Fan ve Führer: Kitle Histerisinin Gizemli Bağı
Pop yıldızlarının konserlerinde kendinden geçen kalabalıklar, futbol takımının lideri için gözleri yaşaran taraftarlar, politik bir figürün peşinden sorgusuzca giden kitleler… Bütün bu görüntüler, modern yaşamın sıradan birer parçası gibi görünür. Ancak Alman felsefe grubu Krisis’in kurucu üyelerinden Robert Kurz, bu seemingly masum görünen fenomenlerin arkasında yatan tehlikeli bir psikolojik mekanizmaya dikkat çeker. Kurz’un “Fan ve Führer” makalesinde ortaya koyduğu düşünceye göre, bir pop ikonuna duyulan hayranlık ile totaliter bir lidere duyulan bağlılık arasında şaşırtıcı derecede benzer bir bağ vardır.
Tüketilen Duygular: Fan Olmanın Psikolojisi
Bir fan, sevdiği yıldızı sadece takdir etmez; onunla duygusal bir bağ kurar. Bu bağ, çoğu zaman bireyin kendi içinde bastırdığı, ulaşamadığı arzuların bir yansımasıdır. Fan, kendi hayatındaki eksikliği, kahramanın “mükemmel” hayatına yansıtarak doldurmaya çalışır. Bu durum, duygusal yabancılaşma olarak adlandırılabilir.
Fan, starın başarısını kendi başarısı gibi görür, onun zafere ulaştığı her an kendi zaferini yaşar. Bu süreçte, eleştirel düşünce askıya alınır. Çünkü yıldız, sadece bir insan değil, bir metafetiş haline gelmiştir. O, tüketilen bir duygudur. Fan, bu duygusal ürünü satın alarak, kendi içindeki boşluğu geçici olarak doldurur.
Kitle Histerisi ve Siyasetin Tüketilmesi
Bu psikolojik mekanizma, pop kültürünün sınırlarını aşarak siyaset alanına sızar. Bir politik liderin, halkı peşinden sürüklemesi, bir pop yıldızının konserindeki kitle histerisinden farklı değildir. Lider, tıpkı yıldız gibi, kitlelerin ortak arzusunu, hayal kırıklığını ve kurtuluş beklentisini bünyesinde toplar.
Bireyler, kendi iradelerini ve eleştirel düşünme yetilerini bu liderin karizmasına teslim ederler. Lider, onlara güç ve kimlik duygusu verir. Bu, modern toplumun yarattığı yabancılaşma ve güçsüzlük hissini telafi etme çabasıdır. Ancak bu bağlılık, gerçek politik eylemden uzaklaşmaya, yani politikasızlaşmaya yol açar. İnsanlar, sorunlarını çözmek için örgütlenmek ve mücadele etmek yerine, tüm umutlarını bir “kurtarıcı” figürüne bağlarlar.
Boşluğun Doldurulması: Tehdit Nerede?
Peki, bu durum neden bu kadar tehlikelidir? Çünkü hem fanlık hem de lider peşinden gitmek, modern kapitalizmin yarattığı bireysel boşluğun bir sonucudur. Anlamdan yoksun, rekabetçi ve tüketim odaklı bir dünyada insanlar kendilerini yalnız ve güçsüz hissederler. Bu boşluğu doldurmak için, dışarıdan gelen bir kimliğe, bir “kahramana” sığınırlar.
Robert Kurz, bu sığınma arayışının, bireyi kendi özgür iradesinden ve gerçek öznesel gücünden kopardığını söyler. Fanların sorgulamayan sadakati, otoriter rejimlerin aradığı en temel niteliktir. Yıldızın kusurları göz ardı edildiği gibi, liderin hataları da alkışlarla karşılanır.
Sonuç olarak, “Fan ve Führer” arasındaki bu bağ, sadece bir benzetme değil, aynı sosyal ve psikolojik zeminden beslenen iki tehlikeli olgunun analojik bir ifadesidir. Popüler kültürün tüketim mekanizmaları, politik alanın irrasyonel güç dinamiklerini besler. Öyleyse, bir sonraki konser biletini alırken ya da bir liderin konuşmasına alkış tutarken, kendi içimizdeki boşluğa ve bu boşluğu doldurma şeklimize dönüp bakmak, belki de en büyük devrimci eylem olacaktır.
Kaynak Yazı : https://www.krisis.org/2004/fan-und-fuehrer-2/


