadelenin bir parçasıdır.
7. Niteliksel Kopuşun Gerekliliği
Emeğin reddi, sadece çalışma saatlerini azaltmakla ilgili değildir. Bu, kapitalist tahakkümü ayakta tutan tüm toplumsal ilişkilerle kökten bir kopuş anlamına gelir.
Bu kopuş, yalnızca yeni bir üretim biçimi değil, farklı bir yaşam kalitesi yaratma iddiasıdır: Dayanışma, kendi kendine belirlenen faaliyetler, kolektif yaratıcılık ve doğayla uyumlu bir varoluş.
💡 Sonuç: Kapitalizmin “çalışma zorunluluğu”na meydan okumak, bugünün en radikal politik eylemlerinden biridir. Bu sadece ekonomik bir talep değil; gezegensel yıkımı durdurmanın ve özgürleşmiş bir yaşamın ön koşuludur.
Özet Alınan Yazı : https://curedquailjournal.wordpress.com/2023/02/21/qualitative-break-why-a-radical-critique-of-work-is-necessary-today/