Akıl hastanesi: Benlik öğütme makinası

Tımarhaneler“…Şimdi de bana kahrolası bir sebze gibi davranmadığım için deli olduğumu söylüyorlar, bu benim umurumda bile değil, eğer delilik buysa evet ben deliyim, ama beni değiştirebileceklerini sanıyorlarsa gerçekten çok aldanıyorlar, hepsi bu.” McMurphy

Erving Goffman’ın 1961’de Asylums adıyla yayınladığı ve tam 54 yıl sonra nihayet Türkçe söylenen Tımarhaneler’i okurken, 1962 de Ken Kesey tarafından yazılan aynı isimli romandan sinemaya uyarlanmış 1975 yapımı One Flew Over the Cuckoo’s Nest, yani Guguk Kuşu filmini izliyormuşum gibi hissediyorum. Tımarhaneler’in giriş kısmında şöyle diyor Goffman: “St. Elizabeths Akıl Hastanesinde alan çalışması yapmaktaki birincil amacım, hastaneye kapatılmış bir kişinin toplumsal dünyası hakkında, onun bu dünyayı öznel olarak deneyimlediği haliyle bilgi edinmeye çalışmaktı.”
Akıl hastanesi Goffman için bir ‘total kurum’dur. Yani: “Toplumun genelinden oldukça uzun bir süre için koparılmış ve benzer bir durumda olan çok sayıda bireyin, kurum tarafından kuşatılmış ve resmi surette düzenlenmiş bir yaşam döngüsü sürdürdüğü bir ikamet ve çalışma yeri”dir. Bu kuşatıcılık kitap genelinde Batı toplumlarındaki farklı kurumlar değerlendirilerek incelenmiş olsa da kendi total kurumlarımıza 54 yıl sonra dahi hiç zorluk çekmeden uyarlayabiliriz. Yani Tımarhaneler başından sonuna dek içine, yabancılık hissetmeden dalıp sonuna kadar nefes almadan, çoğunlukla da boğulma hissi yaşayarak okuyacağınız bir kitap.

Kuşatıcı bir ıslah mekanizması
Goffman, total kurumların ayırt edici farkını şöyle ifade eder: “Modern toplumdaki temel toplumsal düzenleme, bireyin farklı yerlerde, farklı katılımcılarla, otoriteler altında ve genel bir rasyonel plan olmaksızın uyumaya, eğlenmeye ve çalışmaya eğilimli olmasıdır. Total kurumların temel özelliği, hayatın bu üç alanını normalde ayıran sınırların ortadan kalkmasıdır.” Evet, tüm sınırlar ortadan kalkmıştır. Artık “içeride” ve “içinde” sinizdir. “Dışarıda” kurduğunuz benlik kavrayışınız yavaş yavaş alçaltılırken, kutsallığı bozulurken, benliğinize iliştirdiğiniz kişisel eşyalarınız elinizden alınıp ‘çırılçıplak’ bırakılırken, yerine yerleştirilen ise tek tip ‘kurum’ eşyaları, kuralları ve otoritesidir. Artık “bazı ideal standartlar doğrultusunda ıslah edilmeye” hazır olarak ‘kurum’a aitsinizdir.

Bu ıslah sırasında “belirli standartların kişinin menfaati için korunacağına dair verilen güvence diğer standartların gözden çıkarılmasını gerektirebilir.” İşi ‘insan’ olan personelin kapatılmış kişiyi ‘insan’ olarak görmesini beklemek de kimi zaman romantiklik olarak değerlendirilebilir ve bu romantiklik personel için tehlikeli olabilir. Kapatılmış kişinin ‘insan’ olarak görülmesi duygudaşlık kurmaya neden olacak, bu duygudaşlık da ıslah için kimi zaman gerekli olan “yetersiz kılma, cezalandırma, caydırma”nın uygulanmasında personel için acı verici bir deneyim olacaktır.
Kısacası, “total kurumun yorumlayıcı şeması, kapatılmış kişinin total kuruma girmesiyle birlikte otomatik olarak çalışmaya başlar.” Zira “hain, suçlu ya da hasta olmayan biri neden orada olsun ki?” Tıpkı daha hafif bir hastanın ağır koğuşlarda yatan hastaya bakışı gibi, herkes bu şemada tam da yerine yerleşir ve ‘ıslah’ çalışması bu hiyerarşide sekmeden, sendelemeden ilerler.

Zorlayıcı bir değişim silsilesi
Elbette, kapatılmış kişinin ‘kariyer planı’ içerisinde bir ‘kapatılma’ deneyimi yaşamak yoktur. Goffman bu kavramı [kariyer] kullanırken temel amacının “bir kişinin hayatı boyunca izlediği yolun herhangi bir toplumsal aşamasına gönderme yapmak” olduğunu belirtir. Buradan da asıl meselenin, “kariyerin ahlaki yönleri, yani kariyerin kişinin benliğinde ve kişinin, kendisini ve ötekileri değerlendirdiği imgeler çerçevesinde yarattığı düzenli değişimler silsilesi”olduğunu vurgular.
Böyle bir kariyeri tek başınıza yapmanız elbette mümkün değil. ‘Akıl hastası’ olmak için, bu döngüye dâhil olması gereken başka aktörlere de ihtiyaç vardır. Öncelikle şikâyet edilmeli ve sonrasında da hastaneye gönderilmenizi sağlayacak ‘aracılar’ vasıtasıyla ‘işlemlerinizin’ yapılması gerekecektir. Bu aktörler sahneden, ancak ve ancak tüm bu mekanizmanın işlemesinden sonra çekilecek ve siz de bir ‘hasta’ olarak kurumun otoritesiyle baş başa kalacaksınızdır. Gülümseyin, yeni bir kariyere ilk adımızı attınız!

Benliğin baskıyla tanımlanması
“Yatış öncesi hastanın kariyerindeki son aşama, gerekçelendirilmiş olsun olmasın, kişinin toplum tarafından terk edildiğini ve ona en yakın kişilerle kurduğu ilişkilerin dışında bırakıldığını fark etmesidir.” İçeride olmak tam da bu noktada başlar. Artık orası, dışarıdan rahatça izlediğiniz bir yansıma değil, tam tersine, benliğin tüm ilişkiselliğinin ihanete uğradığı, bu ilişkilerin bir anda dışarıda kaldığı gerçeğiyle yüz yüze geldiğiniz yerdir. Size kurumun tüm imkânları kullanılarak, büyük bir çabayla gösterilen şey ise geçmişin bir başarısızlık olduğu ve bunun tek sorumlusunun da siz olduğunuzdur. Öyle ya, “eğer o kadar akıllıysan buraya nasıl düştün?” diye soracak pek çok personel her zaman mevcuttur. Yeni kariyerinize artık onlarla ve diğer hastalarla devam edebilirsiniz.
Evet, herkesin bir benliği vardır ve bu benliği şekillendirirken size ait bir eşyadan yardım aldığınız kadar ilişkilerinizden de yardım alırsınız. Sara Ahmed’in Duyguların Kültürel Politikası adlı kitabında da belirttiği gibi, “Contingency [olumsallık] kelimesi, Latincede contact [temas] kelimesiyle aynı köke sahiptir. Böylelikle olumsallık başkalarıyla birlikte olmanın, dokunabilecek kadar yakın olmanın toplumsallığıyla bağlantılıdır (…) ‘Ben’ ve ‘biz’, başkalarıyla temaslarımızla şekillenir ve hatta o temasların şeklini alırız.”
Şimdi filmi geri saralım! İlişki içerisinde olduğunuz çoğu şeyin rastlantısal taraflarını alın ve değiştirin. Son noktada da, şikâyet edenleri ve aracıları ters yüz edin, yerine de başka ilişki ağlarından gelenleri yerleştirin. Ne oldu? Peki, şimdi hasta mısınız?
“Hepiniz deli misiniz?” McMurphy

ZELAL ARSLAN
http://www.birgun.net/ 04.03.2016

KİTABIN KÜNYESİ
Tımarhaneler
Yazar: Erving Goffman
Çevirmen: Ebru Arıcan
Yayıncı: Heretik
12 / 2015
497 Sayfa
Türler Genel Sosyoloji

TANITIM BÜLTENİ
Patolojik olan, bir işleyiş bozukluğudur esasında. Bir şeyin, bir nesnenin, bir organın normal işleyişinden uzaklaşması, sapması hâlidir, kısacası ilişkiseldir. Psikiyatrist de, aynen bir saat tamircisi veya dâhiliyeci gibi, bu türden bir patoloji tanımından hareket eder, ancak bir farkla: Yelkovanın gerektiği gibi dönmemesi veya böbreğin beklenen enzimleri salgılamaması esasen teknik bir meseleyken, uygunsuz addedilen bir davranış biçimi ekseriyetle ahlaki bir meseledir. Normal-patolojik ayrımının sınırları artık burada bir idrak kategorisinin sınırlarıdır da. Teşhis; kültürel manada etnosentrik, bir olma biçimini tanımlaması manasında da ziyadesiyle politiktir. Tanım koyan, tasnifleyen ve de kapatan bir iktidar dilinin mekânıdır burası.

Gündelik hayatın ince kıvrımlarının kıvrak zekâlı gözlemcisi Erving Goffman, bu kez bu dilin yuvasına, bir “total kurum” olarak akıl hastanelerinin o kendine has dünyasına götürüyor bizi. Hapishaneler, toplama kampları, kışlalar gibi diğer türden gözetim kurumlarını da kapsayan total kurumlar, benliği kırmaya ve dönüştürmeye yönelik neredeyse doğal bir deney, bir insan serası olarak çıkıyor karşımıza. Uzak diyarlardaki gizemli bir kabilenin izinde sahaya inen meraklı ve kuşkucu bir etnograf edasıyla, doğrudan St. Elizabeths Akıl Hastanesinde yürütüyor çalışmasını Goffman. Orada çalışıyor, yaşıyor, gözlemliyor, soruyor… Öyleyse, başka türden bir sosyal bilim pratiğini; maharetli ve ezber bozucu ama bir o kadar emek ve birikim isteyen bir saha mesaisini işaret etmesi açısından da bir klasik eser Tımarhaneler. Orijinal baskısı 1961… Türkçe söylenişi ise 2015…54 yıl aradan sonra; buyursunlar efendim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir