Sosyal Medyada Siyasi Manipülasyonun Görünmez Ağları: Foucault’nun Mikro-Güç Kavramı Işığında Bir İnceleme

İktidarın Kılcal Damarları

Foucault’nun mikro-güç anlayışı, iktidarın hiyerarşik ve merkezi bir yapıdan ziyade, toplumsal ilişkilerin her düzeyinde dağılmış bir ağ olarak işlediğini savunur. Sosyal medya platformlarında bu ağ, kullanıcıların her bir paylaşımı, beğenisi, yorumu ve hatta sessiz kalışıyla yeniden üretilir. Örneğin, bir siyasi paylaşımın viral hale gelmesi, yalnızca içeriğin gücüyle değil, kullanıcıların bu içeriği yayma, tartışma ya da görmezden gelme biçimleriyle şekillenir. Bu süreçte, algoritmalar, kullanıcı alışkanlıklarını analiz ederek hangi içeriklerin öne çıkacağına karar verir ve böylece bireylerin algılarını yönlendiren bir güç mekanizması oluşturur. Bu mekanizma, Foucault’nun “iktidarın kılcal damarları” olarak adlandırdığı, görünmez ama etkili kontrol biçimlerini yansıtır. Sosyal medya, bu damarların modern bir uzantısı olarak, siyasi manipülasyonun bireyler üzerindeki etkisini güçlendirir.

Bireylerin Öznellik İnşası

Sosyal medya, bireylerin kimliklerini ve siyasi duruşlarını ifade ettikleri bir alan olmanın ötesinde, bu kimliklerin nasıl inşa edildiğini de belirler. Foucault’nun öznellik teorisine göre, bireyler, iktidar ilişkileri içinde kendilerini tanımlar ve bu tanım süreci, söylemler aracılığıyla gerçekleşir. Sosyal medyada siyasi manipülasyon, bireylerin hangi söylemlere maruz kalacağını belirleyerek öznelliklerini şekillendirir. Örneğin, hedeflenmiş reklamlar ya da kişiselleştirilmiş içerik akışları, bireylerin siyasi görüşlerini pekiştirecek ya da değiştirecek şekilde tasarlanır. Bu süreç, bireylerin özgür iradeleriyle karar verdiklerini düşünmelerine rağmen, aslında algoritmalar ve veri analitiği tarafından yönlendirildiklerini gizler. Foucault’nun bu bağlamda vurguladığı “itaatkâr bedenler” kavramı, sosyal medya kullanıcılarının, platformların sunduğu içeriklere uyum sağlayarak nasıl birer “itaatkâr özne” haline geldiğini açıklar.

Söylemin Üretimi ve Kontrolü

Foucault, söylemin yalnızca iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda iktidarın üretildiği ve yayıldığı bir alan olduğunu belirtir. Sosyal medyada siyasi manipülasyon, söylemin kontrolü yoluyla gerçekleşir. Örneğin, belirli bir siyasi ideolojiyi destekleyen hashtag’ler ya da trendler, platformların algoritmik önceliklendirmesiyle geniş kitlelere ulaşır. Bu süreçte, hangi söylemlerin görünür olacağı, hangi seslerin bastırılacağı ya da hangi bilgilerin çarpıtılacağı, platformların tasarımına ve veri toplama pratiklerine bağlıdır. Foucault’nun “söylemin düzeni” kavramı, sosyal medyada hangi bilgilerin “doğru” ya da “meşru” kabul edileceğini belirleyen kuralları anlamak için bir çerçeve sunar. Bu düzen, siyasi manipülasyonun, bireylerin algılarını şekillendiren bir araç olarak nasıl işlediğini gösterir.

Teknolojinin Gözetim Mekanizması

Foucault’nun panoptikon kavramı, sosyal medyanın gözetim pratikleriyle doğrudan ilişkilendirilebilir. Sosyal medya platformları, kullanıcıların her hareketini izler, kaydeder ve analiz eder. Bu veri toplama süreci, bireylerin siyasi eğilimlerini anlamak ve manipüle etmek için kullanılır. Örneğin, bir kullanıcının hangi siyasi içerikle etkileşime geçtiği, hangi gruplara katıldığı ya da hangi yorumları beğendiği, platformların veri tabanlarında birikir ve bu veriler, hedeflenmiş siyasi kampanyalar için kullanılır. Foucault’nun gözetim toplumuna dair fikirleri, sosyal medyanın bireyleri sürekli izleyen ve davranışlarını yönlendiren bir mekanizma olarak nasıl işlediğini aydınlatır. Bu bağlamda, siyasi manipülasyon, bireylerin kendi rızalarıyla veri paylaşımı yoluyla daha etkili hale gelir.

Toplumsal Normların Yeniden Üretimi

Sosyal medya, bireylerin toplumsal normlara uyum sağlamasını teşvik eden bir alan olarak da işlev görür. Foucault’nun normalleştirme kavramı, bireylerin belirli davranış kalıplarına uymaya zorlandığı süreçleri ifade eder. Sosyal medyada bu normalleştirme, örneğin bir siyasi görüşün “popüler” ya da “kabul edilebilir” olarak sunulmasıyla gerçekleşir. Kullanıcılar, beğeni sayıları, paylaşım oranları ya da trend olan konular aracılığıyla hangi görüşlerin “doğru” ya da “yanlış” olduğuna dair ipuçları alır. Bu süreç, bireylerin kendi görüşlerini topluma uyarlama eğilimini güçlendirir ve siyasi manipülasyonun etkisini artırır. Örneğin, bir siyasi hareketin sosyal medyada geniş destek aldığı izlenimi yaratıldığında, bireyler bu harekete katılmaya daha yatkın hale gelir, çünkü toplumsal normlara uyma baskısı hisseder.

Etik Sınırlar ve Sorumluluk

Sosyal medyada siyasi manipülasyon, bireylerin özgür iradelerine müdahale ederek etik soruları gündeme getirir. Foucault’nun iktidar analizinde, bireylerin özgürlüğü, iktidar ilişkilerinin karmaşık bir oyunu içinde şekillenir. Sosyal medya platformları, kullanıcıların veri mahremiyetini ihlal ederek ya da yanlış bilgi yayarak bu özgürlüğü tehdit eder. Örneğin, bir siyasi kampanyanın kullanıcıların kişisel verilerini izinsiz kullanması, bireylerin kendi karar alma süreçlerine olan güvenini sarsar. Foucault’nun etik özne kavramı, bireylerin bu tür manipülasyonlara karşı kendi özerkliklerini nasıl koruyabileceklerini sorgulamayı gerektirir. Ancak, platformların ticari çıkarları ve siyasi aktörlerin manipülasyon stratejileri, bu özerkliği sürekli olarak zorlar.

Geleceğe Yönelik Yansımalar

Sosyal medyanın siyasi manipülasyon aracı olarak kullanımı, gelecekte toplumsal dinamikleri nasıl etkileyecek? Foucault’nun mikro-güç kavramı, bu soruya yanıt ararken, iktidarın her zaman yeniden üretildiğini ve dönüştüğünü hatırlatır. Teknolojinin gelişimiyle birlikte, yapay zeka ve derin öğrenme gibi araçlar, siyasi manipülasyonun daha sofistike biçimlerini mümkün kılabilir. Örneğin, deepfake videolar ya da kişiselleştirilmiş propaganda içerikleri, bireylerin algılarını manipüle etmek için daha etkili yollar sunar. Foucault’nun yaklaşımı, bu tür teknolojilerin, bireylerin öznelliklerini ve toplumsal ilişkileri nasıl yeniden şekillendirebileceğini anlamak için bir rehber sunar. Bu bağlamda, bireylerin eleştirel farkındalığı ve dijital okuryazarlığı, manipülasyonun etkilerine karşı bir savunma mekanizması olarak öne çıkar.