Kilimanjaro’nun Karları – Ernest Hemingway

Kilimanjaro’nun KarlarıBu kitaptaki öykülerin kimisi, büyük savaşla ya da yaşam savaşı diyebileceğimiz küçücük olaylarla başlatılmaktadır. Çünkü Hemingway’e göre yaşamak, sürekli bir savaştır; havada, karada, ringde, arenada nerede olursa… Savaşın o korkunç havası bin bir güçlük içindeki insanları; oltasıyla, tüfeğiyle avcılar, ya da bir arenadaki çılgın insanlar, Hemingway’in yaşamında önemli yer tuttuğundan, okurunun da karşısına sık sık çıkıverir.
Bu küçücük olaylar, başkalarını da çağrıştırır okuyucuya. Ölümle dirim arasında bir insan… Onun, her türlü ikiyüzlülükten, yalandan arınmış duyguları, itirafları, umutsuzca, gerilim içindeki bekleyişi… Beri yandan, sıradan insanların yaşamlarından yalın, yalınlığı ölçüsünde de ilginç herhangi bir kesit, aynı inandırıcılıkla seriliveriyor gözler önüne. Aradığını bulamayanlar, kendini kanıtlamak isteyenler, bunalım geçirenler, yardımseverler, boş verenler… Daha niceleri vardır, Hemingway’in öykülerinde.
(Arka Kapak)

Düş kırıklığı ve pişmanlık – Murat Özer
(25/03/2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
Bir yandan habercilik yaparken, öte yandan da edebiyat dünyasının zirvesine konuşlanmasını sağlayan efsane metinler ortaya koyan Ernest Hemingway, bu özelliğiyle Truman Capote?yle aynı kefeye konsa da, Capote?den çok daha büyük bir coğrafyanın yazarı olduğu kuşkusuzdur. Hiçbir zaman içe dönük bir yazar olmayan Hemingway, dünyanın dört bir köşesinde deneyimlediklerini hikâyelerine ve romanlarına aktarırken, Batı uygarlığına karşı duyduğu ?güvensizlik?i de yansıtır sayfalara. Her iki Dünya Savaşı?nda, İspanya İç Savaşı?nda, Küba?da, Afrika?da, kısacası ?olay? gördüğü her yerde bulunan, böylece 20. yüzyılın en ?sıkıntılı? dönemlerine yerinde tanıklık eden yazar, gerçekliğe sıkı sıkıya tutunan stiliyle de çağdaşlarının arasında ?özel? bir konum edinir.
Hemingway?in ilk olarak 1936?da Esquire dergisinde yayımlanan hikâyesi ?Kilimanjaro?nun Karları?, Afrika?da bir safari sırasında kaptığı enfeksiyon nedeniyle ölmek üzere olan bir yazarın, geçmişini hatırlayarak yaşadığı ?düş kırıklığı?nı yansıtır. Yanında onu ?bloke? eden zengin karısı vardır ve hayat biterken yanında olmasını istedği kadın o değildir. Hatırladıkları, ona hem hayatı hem de yazarlığı ıskaladığını düşündürür, kayıt altına almadığı onca ?zenginlik?in ardından ağıtlar yakmasına neden olur. Tren kaçmıştır ve artık yapabileceği bir şey yoktur…
Bu hikâyeyi yazdığında Hemingway otuz yedi yaşındadır, ama hayat deneyimi yaşının çok ötesindedir. Yaşlanıp ölmekte olan bir yazarın kaleminden çıkmış gibidir bu metin, bir vasiyet hikâyesidir adeta. Bu yüzden de bütün Hemingway hikâyeleri içinde en çarpıcı olanı ve olgunudur. Metindeki düş kırıklığı ve pişmanlığı okuyucuya öyle bir geçirir ki Hemingway, hikâyedeki yazarın yaşadığı ?yıkım?a ortak olmak kaçınılmazlaşır. Bir nefeste geçip giden hayatın ardından bakakalmak böyle bir şeydir işte, sapılan yolların yanlışlığı ancak ölüme yaklaşıldığında anlaşılır, ?değersizler? birdenbire değerlenir.
Hemingway?in ?Kilimanjaro?nun Karları?nda yansıttığı ?geri dönüşsüzlük? vurgusu, yazarın bu çalışmasını üzerine uzun uzun düşünülesi bir yapıyla bütünleştirir. Hikâyedeki yazarın hırçınlığı, kapana yakalanmış bir hayvana dönüştürür onu, ?iyi niyet?le yanında bulunan karısına karşı duyduğu nefreti de bu noktada kusar. Bir ?suçlu? aramaktadır belli ki, oysa kendisidir her şeyin sorumlusu. Hemingway, yazarın hatırladıklarının hayatîliğiyle söylemeye çalıştıklarının altını kusursuzca doldurur, açık kapı bırakmaz. Yalnızlaşıp sönükleşen, hayaller âlemine dalan yazara ?tutunacak bir dal? vermekse zordur onun için. ?Kırıklık?a sebep olan ?düşler?dir verdiği sadece; onlar da ?parçalanma?ya götürür karakteri. Su yolunda kırılmıştır testi, parçaları bir araya getirmekse mümkün değildir…

Hemingway biyografisi gibi
Ernest Hemingway metinlerinin beyazperdeyle buluştuğu noktalardan biridir aynı zamanda ?Kilimanjaro?nun Karları?. Ancak bu buluşmanın ortaya ?bambaşka? bir şey çıkardığını söylemek yanlış olmaz. Henry King?in 1952?de yaptığı uyarlama, Hemingway?in hikâyesinden birçok noktada ayrılır, farklı bir yöne doğru akar.
Gregory Peck, Ava Gardner ve Susan Hayward?dan kurulu üçlü başrol kadrosuyla öne çıkan film, öncelikle hikâyede olmayan ve Ava Gardner?ın canlandırdığı Cynthia karakterini epeyce öne çıkarır. Böylece kitap sayfalarında okuduklarımızdan fersah fersah ötelere savrulacağımız kesinleşmiş olur. Açılış sahneleri hikâyeye uygundur, ama sonrasında gördüklerimiz Hemingway?in hikâyesinden ziyade biyografisi gibidir. Yazarın kitapta hatırladıklarıyla filmde hatırladıkları bambaşkadır. Buna karşın özün korunduğunu söylemek isterdik, ama bu da mümkün değil. Zira filmin yapısı, ?kırık bir aşk hikâyesi? formatını yansıtır ve bu aşkın yarattığı yıpranmaya dikkat çeker. Oysa kitapta hatırlananlar, her türlü ilişki biçimini, olayı ve durumu içermektedir. Bir noktaya fokuslanmayan bu yaklaşım, yazarın dünyasının gelgitli havasını da yansıtır, onu yalnızca ?aşk pişmanlığı?na hapsetmez.

?Mutlu son? formülü
Filmin Hemingway?den ayrıldığı bir başka yeriyse finalidir. Hatta bu ayrılığın çok daha yaşamsal olduğu söylenebilir. Yazarın ölümüyle biten hikâyeye karşılık, filmde ?mutlu son? formülü uygulanır. Nefret ettiği karısıyla hayata yeniden tutunacağını hissederiz bu finalde. Sevgi ve şükran dolu bir kucaklaşmayla da taçlandırılır bu sahne. Okuduğumuz hikâyenin ekseni tam anlamıyla kaymıştır, izlediklerimizi uyarlamadan bağımsız olarak değerlendirmek kaçınılmazdır artık.
Henry King?in filmini Hemingway?in hikâyesinden soyutlayarak değerlendirdiğimizde, derdini anlatma problemi yaşamayan bir aşk filmi diye tanımlayabiliriz. Ava Gardner?ın film için yaratılan karakteri Cynthia, yapıma ekstra değer katıyor, anlamlandırıyor. Gregory Peck?in canlandırdığı yazar karakteriyse Cynthia?yla yaşadığı (daha da yaşayabileceği) mutluluğu es geçmiş olmanın düş kırıklığıyla ivmelenen bir gelişim gösteriyor hikâyede. Onun giderek ?karanlık?a çekilen ruh halinin aktarılmasıysa zaman zaman sekteye uğruyor, bu karakteri destekleyecek çözümler üretilemiyor. Susan Hayward?ın oynadığı zengin ve her durumda erkeğinin yanında olan eş karakteriyse fazla idealize ediliyor, Hemingway?in hikâyesindeki motivasyondan gittikçe uzaklaşıyor. Ve daha önce de bahsettiğimiz final, karanlığa doğru yönelen ve öyle de gitmesi beklenen filmi birdenbire aydınlığa çekiyor, Hollywood kurallarına tutsak ediyor.
Son söz olarak hikâye ve film hakkında söylenebilecek şey, her ikisinin de dağarcıklara eklenmesi gerektiği, her ikisine de hak ettiği değerin verilmesi olur sanıyoruz. Hemingway tadını bulamasak da filme cephe almanın anlamı yok!

Kitabın Künyesi
Kilimanjaro’nun Karları
Ernest Hemingway
Bilgi Yayınevi / Ernest Hemingway Bütün Eserleri Dizisi
Çeviri : Aziz Üstel, N. Başman
Ankara, 1990
128 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir