Süs Havuzunun Sırrı: Bir Mükemmeliyet Budalalığı ve Cinayetin Şehri

Yazar: Jungish

Ey ahali! Şu İstanbul’a bakınız. Dışı pırıl pırıl, kuleler dikilmiş, Beyoğlu caddeleri temizlenmiş. Herkesin elinde en son çıkan telefon, hanımların üzerinde en pahalı elbiseler… Lakin, bu cilalı yüzeyin altında ne gibi çürümüşlükler ve ne gibi gizli kapaklı işler döndüğünü kim bilir?

İşte size Japon Diyarı’ndan gelen, lakin bizim Üsküdar’da, Nişantaşı’nda da yüzlerce benzeri yaşanmış bir tuhaf hikaye! Bir film (ismi “Guilty of Romance” imiş), bize kadın ruhunun o bastırılmış hıncını nasıl dehşetli bir yolla dışa vurduğunu gösteriyor.

🏠 Vitrindeki Kadın: İzumi Hanım’ın Steril Hayatı

Filmin başkahramanı İzumi Hanım. Sanki bir vitrin mankeni gibi: Kusursuz, sessiz, itaatkâr. Kocası ise meşhur, zengin bir romancı. İzumi’nin görevi nedir? Kocanın yazma ilhamını bozmamak! Ev, bir laboratuvar gibi: Steril, düzenli, soğuk. İzumi Hanım, o yalıda (ya da modern kulede) sanki kocasının romanının yan karakteri gibi yaşıyor. Ne bir duygusu var, ne bir arzusu. Hayat, kocasının midesini ve egosunu tatmin etme üzerine kurulu monoton bir görev silsilesi!

Ah, bizim sosyetede ne çok var böyle evini mabede, kocasını ilaha çeviren zavallı hanımlar! Onların hayatı, dışarıdan bakınca mükemmeliyetin abidesi gibi durur, ama altını kazısan, kurumuş bir kuyu bulursun.

🎭 Pazar Yerinden Pavyona: Çifte Hayat Marazı

Lakin, bastırılmış arzu denen illet, öyle kolayca dizginlenecek bir at değildir. İzumi Hanım’ın ruhundaki o çılgın at, nihayet bir gün tekmeyi vuruyor. Önce masum bir işe giriyor, sonra ne oluyor dersiniz? Bir anda kendisini cinselliğin en karanlık sokağında buluyor!

İşte bu, meselenin düğümüdür: Toplumun ondan beklediği ‘saf melek’ rolü ne kadar baskınsa, ruhunun derinliklerinden fışkıran ‘hayasız şeytan’ o kadar vahşi oluyor. İzumi Hanım, gündüzleri o itaatkâr karı rolünü kusursuzca oynuyor, geceleri ise o kirli, keşfedilmemiş arzuların peşinde özgürleşiyor.

Bu durum, bizim İstanbul’da da binbir suretle yaşanmaz mı? Beyaz yakalı hanımların hafta sonu dedikodu ve gösterişle geçen hayatının altında, kim bilir ne gibi gizli ilişkiler, ne gibi kaçamaklar ve ne gibi yasak zevkler saklanmakta? Şehir, bir büyük yalanın maskesini takmış gezinmektedir!

🎯 Profesörün İhaneti ve Kendi Gölgemiz

İzumi’nin hocası ve yoldaşı olan, hem edebiyat profesörü hem de sokak kadını olan Mitsuko karakteri ise tam bir Jungcu Gölge (Shadow) figürüdür. O, İzumi’nin kabul etmediği, entelektüel ve şehvetli yanının vücut bulmuş halidir.

Ve sonraki büyük utanç: İzumi, kendi zengin ve ünlü kocasının, bu kirli sokaklarda, en sapkın arzularının peşinde, tam da Mitsuko’nun müşterisi olduğunu keşfediyor!

  • Netice: İzumi’nin kocası, aslında evdeki steril melekten değil, Mitsuko’nun getirdiği kirli ilhamdan besleniyormuş!

Bu bize neyi anlatır, sevgili okur? İhanet, sadece tenin ihaneti değildir; ikiyüzlülüğün ve bastırılmış arzunun kaçınılmaz bir sonucudur. Toplum olarak ne kadar namuslu ve ahlaklı görünmeye çalışırsak, ruhumuzun derinliklerinde o kadar canavarca ve kirli arzular besleriz.

Filmin o kanlı, manken uzuvlarıyla birleştirilmiş ceset sahnesi, bize şunu haykırıyor: Bütünlüğümüzü kaybedersek, parçalanırız. Bizim toplumsal kimliğimiz (makyajımız), içsel arzularımızla birleşmezse, ortaya çıkan manzara, korkunç bir manken parçası gibi yapay ve dehşet verici olur.

Ruhumuzun hem melek, hem de şeytan olduğunu kabul etmedikçe, bu tür cinayetlerin ve psikolojik felaketlerin filmini izlemeye devam edeceğiz.

Selametle…