Teşhis: Sorumsuz. Psikiyatrinin Gizli Tarihi ve Geleceğimiz

Doktorlara ve uzmanlara güven duymak, modern toplumun temelini oluşturan bir inançtır. Ancak bu güven, sorgulanması gereken bazı alanlara kadar uzanır. Özellikle psikiyatri, bilimsel bir disiplin olduğunu iddia etse de, eleştirel bir gözle bakıldığında, aslında sorumsuz ve otoriter bir sistemin parçası olarak karşımıza çıkar.

Bu yazı, Eggy B.’nin “Teşhis: Sorumsuz. Psikiyatrinin Tarihi, Bugünü ve Hepimizin Geleceği” adlı makalesinden yola çıkarak, psikiyatrinin bilimsel iddialarının ardındaki tehlikeli gerçekleri ortaya koymaktadır.


Bir Din Olarak Psikiyatri: Hesap Verilemeyen Bir Ruhban Sınıfı

Psikiyatri, hastanın (cemaat), psikiyatriste (rahip) ruhsal sorunlarını itiraf ettiği bir inanç sistemine benzetilebilir. Ancak bu “ruhban sınıfı”, hastalarına hesap vermek zorunda değildir. Psikiyatristler, teşhisleri ve tedavileriyle ilgili sorulara karşı genellikle otoriter bir duruş sergilerler. Bu, bilimsel bir süreçten ziyade, katı bir inanç ve itaat gerektiren bir ilişkidir.

Bu, psikiyatrinin sadece bir tıp dalı olmadığını, aynı zamanda modern dünyanın yeni bir ruhsal otoritesi olduğunu gösterir. Geleneksel dinlerin yerini, “bilimsel” bir dil kullanarak insan acılarına hükmeden bu yeni otorite almıştır.

DSM’nin “İncili”: Uydurulan Teşhisler

Psikiyatrinin en kutsal kitabı, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM)‘dir. Bu kitap, akıl hastalıklarını tanımlar ve sınıflandırır. Ancak DSM’in her baskısı, teşhislerin bilimsel keşifler sonucu değil, bir komite tarafından oylama yoluyla belirlendiğini gösterir.

  • Tarihsel Değişim: 1970’lere kadar eşcinsellik bir akıl hastalığı olarak görülürken, komite oylamasıyla DSM’den çıkarılmıştır. Bu, bir hastalığın varlığının bilimsel kanıtlara değil, toplumsal normlara bağlı olduğunu gösterir.
  • Patolojikleştirme: İnsan olmanın en doğal ve evrensel deneyimlerinden biri olan yas, DSM-V’te patolojik bir durum olarak etiketlenmiştir. Bir yakınınızı kaybettikten sonra yaşayacağınız derin üzüntü, DSM’nin merceğinden bir “hastalık” haline gelebilir.

Bu durum, DSM’in, bilimsel bir referans kitabı olmaktan çok, modern toplumun mitolojisini yazan bir “efsaneler incili” olduğunu gösterir.

Sosyal Kontrolün Yeni Yüzü: Acıların Ticarileştirilmesi

Psikiyatrinin tarihi, geleneksel dinlerin ve sosyal kontrol mekanizmalarının gücünü yitirdiği bir döneme denk gelir. Toplum, “sapık” ve “aykırı” olanları kontrol etmek için yeni bir yönteme ihtiyaç duyuyordu. İşte psikiyatri bu boşluğu doldurdu. O, insanları kategorize eden, etiketleyen ve yöneten yeni bir dil ve uzmanlık alanı yarattı.

Günümüzde, bu mekanizma kapitalist sistemin hizmetindedir. İnsanlar, yaşadıkları kaosun ve mutsuzluğun, sistemin bir ürünü olduğunu kabul etmek yerine, bunu kendi bireysel bir hastalığı olarak görmeye teşvik edilirler.

  • Sosyal Sorun, Bireysel Tedavi: İş yerindeki stres, sosyal izolasyon, anlam arayışı gibi sistemik sorunlar, kişisel birer “anksiyete bozukluğu” ya da “depresyon” haline getirilir. Sonuç, bir psikiyatristin ofisinde biten ve farmakoloji endüstrisinin kârını artıran bir süreçtir. Toplum, temel sorunlarını çözmek yerine, o sorunların semptomlarını ilaçlarla bastırmayı seçer.

Geleceğimiz: Uyanış ve Sorumluluk

Psikiyatrinin bu sorgulanabilir tarihi ve pratiği, hepimizin geleceği için bir uyarı niteliğindedir. Yaşadığımız kaosun, bir komplo ya da kişisel bir kusur değil, yaşadığımız sistemin bir sonucu olduğunu kabul etmeliyiz.

Çaresizlik ve umutsuzluk hissi, hasta olduğunuzun bir kanıtı değildir. Tam tersine, deli bir dünyaya verilen son derece sağlıklı ve rasyonel tepkilerdir. Kendimizi birer hasta olarak görmek yerine, kendi deneyimlerimize sahip çıkmalı ve acılarımızın gerçek kaynağını bulmalıyız. Geleceğimiz, ancak bu “bilim dışı inanç”tan kurtulup, kendi varoluşumuzun sorumluluğunu üstlendiğimizde aydınlanacaktır.

Kaynak YAzı : https://eggybing.medium.com/diagnosis-unaccountable-psychiatrys-history-present-and-all-of-our-futures-6a3ac344e043