İçsel Doğrular ve Bulaştığımız Yanlışların Baskısı

Bireyin içsel doğruları ile hayatta karşılaşılan veya bulaşılan “yanlışlar” (patolojiler, sapmalar, yanılsamalar veya toplumsal baskılar) arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamak önemlidir. Bİliyoruz ki; kişinin otantik benliğinden uzaklaşmasının derin bir acıya ve işlev bozukluğuna yol açıyor.

James Hollis’in Perspektifi: İçsel Doğrular ve Ruhun İhaneti

Hollis’e göre, “içsel doğrular” kişinin ruhunun derinliklerinden gelen çağrılar, yaşamın amacı ve bireyselleşme sürecinin yönelimleridir. Ruh, bireyi kendi otantik potansiyeline doğru yönlendiren, anlam arayışıyla dolu, aşkın bir enerjiye sahiptir. Bu içsel doğrulara uygun yaşamak, Hollis’in Jung’dan ödünç aldığı “bireyleşme” kavramıyla açıklanır; yani kişinin “tanrıların amaçladığı kişi olmaya” yönelik yaşam boyu süren projesi, ebeveynlerin, kabilenin veya egonun dayattığı beklentilerden bağımsız olarak kendi bütünlüğüne doğru ilerlemesidir.

Bu içsel doğruların ihmal edilmesi veya reddedilmesi, Hollis’in “günlük yaşamın psikopatolojisi” olarak adlandırdığı durumlara yol açar. “Yanlışlara bulaşmak” veya “sapmalar,” bireyin ruhsal bütünlüğünden kopuk yaşadığında ortaya çıkan çeşitli tezahürlerdir:

  1. Mitolojik Bağlantının Kaybı ve Varoluşsal Boşluk: Modern çağda, insanlığı doğaya ve ilahi olana bağlayan kadim mitolojilerin ve kutsal kurumların gücünü yitirmesiyle büyük bir “varoluşsal boşluk” oluşmuştur. Atalarımızın sahip olduğu canlı mitolojilerin yerini, kişinin kendi doğasının yıkıcı güçleri karşısında savunmasız kalmasına neden olan bir boşluk doldurur.
  2. Yanlış İdeolojilere Yönelme: Bu boşluk, materyalizm, hedonizm, narsisizm, fundamentalizm ve duyum kültürü gibi ruhsal olarak baştan çıkarıcı ama nihayetinde tatmin edici olmayan ideolojilerle doldurulmaya çalışılır. Bu ideolojiler, ruhun gerçek istekleriyle bağlantı kuramadığı için bireyi hayal kırıklığına uğratır ve kendi ruhuna karşı bir tür “yanlış” yaşam biçimi benimsemesine neden olur.
  3. Bağımlılıklar ve Parazitler: Hollis, kaygıyı yönetmek için yapılan zorlayıcı eylemler olarak bağımlılıkları ve arzunun çarpık tezahürleri olan parafilileri “günlük yaşamın psikopatolojisi”nin baskın biçimleri olarak tanımlar. Bunlar, ruhun derin arzularının göz ardı edilmesinin bir sonucudur; kişi bilinçdışı sıkıntıyı hafifletmek için geçici ve yıkıcı yollara sapar. Örneğin, yiyecek, iş, uyuşturucu veya pornografi gibi maddeler veya eylemler aracılığıyla ruhsal boşlukları doldurmaya çalışmak, kişinin kendisine yaptığı bir “yanlış”tır.
  4. “Başarı” Yanılsaması: Toplumun “başarı” olarak tanımladığı hedeflerle ruhun gerçek gündemi arasında sıklıkla bir kopukluk vardır. Toplumsal onaya veya ego arayışlarına odaklanmak, bireyi ruhunun arzuladığı otantiklikten uzaklaştırır ve içi boş bir tatminsizliğe sürükler. Bu tür bir “başarı” arayışı, kişinin içsel doğrularına aykırı hareket etmesi anlamına gelir.
  5. Tarihin Tekrarlayıcı Tiranlığı ve Sahte Benlik: Çocukluk travmaları, aile ve kültürel mesajlardan edinilen uyumsal stratejiler, bireyin bilinçdışı tekrarlayıcı kalıplar yaratmasına neden olur. Kişi, “sahte benlik” denilen, dışsal beklentilere uyum sağlayan bir kimlikle yaşar ve bu durum kişisel bütünlüğün ihlaline yol açar. Bu, kişinin kendini inkar etmesi ve kendi otantik yolundan sapması anlamına gelir. Hollis, bu tür uyum sağlama (niceness) davranışlarının yetişkinlikte kabul edilemez bir yükümlülük haline geldiğini ve içsel bütünlüğü ihlal ettiğini belirtir.
  6. İlişkilerde Yansımalar (Projections): Kişinin kendi içindeki çözülmemiş meseleleri, karşılanmamış ihtiyaçları ve geçmişteki yaraları başkalarına yansıtması, ilişkilerde hayal kırıklığına, çatışmaya ve kontrol arayışına yol açar. Bu yansımalar, kişinin “yanlış” ilişkisel dinamiklere girmesine ve hem kendine hem de partnerine zarar vermesine neden olur.

Özetle, Hollis’in bakış açısından “yanlışlara bulaşmak,” ruhun otantik çağrılarına sırt çevirmek, geçmişin bilinçdışı kalıplarına teslim olmak ve dışsal beklentilerin veya yanıltıcı kültürel ideolojilerin peşinden gitmek suretiyle ortaya çıkan psikolojik patolojiler ve tatminsizliklerdir. Bu, kişinin kendine karşı yaptığı bir “ihmal” veya “ihanet”tir.