Sen Baba Ol, Sen Anne Ol: Terapideki Çocukluk Oyunu ve Yetişkinliğe Geçiş
Jugish
Ey okur! Şu terapi odaları, sadece derin lafların edildiği yerler değil, aynı zamanda yeniden yaşanmış çocukluk dramlarının sahnelendiği bir tiyatrodur. Hasta gelir, divana uzanır ve farkında olmadan, çocukluğunun oyununu oynamaya başlar.
İşte bu makale, bize “Sen Baba Ol, Sen Anne Ol” dediğimiz o meşhur oyunu anlatır. Bu, Jungcu ve psikanalitik teorinin temel taşı olan Aktarım (Transference) meselesinin ta kendisidir.
👶 Çözülmemiş Komplekslerin Canlanması
Hasta, terapiye geldiğinde, bilinçli olarak mevcut dertlerini konuşur. Lakin, onun bilinçdışı, elindeki o çözülmemiş, sancılı çocukluk kompleksi denen bavulu getirir ve onu terapistin üzerine bırakır.
- Ebeveyn Arketipi: Terapist, hastanın ruhundaki o arketipsel Ebeveyn figürünü canlandırmaya başlar. Bu, hastanın kendi annesi ya da babası değildir; bu, hastanın psişesinde yer etmiş o idealize edilmiş veya zalimleştirilmiş Ebeveyn figürünün yansımasıdır.
- Beklenti: Hasta, bu aktarım yoluyla, terapistin tıpkı çocukluğundaki ebeveyni gibi (ya da tam tersi şekilde) davranmasını bekler. Örneğin, çocukken yeterince dinlenmemiş bir hasta, terapistinden sürekli onay ve koşulsuz ilgi bekleyecektir. “Sen bana o zaman alamadığım sevgiyi ver!” der.
Gündelik Örnek:
- Hasta, terapistinin randevuyu beş dakika geciktirmesi üzerine aşırı bir öfke gösterir. Bu öfke, sadece o beş dakikaya değil, çocukluğunda annesinin onu sürekli bekletmesine duyduğu birikmiş hayal kırıklığına aittir.
- Aktarım: Terapist, bir anda “Geciken, ilgisiz Anne” rolüne soyunur. Hasta, o anki öfkeyi terapiste yönlendirerek, geçmişteki o çözülmemiş çatışmayı yeniden yaşama fırsatı bulur.
🎭 Terapistin Rolü: Karşı Aktarımın Sınırları
Peki, terapist (o Analitik Hoca), bu rolü ne yapmalıdır? Bu durumda devreye Karşı Aktarım (Countertransference) girer.
- Duygusal Tepki: Hasta, terapiste öfkeyi, çaresizliği veya aşırı hayranlığı yüklediğinde, terapist de o duyguları kendi içinde hissetmeye başlar. Örneğin, hasta, terapisti zalim bir baba gibi gördüğünde, terapist de kendisini haksız yere suçlanmış ve savunmada hisseder.
- Tuzak: Terapistin tuzağa düşmesi, hastanın arzuladığı şekilde (zalimleşerek veya kurtarıcı rolüne soyunarak) davranmasıdır. Bu, çocukluk oyununu sonsuza dek sürdürür ve tedaviyi engeller.
- Jungcu Çözüm: Terapist, kendi içindeki o karşı tepkiyi (Karşı Aktarımı) bilinçli olarak fark etmeli ve onu analiz aracı olarak kullanmalıdır. Terapist, hastaya “Şu an bende yarattığınız bu suçluluk duygusu, acaba çocukluğunuzda babanıza karşı hissettiğiniz bir duygu olabilir mi?” diyerek, yansıtmayı hastaya geri çevirir.
🚀 Büyümenin Sırrı: Oyunun Bittiği Yer
Tedavinin ve ruhsal büyümenin gerçekleştiği an, hastanın artık terapisti ebeveyn olarak görmekten vazgeçtiği andır.
- Gerçek İlişki: Aktarımın analizi sayesinde hasta, çocukluk fantezilerinden sıyrılır ve terapisti gerçek bir insan (ne melek ne de şeytan) olarak görmeye başlar. Aynı zamanda, kendi ebeveynlerini de gerçekçi kusurlarıyla kabul eder.
- Bireyleşme: Bu yüzleşme, hastanın artık çocukluk rollerinden sıyrılıp, kendi yetişkin sorumluluğunu üstlenmesini sağlar. Kendi ebeveyni (kendi ruhunun otoritesi) olmayı öğrenir.
Netice-i kelam, ey okur: Terapi odası, o çözülmemiş çocukluk aşklarının ve nefretlerinin sahnesidir. Bu oyunun bitmesi, ruhsal bütünlüğe (Bireyleşmeye) giden zorunlu bir geçittir.
Selametle…


