Bataklıkta Altın Arayanlar: Yeni İlmin Kaygan Zemin Tuzağı
Efendim, Her Parlayanı Altın Sanmayın; Yoksa Batarsınız!
Yazar: Âkil Bîçare
(Gözümüzü boyayan her çözümün ardındaki zevali gören ruhlarla dertleşiyoruz.)
Aziz Okuyucularım, Değerli Gönül Dostlarım!
Şu zamanda bir dertli geliyor, bir meslektaşa yahut bir avukata derdini açıyor. Sanıyor ki, karşısındaki o mektepli, kravatlı efendi ayağının altına sağlam bir basamak koyacak, onu bu sıkıntılı dünyadan alıp kurtaracak. Lakin heyhat! Bizim yeni ilimlerimiz ve hukukumuz öyle bir zemin hazırlamış ki, ayağınızı attığınız an dibe çekiliyor, daha da beter batıyorsunuz!
İşte bu, “Bataklığın Yanlış Vaadi” dediğimiz o fena durumdur.
Birinci Hata: Göz Alıcı Ama Kaygan Zemin
Bakınız, bu yeni âlimler, dertli gelene diyorlar ki: “Senin meselen şahsi değildir, bak biz sana bir yöntem uygulayacağız; yasa böyle işler; bu teknik seni ferahlatır.” İnanılmaz bir güvenle sunulan bu çözümler, dışarıdan göz alıcı, pırıl pırıl bir kaldırım taşı gibi görünüyor. Zannediyorsunuz ki bu yol, sizi derdin öbür kıyısına çıkaracak.
Ne var ki, o zemin, altı boş bir bataklık gibidir! İlk adımı attığınız an, o parlak yüzey kırılıyor ve ayaklarınız çamurlaşmış sistemsel çaresizliğe saplanmaya başlıyor. Neden? Çünkü sunulan çözüm, meselenin kökünü, o büyük toplumsal zulmü görmezden geliyor. Sadece yüzeydeki küçük çatlağı onarmaya çalışırken, alttaki koca boşluğu örtüyor. Bizim dertlimiz de, derdinden kurtulmak yerine, hem derdiyle hem de o kaygan çözümün pisliğiyle boğuşmak zorunda kalıyor!
İkinci Hata: Uzmanın Şaşkınlığı ve Vicdanı
Şimdi gelelim bu işi yapan, yani o parlak çözümü sunan uzman tayfasına. Onlar da masum değillerdir; zira çoğu, hakiki bir fayda sağlamak niyetiyle girmiştir bu yola. Lakin okudukları kitaplar, öğrendikleri kanunlar, onları gündelik hayatın çaresizliğine hazırlamamıştır.
Bir dertli, hakiki bir çaresizlikle geldiğinde, bizim mektepli hemen elindeki formüllere, maddelere sarılıyor. O an, o formülün işe yaramadığı görülür. Uzmanımız şaşırıyor, eli ayağına dolaşıyor. Çünkü ona öğretilen, sorunun derinliğini değil, sadece adını koymaktır. İşte o an, uzmanımızın vicdanı ile elindeki boş bilgi arasında bir harp başlıyor. O da, bilmeden, dertliyi o bataklığın içine daha da iteliyor. Dertli, kurtulacağını sanırken, sadece daha derin bir çamurda sabitlenmiş oluyor.
Son Kelam: Bataklığı Kendi Gözümüzle Görmek
Azizler, bu “Bataklığın Yanlış Vaadi” bize şunu anlatır: Sistemdeki her parlak çözüm, altındaki koca boşluğu gizler.
Ne zaman ki biri size, “Bu işin kolay yolu var, şu tekniği uygula, şu maddeye sığın,” derse, işte o an ayakkabınızı çıkarıp o zemini yoklayınız! Zira kendi aklınız, kendi vicdanınız, o parlak ama kaygan zeminin bataklık olduğunu size fısıldayacaktır.


