Gecikmeli Anlama Nedir ?

David Cooper’in kitabında belirtilen “gecikmeli” anlama veya “insanlar genellikle diğerlerinin iletişimini ‘anlamlıymış gibi’ davranarak anlamazlar, kendi anlamlarını başkalarının anlamsız (kendileri için) iletişiminden çıkarırlar” ifadesi, yazar David Cooper’ın insan iletişimine ve diyalog kavramına getirdiği radikal eleştirinin temel bir noktasını oluşturur. Bu durum, kaynakta “gerçek bir ‘diyalog’ eksikliği” olarak yorumlanmaktadır.

İşte bu kavramın detaylı açıklaması:

  1. “Gecikmeli” Anlamanın Tanımı: Yazar, günlük iletişimimizin büyük bir kısmında, diğer kişinin söylediklerini kendimiz için anlamsız olsa bile, “anlamlıymış gibi” davrandığımızı belirtir. Bu, aslında diğerinin ilettiği “saçmalıktan” (yani bize anlamsız gelen şeyden) kendi anlamımızı çıkardığımız anlamına gelir. Metinde, bu durumun sadece birkaç “son derece işlevsel mesaj” dışında ne kadar az gerçek diyalog kurduğumuz sorusunu akla getirdiği ifade edilir. İnsanların sürekli kendi kendilerine konuştukları ve bazen bu monologlarının parçalarını, mevcut olan diğer kişinin “diyaloğu” sandıkları vurgulanır. Bu, iletişimde yüzeysel bir uyum sağlama çabasını, ancak derinlemesine bir anlama eksikliğini işaret eder.
  2. Gerçek Diyalog Eksikliği: Bu durum, tarafların birbirini gerçekten anlamak yerine, her birinin kendi iç dünyasından ve beklentilerinden yola çıkarak karşı tarafın söylediklerini yorumlamasıyla karakterize edilir. Yazar, “kesinlik” (exactitude) kavramının kendisinin bir sorun olduğunu öne sürer; çünkü “yapıların kesin ölçülemezliği” üzerine yaşadığımızı belirtir. Bu, normal iletişimde aranan kesin ve mantıksal yapıların, gerçek insan deneyiminin karmaşıklığını ve belirsizliğini yakalamakta yetersiz kaldığına işaret eder. Normal söylemde sıkça görülen bu “banalize edici gevezelik”, çoğu zaman yazılı kelimeleri de içerir ve gerçek ifadeyi engeller.
  3. Kavramın Geniş Bağlamı – Normal İletişime Eleştiri:
    • Kontrol Aracı Olarak Dil: Yazar, icadımız olan dilin, zamanla kökenlerini unuttuğumuz için bizi kontrol ettiğini savunur. Bu kontrol, “normal” düşünce sistematiğini dayatır ve gerçek “deli” söylemin özgürleştirici gücünü baskılar.
    • Psikanaliz ve Yanıltıcı Diyalog: Metin, psikanalizin de bu yanıltıcı diyalog modeline hizmet ettiğini iddia eder. Psikanalistin analizan ile kurduğu “neredeyse diyalog”, “ilke olarak diğer kişinin başının üzerinden geçer”. Bu, psikanalizin “sembolik düzen” ve “fallus” gibi kavramlar aracılığıyla aslında “ailevi” bir ideolojiyi pekiştirdiği ve bireyin otantik deneyimini “güzel ve düzgün bir gramere” indirgediği eleştirisiyle desteklenir. Deli insan bu tür bir indirgemeyi reddeder, çünkü onun için “bilinçdışı bir dil gibi yapılandırılmış değildir – aksine dil bilinçdışı gibi yapılandırılmalıdır!”.
    • Normalleşme ve Uyumculuk: Psikanalitik durumun örtük amacı normalleşme ve uyumculuktur, ki bu da “ailesel deneyim biçimlerinin incelikli pekiştirilmesidir”. Bu, “ailesel tuzaklardan” (kıskançlık, çekememezlik, sahiplenme, suçlama) kaçınmanın sürekli bir mücadele olduğunu belirten önceki yanıtımızla da uyumludur. Bu tuzaklar, bireyin özerkliğini azaltarak onu şiddet ve kontrol altında tutar.
  4. Gerçek İfade Olarak “Deli Söylemi” ve “Komünyon”:
    • Sözün Eylem Olması: Deli söylemi, kelimelerin eylemlere dönüşerek “sözün saf eylem” olduğu bir anı yakalamasıyla karakterize edilir. Bu, normalleşme teknikleriyle yok edilemeyen yaratıcı bir “hiçlik” bölgesine ulaşmayı ifade eder.
    • Dilin Denormalizasyonu: Deli söylemi, dilin radikal bir denormalizasyonudur, “normal dilin gizemini ortadan kaldırır” ve “konuşmayı biçimsizleştirir”. Bu, normalde “söylenemez” ve “konuşulamaz” olanı ifade etme çabasıdır.
    • Komünyon (Communion) Kavramı: Metin, normal “iletişim”in buyurgan ve yanıt verme olasılığını ortadan kaldıran doğasına karşı, “komünyon” kavramını öne sürer. Komünyon, insanlar arasında dayatıcı olmayan, “karşılıklı tanıma” ve uyum temeline dayanan, risk almayı gerektiren bir ilişkidir. Bu, kelimelerin ötesine geçen, “sessizlikleri hassasiyetlerinde ve özgüllüklerinde dinleme” yeteneğiyle desteklenen bir etkileşimdir. Bu tür bir “komünyon” spiralinde, formel, açık diyalogların ötesinde bir anlayış mümkün hale gelir ve kişi kendini başkalarıyla eşit hisseder.
    • Deliliğin Politik Boyutu: Yazar, deliliği aileselcilikten (aile modeline göre düzenlenmiş kurumlar dahil) özerkliğe doğru bir hareket olarak tanımlar. Bu, toplumsal sistemin bireyler üzerindeki baskıcı kontrolüne karşı bir protesto ve sürekli bir kişisel devrimdir. Delilik, bastırılmış deneyimlerin yeniden kazanılması ve yenilenme olarak görülür.

Özetle, David Cooper’a göre, insanların diğerlerinin iletişiminden kendi anlamlarını çıkarması, modern toplumdaki iletişimin yüzeysel ve kontrol odaklı doğasının bir sonucudur. Bu durum, gerçek bir “diyalog” yerine, her bireyin kendi monologunu diğerinin söylediklerine yansıtmasıyla sonuçlanır. Gerçek diyalog ve anlayış, ancak normal dilin ve düşünce yapılarının denormalize edildiği, “deli söylemi” ve “komünyon” aracılığıyla otantik bir “sözün eylemle birleştiği” radikal bir yeniden yapılanma süreciyle mümkündür.