Ejderha Katliamı: Cinayet mi, Kurban mı? İçimizdeki Savaşın Küresel Yankısı
Eril ve dişil enerjilerin içsel uyumu ve eski ataerkil mitlerin yıkımı neden hayati önem taşır ?
I. Yeni Yaratılış: İçsel Evlilikten Küresel Ortaklığa
Marion Woodman, erkek ve kadının dış dünyada eşit ortak olabilmesinin temelinin, önce her iki cinsin de kendi içlerindeki eril ve dişil yanları uzlaştırmasına bağlı olduğunu savunur. Bu içsel denge (içsel evlilik), John of Patmos’un “Yeni Kudüs’ün damadını karşılamak için süslenmiş bir gelin gibi inmesi” vizyonuyla ilişkilendirilir.
- Küresel Köy ve Birey: Dünyanın artık “küresel bir köy” haline gelmesi, bu içsel ortaklığın küresel bir zorunluluk olduğunu gösterir. Artık düşman gibi değil, ortak bir kaderi paylaşan bireyler olarak hareket etmeliyiz.
- Yaratıcılığın Büyümesi: Tanrı’nın “verimli olun ve çoğalın” emri, artık sadece biyolojik üremeyi değil, her alanda yaratıcı ortaklıklar kurmayı ifade eder. Gerçek “yeni yaratılış”, insan ırkının bu olgunlaşma aşamasıdır.
II. Kadın Bilincinin Yükselişi ve Kayıp Dişilin Aranışı
Metin, modern uygarlığın çöküşünü, “eski, köhnemiş bir ataerkilliğin ölüm sancılarıyla” açıklar. Bu durum, bizi şair Matthew Arnold’ın dediği gibi, “Biri ölmüş, diğeri doğacak gücü bulamayan iki dünya arasında dolaşmaya” mahkûm etmiştir.
- Moneta Figürü: Alman ve İngiliz Romantik şairler (özellikle John Keats), bu eski düzenin aşırılıklarının farkındaydı. Keats, şiirlerinde Moneta figürüyle (modern rüyalardaki “Kara Madonna”ya benzeyen kırık kalpli kadın imgesi), zamanından çok ileride bir dişil bilinci aramıştır. Bu, maddeyle (her zaman dişil ile ilişkilendirilir) ilişkilendirilen karanlığın, kendi içsel ışığıyla aydınlanması görevidir.
- Korkunun Silahı: Ne var ki, eskimiş ataerkil geleneğe sıkışıp kalmış eril, dişil enerjinin bu yükselişini bir tehdit olarak algılar. Bu tehdidi silahsızlandırmak, yani erilin dişil korkusunu yenmesi, yaratıcı ortaklığın anahtarıdır. Aynı şekilde, dişil de, ataerkil eril korkusunu yenmelidir.
III. Otorite Zincirleri: Ebeveyn Projeksiyonu ve Esaret
Yazar, bilinçlenmenin en büyük engellerinden birinin, içsel eril ve dişil yanlarımızı bilinçli olarak geliştiremememiz olduğunu belirtir. Bu ihmal, bizi eski ebeveyn figürlerine geri götürür.
- Arketipsel Diktatörler: Yetişkinler, çözümlenmemiş çocukluk ihtiyaçları nedeniyle, otorite figürlerine (Devlet, Kilise, Kurumlar) arketipsel güçler yansıtır. Bu “patrik anne” ve “otoriter baba” imgeleri, içimizde “Anne Kilise,” “Baba Hukuk” gibi katı yapılar olarak pekişir. Bu diktatörlere boyun eğmek, sağladıkları “güvenlik” uğruna özgürlüğümüzü feda etmek anlamına gelir (Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler‘deki Büyük Engizisyoncu alegorisi gibi).
- İçsel Kölelik: Bu içsel diktatörler, dışımızdaki zorbalardan daha zalimce hükmeder. Onların gücünü kırmadan, ne bilinçli eril ne de bilinçli dişil bir anlam ifade eder. Güç arzusuyla hareket edenler, bireysel özgürlüğe sahip olamazlar ve başkalarına da özgürlük tanımazlar.
IV. Ejderha Katliamının Trajik Dönüşümü: Cinayet mi, Kurban mı?
Eski ataerkil mitin özü, kahramanın ejderhayı yenerek bilince ulaşmasıdır. Ancak bu mit, modern çağda amacını yitirmiştir.
- Doğayı Öldürmek: Ejderha, geleneksel olarak dişil ve madde ile ilişkilendirilir. Ejderhayı öldürmek, mitin sembolik sürecinde dönüşüm anlamına gelmelidir (enerjiyi bilinçdışından bilince taşımak). Ancak bu eylem somutlaştığında, ejderha katliamı sadece basit bir cinayete dönüşür.
- Gündelik Hali: Ejderhayı öldürmeye odaklanmak, doğanın (madde/dişil) katledilmesiyle sonuçlanmıştır. Yüzyıllardır ejderhayı öldürme çabamız, ironik bir şekilde, “annenin somut materyalizmde tapınmasına” (tüketimciliğe) yol açmıştır. Katliam, sadece ölümü getirmiş, dirilişi değil. Tıpkı bir bağımlının, anneden (madde) kurtulmak isterken ona daha çok enerji vermesi gibi.
- Othello’nun Trajedisi: Shakespeare’in Othello‘sunda, kahramanın karısı Desdemona’yı boğması, ejderha katliamının trajik ve yozlaşmış bir örneğidir. Othello, eylemini “dava uğruna” (solarmitin emriyle) bir kurban sanır; ancak bu, aslında sevdiğini öldürdüğü bir cinayettir. Patriyarkinin geldiği nokta budur: sevgi, cinayet hizmetinde bir araca dönüşür.
V. Soul Making (Ruh Yapımı) ve Metaforun İyileştirici Gücü
Mitleri bir kenara bırakıp, “Soul Making” (Ruh İnşası ) adı verilen yeni bir modele odaklanmalıyız. Bu model, Keats tarafından “ruhların yapıldığı vadi” olarak tanımlanmıştır ve temelinde yaratıcılık dinamikleri yatar.
- Metafor Köprüsü: Ruh yapımının aracı metafordur. Metafor (Grekçe’de “öteye taşımak”), madde ve ruh arasındaki uçurumu kanı dökmeden birleştirir. Dilin kendisi, imgeyi duygu, akıl ve hayal gücüyle bütünleştirerek ruhun beslenmesini sağlar (Macbeth’in “Kısa mum, sön!” dizesi gibi).
- İçsel Beden (Subtle Body): Metafor, ruhun maddeyle birleştiği o ara dünyayı, yani “Süptil Beden”i ortaya çıkarır. Bu bedensel varoluş, ne eril ne de dişildir; hepimizin paylaştığı insani özümüzdür.
- Rüyanın İyileştiriciliği: Jung’un dediği gibi, rüya imgeleri üzerinde düşünmek, bütünlüğe giden yoldur. Rüyanın anlamı bilince getirilmediği sürece, rüyanın metaforları bedende veya ilişkilerde yıkıcı bir şekilde eyleme konulur.
- Bilinçli Dişil Kap: Ruhsal bütünlüğe ulaşmak için, bilinçli dişil bir kap inşa edilmelidir. Bu, ne ruhu aşırı yücelten ne de maddeye tamamen gömülen, her ikisini de kabul eden bir alıcı olmaktır. Bedenin doğal bilgeliğine saygı duymak, yaratıcılığı ve mizahı hayata geri getirir.
Sonuç: Gerçek dönüşüm, ejderhayı öldürmekten değil, içimizdeki eril ve dişilin, metamorik bir yaratıcılıkla birleşmesinden geçer. Bu, hem bireyi hem de küresel topluluğu eski ataerkil lanetlerden kurtaracak tek yoldur.
Kaynak Yaralı Damat


