Kolektif Bilinçdışının Arketipleri
C.G. Jung’un “Kolektif Bilinçdışının Arketipleri” adlı eseri, onun en temel teorilerini ortaya koyduğu için oldukça önemlidir.
1. Kolektif Bilinçdışının Tanımı
Jung, teorisini Freud’un bilinçdışı kavramından ayırarak başlar.
- Kişisel Bilinçdışı: Jung’a göre, bilinçdışının yüzeysel bir katmanı kişiseldir. Bu katman, kişisel deneyimlerden kaynaklanan, unutulmuş veya bastırılmış içeriklerden oluşur. Freud’un bilinçdışı kavramı büyük ölçüde bu kişisel doğayla sınırlıdır. Bu katmanın içeriği temel olarak “duygu tonlu kompleksler”dir.
- Kolektif Bilinçdışı: Kişisel bilinçdışının altında, kişisel deneyimlerden türemeyen, doğuştan gelen daha derin bir katman bulunur. Jung bu katmana kolektif bilinçdışı adını verir. Bu, bireysel değil, evrenseldir; yani tüm bireylerde ve her yerde aşağı yukarı aynı olan içeriklere ve davranış biçimlerine sahiptir. Suprapersonal (kişisel-üstü) bir doğası olan bu ortak psişik temel, her birimizde mevcuttur.
2. Arketiplerin Doğası ve İfadeleri
Kolektif bilinçdışının içerikleri arketipler olarak adlandırılır.
- Arketipin Tanımı: Arketip terimi, Platon’un εἶδος (eidos) kavramının açıklayıcı bir parafrazıdır. En uzak zamanlardan beri var olan evrensel imgeler, yani ilkel (primordial) tipler anlamına gelir. Bu terim yeni değildir; Philo Judaeus, Irenaeus ve Dionysius gibi antik düşünürlerde de bulunur.
- Arketiplerin İfade Biçimleri: Arketiplerin en bilinen ifadeleri mitler ve masallardır. Ancak Jung önemli bir ayrım yapar: Mitler ve masallar, bilinçli bir elemeden geçirilmiş ve belirli bir damga almış formlardır. Arketipin kendisi ise henüz bilinçli bir işleme tabi tutulmamış, doğrudan psişik deneyimin bir verisi olan bilinçdışı bir içeriktir. Arketip, bilince çıktığında ve algılandığında değişir, göründüğü bireysel bilinçten renk alır.
- Projeksiyon (Yansıtma) Olarak Mitler: Mitler, nesnel olayların alegorileri değildir. Aksine, psişenin içsel, bilinçdışı dramasının sembolik ifadeleridir. Bu içsel drama, projeksiyon yoluyla, yani doğa olaylarına yansıtılarak insanın bilincine ulaşır. Örneğin ilkel insan için güneşin doğuşu ve batışı, aynı zamanda ruhunda yaşayan bir tanrının veya kahramanın kaderini temsil eden psişik bir olay olmalıdır.
3. Dini Dogmalar ve Sembollerin Kaybı
Jung’a göre, din ve dogma, kolektif bilinçdışının güçlü ve tehlikeli enerjilerini kanalize etme işlevi görür.
- Dogmanın İşlevi: Dogma, kolektif bilinçdışının içeriklerini büyük ölçekte formüle ederek onun yerini alır. Dogmatik semboller, “İlahi bir deneyim” olarak adlandırılabilecek muazzam ve tehlikeli psişik deneyimleri, insanın anlayışına uygun ve katlanılabilir bir şekilde formüle eder. Jung, İsviçreli mistik Nicholas of Flüe‘nin vizyonunu örnek verir: Flüe’nin deneyimlediği orijinal “korkunç” tanrı vizyonu, dogma tarafından “temizlenmiş” ve anlaşılabilir bir Teslis (Trinity) fikrine dönüştürülmüştür.
- Sembollerin Fakirleşmesi: Jung’a göre, özellikle Reformasyon’un ikonoklazmı (putkırıcılığı), kutsal imgelerin koruyucu duvarında bir gedik açmıştır. Protestanlığın gelişimiyle birlikte, sembollerde endişe verici bir fakirleşme meydana gelmiştir. Bu sembol kaybı, modern Batı insanında manevi bir boşluk ve yoksulluk yaratmıştır. Bu boşluk, ya Doğu’nun sembollerine (Budizm, Taoizm vb.) bir yönelimle ya da “absürt politik ve sosyal fikirlerle” doldurulur.
4. “Su Yolu”: Bilinçdışına İniş
Kaybedilen bu manevi mirası geri kazanmanın yolu, bilinçdışına inmektir.
- Su Sembolizmi: Su, bilinçdışının en yaygın sembolüdür. Ruha ait olan bu yolu izlemek, “suyun yolunu”, yani her zaman aşağı doğru giden suların yolunu izlemektir. Su, “bilinçdışı haline gelmiş ruh” anlamına gelir. Yükselişten önce her zaman derinliklere bir iniş gerekir. Jung, bir teoloğun rüyasındaki karanlık göle ve onu canlandıran rüzgara (pneuma/ruh) atıfta bulunur.
5. Yüzleşme: Gölge ve Anima Arketipleri
Bilinçdışına iniş, belirli arketipsel figürlerle bir yüzleşmeyi gerektirir.
- Gölge (The Shadow): Kendine giden kişi, önce kendi gölgesiyle yüzleşme riskini alır. Gölge, genellikle olumsuz olan ve çevreye yansıttığımız, kişiliğimizin yaşayan bir parçasıdır. Bu yüzleşme, “derin kuyuya inen herkesin kaçınamadığı dar bir geçit, dar bir kapıdır”. Gölgeyle karşılaşma, bireyin gelişimindeki **”çıraklık eseri”**dir.
- Anima: Gölge kapısından geçtikten sonra, kişi kolektif bilinçdışının “su dünyasına” girer. Burada erkek, Anima adını verdiği büyülü bir dişil varlıkla karşılaşır. Anima, bir erkeğin ruhundaki dişil unsurdur. O, hem bir siren, cadı veya baştan çıkarıcı (succubus) gibi tehlikeli ve yıkıcı olabilir, hem de Faust’ta olduğu gibi en yüksek anlama giden yolu gösteren bir ışık meleği (psychopomp) olabilir. O, hayatın kendisinin arketipidir. Anima ile ilişki kurmak, ahlaki ve ruhsal güçler için bir cesaret sınavı, bir **”ustalık eseri”**dir.
6. Bilge Yaşlı Adam: Anlam Arketipi
Anima ile ciddi bir şekilde mücadele edildiğinde, onun arkasında gizli bir amaç ve üstün bir yaşam bilgisi yattığı fark edilir.
- Anlamın Ortaya Çıkışı: Tüm kaosun içinde bir kozmos, tüm düzensizlikte gizli bir düzen vardır. Kişi, animanın anlamsız görünen oyunlarının arkasında yatan bu düzeni fark ettiğinde, “anlam arketipi” ile karşılaşır.
- Bilge Yaşlı Adam Figürü: Bu arketip, genellikle “bilge yaşlı adam” olarak kişileşir. O, hayatın kaosunda gizlenmiş önceden var olan anlamı simgeler ve ruhun babasıdır. Jung, bunu açıklamak için yine bir teoloğun gördüğü, cennetin kayıp anahtarlarını bulan “beyaz ve siyah büyücülerin” olduğu rüyayı kullanır. Bu iki büyücü, bilge yaşlı adam arketipinin iki yüzüdür ve iyi ile kötünün nasıl birlikte işlediğini gösterirler.
7. Dönüşüm Arketipleri
Son olarak Jung, kişileştirilmiş figürlerin yanı sıra farklı bir arketip sınıfından daha bahseder.
- Bunlar kişilikler değil, söz konusu dönüşüm türünü simgeleyen **”tipik durumlar, yerler, yollar ve araçlar”**dır. Jung, simya, Tantrik çakra sistemi veya Tarot kartlarındaki resim serilerinin bu dönüşüm arketiplerinin uzak torunları olabileceğini belirtir.
Kısacası psişe sadece kişisel bastırmalardan ibaret olmayıp, aynı zamanda tüm insanlık tarafından paylaşılan, mitler, dinler ve rüyalar aracılığıyla kendini ifade eden derin, doğuştan gelen bir yapıya (kolektif bilinçdışı ve arketipleri) sahiptir.
Kaynak Kitap: Arketipler ve Kolektif Bilinçdışı


