Bir Bardak Suda Fırtına: Sosyal Adaletin Farkındalık Modası ve Tembel Ruhlar
Efendim, Fark Etmekle Karın Doyar mı Sanırsınız?
Yazar: Âkil Bîçare
Ey Gaflet Uykusundaki Millet-i Osmaniye’nin Torunları!
Şu zamanda bir de yeni moda çıktı, biliyor musunuz? Adına “Farkındalık” diyorlar. Özellikle o okumuş, narin mektep görmüş gençlerin dilinden düşmez oldu. Sanırsınız ki, memleketteki bütün zulüm ve adaletsizlik, bizatihi bu “farkındalık” kelimesini zikredince zail olacak!
Mevzuya bakınız: Diyorlar ki, “Dünyadaki haksızlıkları bilinç düzeyine çıkaralım, terapide kültürleri, ırkları hesaba katalım.” Oysa bu, evindeki musluğu tamir etmesi gereken bir adamın, musluğun rengini ve musluktan akan suyun şiirini yazması kadar mânâsızdır! Musluk akıyor, ev batıyor!
Münevver Hanım’ın Riyakârlığı: Koltuktan Dünya Kurtarmak
Buyurun size bir misal: Geçenlerde bizim Münevver Hanım’ı dinledim. Hanımefendi, terapi seanslarında danışanının “toplumsal baskıdan” ne kadar muzdarip olduğunu saatlerce anlatıyor. Lakin, seans bitip de konağına döndüğünde, kendi hizmetçisine ne kadar haksızlık yaptığının zerre kadar farkında değil!
İşte Fox Bey’in işaret ettiği yanlış vaat tam da budur: Bizim psikologlarımız, büyük Zulüm perdesini görmek yerine, küçük, şahsi bir dertle meşgul olmayı tercih ediyor. Zira o büyük dert, yani sistemin çürümüşlüğü, hem kariyerlerini tehlikeye atar hem de rahat uykularını böler!
Tıpkı, hastanın derdini çözmek yerine, derdin adını deftere yazıp vicdanını rahatlatan bir münafıklık söz konusu. Tedavi, sadece lafta kalıyor.
Akademinin Kör Kuyusu: Rutinleşen İdealler
Bir de bu ilim yuvaları var ki, sormayın gitsin! Genç bir talebe, büyük bir hevesle geliyor, “Hocam, ben bu adaletsizliği kökünden kazıyacak bir tez yazacağım!” diyor. Ne var ki, o mektebin o kasvetli duvarları ve bürokratik evrak yığınları hemen o gencin hevesini kursağında bırakıyor.
Hocası korkak, müdürler temkinli. Diyorlar ki, “Oğlum, bu işler ‘rutinle’ olur. Sakın ha, sisteme karşı gelecek ‘tehlikeli’ fikirler öne sürme! Yoksa atama komisyonlarında safdil diye damgalanırsın!”
Böylece, dünyayı değiştirmeye niyet eden o pırıl pırıl zihinler, kurumsal direnç ve kariyer kaygısıyla sıkışıp kalıyor. Hayalleri, “usulüne uygun” tezlerin tozlu raflarında unutuluyor. Bürokrasi, idealleri boğan bir fırtınadır!
Son Kelam: Sükûnet Değil, Eylem Sesi
Netice itibarıyla, farkındalık tek başına bir makam değildir; o, sadece başlangıç kapısıdır. Eğer o kapıdan girip, somut bir eylem göstermiyorsanız, biliniz ki, o güzelim “farkındalık”ınız, tembelliğinize kılıf olmaktan öteye geçmez.
Bizim vazifemiz, o büyük çürümeyi sadece “fark etmek” değildir. Ruh sağlığı uzmanının boynu borcu, ilacını bulduğu hastalığa neşter vurmaya cesaret etmektir. Zira sadece bilen, ama eyleme geçmekten imtina eden zihin, eninde sonunda kendi bilgeliğini yiyip bitiren bir canavara dönüşür.


