Gülderen Canyurt’un “Suya Düşen Sözcük”leri – Duran Aydın

Gülderen Canyurt adını taşır bir insan var, Karabük’te yaşar. Şair… Hem de az değil, ‘iki kitap’ yazmış bir şair… Şunun için iki kitap ‘az’ değil: Her ne kadar üçümüzden beşimizin ‘şair’ olduğu yolunda absürd böbürlenmelerimiz varsa da; sokaktan çevirin on kişimizi, on şair adı sayamayız!
Ve bırakın on şiir kitabı adını saymayı, yüzde seksenimiz, hayatları boyunca ‘iki’ kitap bile okumamışken; bir şairin ‘iki kitap yazmış’ olması çok çok önemli görünmez midir size de?
 Ha, unutuyordum: Bir kadın-şair olarak bu ülkede yaşayabilmenin zorlukları da var sahi… Şiiri, kitap-dergi okumayı bırakıp bulaşık, çamaşır yıkamak, gömlek-pantolon ütülemek, pazara, markete gitmek; kadınlararası dedikodulu söyleşilerden, komşu nazı çekmekten kaçındığı için ‘tecrit edilmek’ ve aslında çok da güzel olan ‘yalnız bırakılmak’ bu işin kenar süsüydü değil mi?
Ama bu tür ‘ekstralar’ı eminim sevgili Canyurt yüksünmüyor, hayatına artı sayıyordur. Çünkü o ‘has’ bir şair ve nasıl bir ülkede yaşadığının ayrımında…
Dahası Gülderen Canyurt, ilk kitabı “Kırılgandır Yalnızlıklar”daki: “Hep gülümseyiş bırakır mısınız
 ardınızda/kül kor olacak belki/damıtıldı acılar kırık aynalarda/eriyen yalnızlıklarda birikti dalgalar/gece uyurken düşler uyanık/hüzün dağların ardında kor/kül köz olmuş uzanan ellerinde/soldurma zamanın gölgesinde/yüreğinde kum zambakları/med-cezir gözlerinde saklı/hangi girdap bilinmezin” (“Ardında Gülümseyişin Kaldı” s.36) şiirinde görüldüğü gibi, köklü bir şairin muştucusu dizeleriyle görmezden gelinecek gibi de değildir…
Canyurt’un şiir kitapları için yazan bütün arkadaşların birleştiği bir nokta var: O bir sevgi şairi…
Öyle ki, ‘sevginin bulaşıcı bir şey’ olduğunun kesinlikle birebir tanığı kesiliveriyor onu tanıyan ve okuyanlar.
Dünyaya, doğaya, dostlarına ve çocuklarına karşı öylesine sevdayla çırpınıyor ki yüreği; bunu
telefonda konuşurken, mektuplarını okurken, bilgisunarda yazışıyorken duyumsamamak elde değil.
Ve nasıl olur da şiirlerinde sözcüklerin, yanardağından bir bir kopartılıp söküldüğünü anlayamaz insan?
Aslında şiir, tam da bu noktada böylesi çağlayanlardan beslenmez midir? “Kırılgandır Yalnızlıklar”da bunu görmeniz gecikmeyecek: “Bekleyeceğim/zamanın sesinde durduğu anı/beni geçip gitme/sonbahar olurum aramayışlarında/kaç bahar yeniden doğarım/kaç kalırım sana” (“Süreç”, s.30)
Kim bilir, Canyurt’un da doğurgan ve anaç özelliğinden kaynaklanan ‘anne’ oluşu, dünyaya şiir
gözüyle bakmayı bilebilen kalem-kağıtla barışık her kadın için bir ‘avantaj’ sayılmamalı mıdır sizce de?
Ben, örneğin yine ilk kitabından “Merdiven” adlı şiirini okuyunca böyle düşündüm: “Tüketme sevdamı/ bırak yıldızlarca olsun/hüzün merdiveninde/çıkışlardayım/yüreğim yorgun/uzat ellerini/basamaklarım olsun” (s.29)
İlk kitabı “Kırılgandır Yalnızlıklar”dan tamı tamına altı yıl sonra eylül 2010’da ikinci şiir kitabı
 “Suya Düşen Sözcük”ü yayımlar Gülderen Canyurt. Kitap, “2010 Cemal Süreya Şiir Ödülleri”nde ‘Başarılı’ bulunur.
Olabildiğince ses getirir “Suya Düşen Sözcük”. Yerinde ve olumlu tepkiler alır şiirleri. Birçok yerde
tanıtılar, incelemeler, değerlendirmeler yayımlanır kitap için. Çalışmalarıyla, şiirleriyle hak ettiği yere adım adım yaklaşır.
 “Suya Düşen Sözcük”ün daha 10. sayfasında “Yeniden Öpsem Ellerini” diyen Canyurt, şöyle sürdürür şiiri: “yağdı yağmur gözlerinden/bulut kıskandı/martılar hüzün çırpıyordu/hızlandı adımları ayrılığı beş geçe/vapur do diyordu/tren re sesinde kaldı//İstanbul’u anlatıyordu/yarım kalan şarkının son notası/ yeniden öpse ellerini/dokunsa yüreğinin odalarında/bekleyen sessizliğine/bakışlarında açan gelincik/ solmazdı ışıklara beş kala” Anlaşılacağı üzere şair, aynı izlek üzerinde derinlerdeki sesini geliştirmiş, günyüzüne çıkarmış; anlatımındaki yalınlık, dinginlik ve coşkuyu biçemine yedirmiştir.
Anlamın boğazını sıkan yoğunlukta imgeler ilgisini çekmez Canyurt’un: ” nasıl yağmasın yağmur/
bulut yüklü gözlerimden/akşam çöker ellerime/çölleşir dere yatağında” (“Adı Konulmayan Sokak” (s.13)
 İzlenimlere, gözlemlere sırtını yaslayan lirik bir söyleyişten beslenir Gülderen Canyurt. Sözcüklerin derinliğinde boy veren insan sevgisi, yüreğinin umut üreten kanallarından akarak gelir.
“Kabe’si insandır”, felsefesi onunla donanmıştır… Dizelerindeki sıcaklık bu yüzden yapay değil,
 kanlı canlıdır: ” …gelişin/pınardan akması gürül gürül/çavlandan doğması ırmağın//biri diğerine benzemeyen sözcükler biriktirdim/hepsi hüzün/renklerini alıp gidecek misin” (“Çavlan” s.19)
Öyle masaya oturulup “Hadi şiir yazayım bari!” diye, bir oturuşta yazılan şiirlerden olmadığı daha
 ilk anda anlaşılmıyor mu Canyurt’un yazdıklarının? Yaşanmış, süzülmüş, tortularından, kıymıklarından arındırılmış; demlendikten sonra da yazılmış sevda taşkını şiirler…
Örneğin Gülderen Canyurt İngiltere’ye gider. Oğlu, canı, gelini ve ‘canının canı’ torunu Özgür’ün
özlemi daha fazla yormamalıdır yüreğini.
Bir gün bir parkta torunu Özgür’le gezinirlerken, ağaçta acıkmış, yavru bir ardıç kuşu görürler.
 Belki de yaralıdır kuş, hastadır; ne bileyim işte bakım gereksinir, sevgi, korunma… Ağacın hemen altındaki ibne bir tilki de, dikizler ki kuş düşsün, yutayım! Özgür, tilkiyi kovalar, yavru ardıç kuşu eve götürülür…
Evde sevgi serumlanır kuşa… Canına can gelince de doğaya, özgürlüğüne salıverilir…
 Sonra mı? Sonrası bir şiir olur, gelir kapıyı omuzlar, “Aşka Sürgün Kuğu” böylece ak kağıdın üzerinde yemyeşil ışkınlanır… (“Aşka Sürgün Kuğu”, TURUNÇ kültür-sanat dergisi, 6/1. sayı, Temmuz-Ağustos 2011)
Ayakları yere, toprağına basan duyarlı bir şair kuşağının soy temsilcilerindendir Gülderen Canyurt…
 Sıvas’taki barbarlığın, dinci faşizmin şiirine yansımaması zaten beklenmezdi ondan: “İstanbul’sun/gözlerin deniz/sözcüklerin gökyüzü/martı saklanmış yüreğine//Sıvas’ım/gözlerim/Kızılırmak/sözcüklerim ağıt/ “Madımak” saplanmış/yüreğime” (s.37)
Çağımıza yakışan demokrat, aydınlanmacı, uygar kadın-şair profili çok belirgindir, didik didik
 aramanız gerekmez. Sayın Engin Turgut, Canyurt için “Gülten Akın soyundan gelmiş ve incelikler ülkesine iltica etmiş gibi yazıyor.” demiş. (Cumhuriyet Kitap Eki, sayı 1102)
 Bu tanımlamanın ötesinde ve alıntılayacağım son şiirinde söz, yine Gülderen’in olsun: “gelincik kanatlı kuş /uçursun sözcükleri/salınsın kavak ağacı/aksın ırmak yatağından/akıntıda kuru bir dal/örselenmiş gözyaşı/ yokluğunun gölgesi//sen türkünü söyle/ezgisi bende kalan” (“Sonsuzluk” s.79)

* KIRILGANDIR YALNIZLIKLAR Gülderen Canyurt’un Şiirleri
Gökyüzü Kitaplığı, Mayıs 2004

* SUYA DÜŞEN SÖZCÜK
Gülderen Canyurt’un Şiirleri
Tay Dergisi Yayınları, Eylül 2010

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir