Gerçekliğin Katmanları: Synecdoche, New York ve The Saragossa Manuscript Üzerine Bir İnceleme

Anlatının İç İçe Geçmiş Yapısı

“Synecdoche, New York” ve “The Saragossa Manuscript” filmleri, anlatı yapılarının karmaşıklığıyla dikkat çeker. Her iki eser, gerçeklik katmanlarını iç içe geçirerek izleyiciyi anlam arayışına sürükler. Kaufman’ın filminde, Caden Cotard’ın tiyatro projesi, kendi yaşamını ve çevresindekilerin yaşamlarını kapsayan devasa bir simülasyona dönüşür. Bu, Lacan’ın “Gerçek” kavramına, yani dil ve sembolik düzenle kapsanamayan, kaotik ve erişilemez olanla ilişkilendirilebilir. Has’ın filminde ise, hikâyeler içinde hikâyeler, izleyiciyi kimin kime anlattığını sorgulamaya iter. Bu yapı, Gerçek’in sabit bir anlamdan ziyade, anlatıların sürekli yer değiştirmesiyle ortaya çıkan bir boşluk olarak tezahür eder. Kaufman’ın yaklaşımı, bireyin kendi varoluşsal krizleriyle yüzleşmesini merkeze alırken, Has, tarihsel ve kültürel bağlamlarda bireylerin öznelliklerini nasıl inşa ettiğini sorgular. Her iki filmde de anlatı, Gerçek’in sınırlarını zorlayarak izleyiciyi kendi algılarının kırılganlığına yöneltir.

Bireysel ve Toplumsal Kimliklerin Çözülmesi

Caden Cotard’ın “Synecdoche, New York”taki tiyatro projesi, bireysel kimliğin parçalanmasını ve toplumsal rollerin iç içe geçişini yansıtır. Cotard, kendi yaşamını sahneye koyarken, oyuncular ve gerçek kişiler arasındaki sınırlar bulanıklaşır. Bu, Lacan’ın Gerçek kavramının, öznenin kendini sembolik düzen içinde tanımlama çabasının başarısızlığıyla nasıl bağlantılı olduğunu gösterir. Cotard’ın projesi, Gerçek’i yakalamaya çalışırken, kendi benliğinin ve diğerlerinin kimliklerinin çözülmesine yol açar. Buna karşılık, “The Saragossa Manuscript”ta, karakterler hikâyeler arasında kaybolurken, kimlikler tarihsel ve toplumsal bağlamlarla şekillenir. Has’ın filminde, bireylerin öyküleri, kültürel anlatıların bir yansıması olarak ortaya çıkar ve Gerçek, bu anlatıların kesişim noktalarında gizlenir. Kaufman’ın modernist yaklaşımı, bireyin içsel kaosuna odaklanırken, Has’ın post-barok estetiği, toplumsal ve tarihsel dinamiklerin bireyi nasıl şekillendirdiğini vurgular.

Zaman ve Mekânın Akışkanlığı

Her iki filmde de zaman ve mekân, sabit bir çerçevenin ötesine geçer. “Synecdoche, New York”ta, Cotard’ın tiyatro sahnesi, gerçek hayatla iç içe geçerek zamanın doğrusal akışını bozar. Yıllar, sahneler ve provalar arasında sıkışan Cotard, Gerçek’in zamansal bir sınırla değil, öznenin kendi algısındaki çöküşle tanımlandığını fark eder. Lacan’ın Gerçek’i, burada, zamanın ve mekânın ötesinde, öznenin anlam üretme çabasının başarısızlığı olarak belirir. Öte yandan, “The Saragossa Manuscript”, hikâyelerin iç içe geçtiği bir mekân ve zaman örgüsü sunar. Has, 18. yüzyıl Avrupa’sının egzotik ve kaotik dünyasını, hikâyelerin döngüsel yapısıyla birleştirir. Bu, Gerçek’in, tarihsel ve kültürel anlatıların kesişiminde, sabit bir noktada değil, sürekli bir akışta var olduğunu ima eder. Her iki yönetmen de, mekân ve zamanın akışkanlığını kullanarak, izleyiciyi Gerçek’in ne olduğuna dair bir sorgulamaya davet eder.

Öznelliğin Sınırları ve Gerçek’in Erişilemezliği

Lacan’ın Gerçek kavramı, sembolik düzenin ötesinde, dilin ve anlamın ulaşamayacağı bir alanı ifade eder. “Synecdoche, New York”ta, Cotard’ın tiyatro projesi, Gerçek’i temsil etme çabasının nafileliğini ortaya koyar. Her sahne, her replik, Gerçek’e yaklaşmak yerine, öznelliğin sınırlarını daha da görünür kılar. Cotard, kendi yaşamını yeniden yaratırken, Gerçek’in, onun kendi bilincinin kırılganlığında kaybolduğunu fark eder. Buna karşılık, “The Saragossa Manuscript”ta, Gerçek, hikâyelerin iç içe geçtiği bir ağda gizlidir. Has, anlatıcıların ve dinleyicilerin sürekli yer değiştirmesiyle, öznelliğin sabit bir noktadan ziyade, ilişkisel bir dinamik olduğunu gösterir. Her iki filmde de, Gerçek, ne bireysel ne de toplumsal bir çerçevede tam olarak yakalanabilir; o, her zaman bir kayma, bir eksiklik olarak var olur.

Anlam Arayışının Çelişkileri

Anlam arayışı, her iki filmin de merkezinde yer alır. Kaufman, “Synecdoche, New York”ta, Cotard’ın tiyatro projesini, insan varoluşunun anlamını çözme çabası olarak sunar. Ancak bu çaba, Cotard’ın kendi benliğini ve çevresini yitirmesiyle sonuçlanır. Lacan’ın Gerçek’i, burada, anlamın sürekli ertelenmesi, bir türlü tamamlanamayan bir arzu olarak ortaya çıkar. Has’ın “The Saragossa Manuscript”ı ise, anlamı, hikâyelerin çok katmanlı yapısında arar. Her hikâye, bir öncekini tamamlamaya çalışırken, yeni bir boşluk yaratır. Bu, Gerçek’in, anlatının kendisinden değil, anlatılar arasındaki boşluklardan doğduğunu gösterir. Kaufman’ın melankolik ve bireyci yaklaşımı, Has’ın daha oyunbaz ve toplumsallığa odaklı anlatısıyla tezat oluşturur, ancak her ikisi de anlamın sabit olmadığını, sürekli bir dönüşüm içinde olduğunu vurgular.

Dilin ve Sembollerin Sınırları

Dil, her iki filmde de Gerçek’i temsil etmenin bir aracı olarak sorgulanır. “Synecdoche, New York”ta, Cotard’ın replikleri ve sahne talimatları, yaşamı yeniden üretmeye çalışırken, dilin yetersizliğini ortaya koyar. Lacan’ın sembolik düzeni, burada, Gerçek’i kapsayamaz; dil, Cotard’ın kaotik iç dünyasını ifade etmekte başarısız olur. Has’ın filminde ise, dil, hikâyelerin iç içe geçtiği bir araç olarak işler. Her anlatıcı, kendi hikâyesini anlatırken, dilin hem birleştirici hem de ayrıştırıcı gücünü sergiler. Gerçek, bu dil oyunlarının arasında, bir türlü sabitlenemeyen bir alan olarak kalır. Kaufman, dilin bireysel bir hapishane olduğunu ima ederken, Has, dilin toplumsal ve tarihsel bir bağ kurucu olduğunu öne sürer. Her iki yaklaşım da, Gerçek’in dilin ötesinde olduğunu kabul eder.

İnsan Deneyiminin Temsili

Her iki film, insan deneyiminin temsilini farklı yollarla ele alır. “Synecdoche, New York”, bireyin kendi varoluşunu anlama çabasını, tiyatro sahnesine taşıyarak, insan deneyiminin kaotik ve parçalı doğasını vurgular. Cotard’ın projesi, yaşamın her anını yakalamaya çalışırken, Gerçek’in, bu çabanın kendisinde değil, çabanın imkânsızlığında yattığını gösterir. “The Saragossa Manuscript” ise, insan deneyimini, tarihsel ve kültürel hikâyelerin bir mozaiği olarak sunar. Has, bireylerin deneyimlerini, toplumsallık ve tarihle iç içe geçmiş bir şekilde ele alır. Lacan’ın Gerçek’i, burada, bireylerin ve toplumların anlatılar aracılığıyla kendilerini inşa etme çabalarının ötesinde bir alan olarak belirir. Her iki film de, insan deneyiminin temsilinin, Gerçek’e ulaşmada her zaman eksik kalacağını öne sürer.

Gerçekliğin Yeniden İnşası

Kaufman ve Has, gerçekliği yeniden inşa etme biçimleriyle, izleyiciyi kendi algılarını sorgulamaya davet eder. “Synecdoche, New York”ta, Cotard’ın tiyatro sahnesi, gerçekliği taklit etmeye çalışırken, gerçekliğin kendisini sorgular. Bu, Lacan’ın Gerçek’inin, öznenin kendi anlam arayışının bir yansıması olduğunu gösterir. Has’ın “The Saragossa Manuscript”ı ise, gerçekliği, hikâyelerin döngüsel ve iç içe geçmiş yapısıyla yeniden kurar. Her hikâye, bir öncekini tamamlamaya çalışırken, gerçekliğin sabit bir noktada değil, anlatıların kesişiminde var olduğunu ima eder. Kaufman’ın bireyci ve içe dönük yaklaşımı, Has’ın toplumsallığa ve tarihe odaklanan yaklaşımıyla karşıtlık oluşturur. Ancak her ikisi de, gerçekliğin, insan bilincinin ve anlatının sınırlarıyla şekillendiğini, ancak asla tam olarak yakalanamayacağını öne sürer.