Tutunamayanlar’da Turgut Özben’in Varoluşsal Arayışının Felsefi Temelleri
Turgut Özben’in Kimlik ve Anlam Arayışı
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı eserinde, Turgut Özben’in varoluşsal yolculuğu, modern bireyin anlam arayışını ve kimlik krizini merkeze alır. Turgut, Selim Işık’ın intiharıyla sarsılmış, kendi varoluşunu sorgulayan bir karakter olarak, bireysel ve toplumsal bağlamda bir yere tutunma çabası içindedir. Bu arayış, yalnızca kişisel bir krizle sınırlı kalmaz; aynı zamanda bireyin modern dünyada karşılaştığı yabancılaşma, anlamsızlık ve özgürlük sorunlarını yansıtır. Turgut’un içsel çatışmaları, onun hangi felsefi yaklaşımlarla ilişkilendirilebileceğini anlamak için bir zemin sunar. Bu metin, Turgut’un arayışını varoluşçuluk, nihilizm ve absürdizm gibi felsefi akımlar üzerinden değerlendirerek, onun yolculuğunun bu akımlarla olan bağlarını inceler.
Varoluşçuluğun İzleri: Özgürlük ve Sorumluluk
Turgut Özben’in hikâyesi, varoluşçuluğun temel kavramlarıyla güçlü bir şekilde örtüşür. Varoluşçuluk, bireyin özgürlüğünü ve kendi anlamını yaratma sorumluluğunu vurgular. Turgut, Selim’in intiharıyla birlikte, kendi varoluşunun kırılganlığını fark eder ve hayatına bir anlam katma çabasına girişir. Ancak bu çaba, varoluşçu düşüncenin öne sürdüğü gibi, özgürlüğün hem bir nimet hem de bir yük olduğu gerçeğiyle yüzleşmesini gerektirir. Turgut’un sürekli değişen ruh hali, karar alma süreçlerindeki kararsızlıkları ve toplumsal normlara karşı duyduğu huzursuzluk, onun özgürlüğünü nasıl kullanacağı konusunda bir iç çatışma yaşadığını gösterir. Varoluşçuluğun, bireyin kendi özünü yaratması gerektiği fikri, Turgut’un sürekli sorguladığı “kimim ben?” sorusuyla doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda, Turgut’un arayışı, bireyin özgür iradesiyle kendi varoluşsal anlamını inşa etme mücadelesini yansıtır.
Nihilizmin Gölgesinde: Anlamsızlıkla Yüzleşme
Turgut’un yolculuğunda nihilizmin izleri, özellikle anlamsızlık ve değerlerin çöküşü temalarında belirginleşir. Nihilizm, evrensel bir anlamın veya ahlaki bir çerçevenin varlığını reddeder ve bireyi bu boşlukla baş başa bırakır. Selim Işık’ın intiharı, Turgut için bu anlamsızlık duygusunu tetikleyen bir olaydır. Selim’in ölümü, Turgut’u hayatın anlamını sorgulamaya iter ve onu, geleneksel değerlerin ve toplumsal yapıların boşluğunu fark etmeye zorlar. Turgut’un, toplumun dayattığı rollere ve beklentilere karşı duyduğu yabancılaşma, nihilist bir bakış açısının yansımasıdır. Ancak Turgut, nihilizmin pasif bir kabulüne teslim olmaz; aksine, bu anlamsızlık karşısında kendi anlamını yaratma çabası içine girer. Bu çaba, onun nihilizmin karanlık sularından sıyrılmaya çalıştığını, ancak bu düşüncenin etkisinden tamamen kurtulamadığını gösterir.
Absürdizmle Kesişen Yollar: Anlam Arayışının Çelişkisi
Turgut’un varoluşsal arayışı, absürdizmle de kesişir. Absürdizm, insanın evrende bir anlam arayışında olduğu, ancak evrenin bu arayışa kayıtsız kaldığı fikrine dayanır. Turgut’un Selim’in günlüğünü okurken ve onun hayatına dair ipuçlarını araştırırken karşılaştığı çelişkiler, bu absürd durumun bir yansımasıdır. Hayatın anlamsızlığına rağmen, Turgut bu anlamsızlığı kabul etmek yerine, anlam arayışını sürdürmeyi seçer. Bu, absürdist düşüncenin önerdiği gibi, absürdle yüzleşerek yaşamaya devam etme tavrına işaret eder. Turgut’un absürdizmle ilişkisi, onun hem anlamsızlıkla mücadele ettiğini hem de bu mücadele içinde bir tür direnç geliştirdiğini gösterir. Bu direnç, onun tamamen nihilizme teslim olmamasını sağlar ve absürdist bir duruşun, yani anlamsızlığa rağmen yaşamayı sürdürmenin, Turgut’un karakterinde nasıl bir rol oynadığını ortaya koyar.
Birey ve Toplum Arasındaki Gerilim: Yabancılaşma Sorunu
Turgut’un varoluşsal arayışı, yalnızca bireysel bir sorgulama değildir; aynı zamanda toplumsal normlarla ve beklentilerle olan çatışmasını da içerir. Modern toplumun birey üzerindeki baskısı, Turgut’un yabancılaşma hissini derinleştirir. Toplumun ona sunduğu roller –mühendis, eş, arkadaş– onun içsel arayışıyla uyumsuzdur. Bu durum, varoluşçuluğun bireyin otantik bir yaşam sürme arzusunu vurgulayan yönüyle bağlantılıdır. Turgut, toplumun dayattığı bu rolleri sorgularken, kendi özünü bulma çabası içine girer. Ancak bu çaba, onu toplumdan giderek daha fazla uzaklaştırır ve yalnızlık hissini güçlendirir. Turgut’un bu yabancılaşması, modern bireyin toplumsal yapılar içindeki yerini sorgulama sürecinin evrensel bir yansımasıdır.
Turgut’un Karar Anları: Özgürlüğün Ağırlığı
Turgut’un hikâyesi, karar alma süreçlerindeki tereddütleri ve bu kararların onun varoluşsal yolculuğunu nasıl şekillendirdiği üzerinden de okunabilir. Varoluşçuluk, bireyin özgürlüğünün, aynı zamanda büyük bir sorumluluk getirdiğini savunur. Turgut’un, Selim’in intiharıyla yüzleşirken aldığı kararlar –örneğin, Selim’in geçmişini araştırma süreci– onun bu sorumluluğu nasıl taşıdığını gösterir. Ancak Turgut, bu kararları alırken sürekli bir kararsızlık ve kaygı içindedir. Bu kaygı, varoluşçu düşüncenin “angst” kavramıyla ilişkilendirilebilir; bireyin özgürlüğünün farkına varmasıyla ortaya çıkan bir tür varoluşsal korku. Turgut’un bu karar anları, onun hem özgürlüğünü kullanma çabasını hem de bu özgürlüğün getirdiği yükle mücadele ettiğini gösterir.
Turgut’un Arayışının Evrenselliği
Turgut Özben’in varoluşsal arayışı, yalnızca Tutunamayanlar romanının sınırlarında kalmaz; modern bireyin anlam, özgürlük ve kimlik arayışının evrensel bir yansımasıdır. Varoluşçuluk, nihilizm ve absürdizm gibi felsefi akımlar, Turgut’un yolculuğunu anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Turgut, bir yandan anlamsızlıkla mücadele ederken, diğer yandan kendi anlamını yaratma çabası içine girer. Bu çaba, onu hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir çatışmanın içine çeker. Onun hikâyesi, insanın kendi varoluşunu sorgulama cesaretini ve bu sorgulamanın getirdiği zorlukları gözler önüne serer. Turgut’un yolculuğu, felsefi akımların soyut kavramlarını, bir bireyin somut deneyimleri üzerinden anlamlandırmanın bir örneğidir.



