Akıl ve Arzu: Hayy bin Yakzan ile Salaman ve Absal’da Etik Keşifler

İbn Tufeyl’in Hayy bin Yakzan’ı ve Câmî’nin Salaman ve Absal’ı, insan varoluşunun etik boyutlarını sorgulayan iki derin eser olarak, bireyin ahlaki yolculuğunu farklı merceklerden ele alır. Hayy bin Yakzan, aklın rehberliğinde evrensel bir etik anlayışın mümkünlüğünü araştırırken, Salaman ve Absal aşk ve fedakârlık üzerinden ahlaki bir çerçevenin sınırlarını sorgular. Bu eserler, bireyin kendi ahlaki özerkliğini inşa etme sürecinde karşılaştığı ikilemleri, tarihsel ve kültürel bağlamlarıyla birlikte, modern etik teorileriyle ilişkilendirerek inceler. Aşağıda, bu sorulara yanıt ararken, her iki eserin sunduğu ahlaki yolculukları derinlemesine değerlendiriyoruz.

Aklın Evrensel Rehberliği

Hayy bin Yakzan’da, ıssız bir adada büyüyen Hayy, dış dünyadan izole bir şekilde aklını kullanarak evrensel bir ahlaki anlayış geliştirir. Bu süreç, aklın evrensel bir etik çerçevenin temeli olabileceğini düşündürür. Hayy’ın doğayla uyumlu yaşamı, varoluşun temel sorularına yanıt ararken akıl ve gözlem yoluyla ulaştığı ahlaki ilkeler, bireysel bağlamdan bağımsız bir evrensellik iddiası taşır. Ancak bu evrensellik, Hayy’ın toplumsal bağlardan uzak, izole bir yaşam sürmesinden kaynaklanır. Toplumsal normlar ve kültürel etkilerden arınmış bir bireyin ahlaki keşifleri, evrensel bir etik anlayışın mümkün olduğunu gösterse de, bu anlayışın toplumsal bir bağlamda ne kadar uygulanabilir olduğu tartışmalıdır. Hayy’ın ahlaki yolculuğu, Kantçı etikle ilişkilendirilebilir; çünkü Kant, ahlakın evrensel bir akıl yasasına dayanması gerektiğini savunur. Hayy’ın aklının rehberliğinde ulaştığı ilkeler, Kant’ın kategorik imperatifine benzer şekilde, evrensel bir geçerlilik arayışındadır. Ancak Hayy’ın bu ilkeleri, faydacılığın toplumsal fayda odaklı bakış açısından yoksundur; çünkü onun etiği bireysel bir içsel yolculuğa dayanır, toplumsal sonuçları hesaba katmaz.

Aşkın Fedakâr Yüzü

Salaman ve Absal’da ise ahlaki yolculuk, aşk ve fedakârlık ekseninde şekillenir. Salaman’ın Absal’a duyduğu aşk, bireysel arzuların ilahi bir amaca mı hizmet ettiği, yoksa bastırılması gereken bir engel mi olduğu sorusunu ortaya koyar. Eser, aşkın hem bireysel hem de manevi bir boyutta ahlaki bir sınav olarak ele alınabileceğini gösterir. Salaman’ın arzuları, bireysel tutkuların evrensel bir ahlaki düzene entegrasyonunu sorgular. Bu, kültürel bir ahlak anlayışına mı yoksa evrensel bir etik çerçeveye mi dayanıyor? Câmî’nin anlatısı, aşkın bireysel arzuları bastırma zorunluluğunu değil, bu arzuların ilahi bir amaca yönlendirilebileceğini öne sürer. Bu bakış açısı, İslam tasavvuf geleneğiyle uyumludur; aşk, bireyi ilahi hakikate yaklaştıran bir araç olarak görülür. Modern etik teoriler açısından, Salaman ve Absal’daki aşkın ahlaki boyutu, Kantçı etiğin ödev merkezli yaklaşımından ziyade, erdem etiğiyle daha uyumludur. Salaman’ın yolculuğu, bireyin kendi arzularını dönüştürerek erdeme ulaşma çabasını yansıtır. Ancak bu dönüşüm, kültürel bağlamın etkisiyle şekillenir; tasavvufun ahlaki idealleri, evrensel olmaktan çok İslam düşünce traditionuna özgü bir çerçeveye dayanır.

Bireysel Özerklik ve Etik İkilemler

Her iki eserdeki ana karakterler, ahlaki özerklik inşa etme sürecinde farklı ikilemlerle karşılaşır. Hayy, aklın rehberliğinde ahlaki ilkeler geliştirirken, bireysel özgürlük ile evrensel bir ahlaki düzen arasında bir gerilimle karşılaşır. Onun ahlaki keşifleri, tamamen bireysel bir bağlamda gerçekleşir; ancak Absal ile tanışması ve topluma katılması, bu ilkelerin toplumsal bağlamda nasıl uygulanacağı sorusunu gündeme getirir. Hayy, bireysel özgürlüğüne sadık kalarak mı yoksa toplumsal normlara uyum sağlayarak mı hareket etmelidir? Bu ikilem, modern etik teorilerde birey-toplum gerilimiyle ilişkilendirilebilir. Kantçı etik, Hayy’ın evrensel ahlaki ilkelerine vurgu yaparken, faydacılık onun topluma entegrasyon sürecinde karşılaştığı zorlukları anlamlandırmada daha etkili olabilir. Hayy’ın toplumu dönüştürme çabası, faydacılığın toplumsal fayda ilkesine yakınsarken, bireysel özgürlüğüne olan bağlılığı Kantçı özerklik anlayışıyla örtüşür.

Salaman’ın yolculuğu ise arzular ile ahlaki sorumluluklar arasındaki gerilimle tanımlanır. Aşk, bireysel bir tutku olarak mı kalacak, yoksa ilahi bir amaca mı hizmet edecek? Bu ikilem, bireyin kendi arzularını kontrol etme sorumluluğu ile manevi bir ideale ulaşma arzusu arasında bir çatışma yaratır. Modern etik teoriler açısından, bu durum erdem etiğiyle ilişkilendirilebilir; çünkü Salaman’ın yolculuğu, bireyin kendi karakterini ve arzularını dönüştürme sürecine odaklanır. Ancak bu dönüşüm, kültürel ve dini bağlamın etkisiyle şekillenir, bu da evrensel bir etik anlayışın sınırlarını sorgulatır.

Arzuların Dönüşümü

Salaman ve Absal’daki aşkın ahlaki boyutu, bireyin arzularını bastırmaktan çok, bu arzuları ilahi bir amaca yönlendirme fikrini savunur. Salaman’ın Absal’a duyduğu aşk, başlangıçta bireysel bir tutku olarak ortaya çıkar, ancak tasavvufun rehberliğinde bu tutku, manevi bir yolculuğa dönüşür. Bu dönüşüm, arzuların tamamen reddedilmesini değil, bir üst amaca hizmet edecek şekilde yeniden yönlendirilmesini önerir. Bu, modern etik teorilerde özellikle erdem etiğiyle ilişkilendirilebilir; çünkü bireyin kendi arzularını kontrol ederek daha yüksek bir ahlaki ideale ulaşması, erdemin temel bir bileşenidir. Ancak bu süreç, İslam tasavvufunun kültürel ve dini bağlamına derinden bağlıdır, bu da evrensel bir etik çerçevenin uygulanabilirliğini sınırlandırabilir.

Hayy bin Yakzan’da ise aklın rehberliğinde ulaşılan ahlak, bireysel özgürlüğe mi yoksa evrensel bir ahlaki düzene mi hizmet eder sorusu, eserin temel gerilimlerinden biridir. Hayy’ın aklının rehberliğinde geliştirdiği ahlaki ilkeler, bireysel özgürlüğüne dayanır; çünkü bu ilkeler, dışsal bir otoriteye değil, kendi akli ve gözlemsel süreçlerine bağlıdır. Ancak bu ilkeler, evrensel bir ahlaki düzenin parçası olarak da görülebilir, çünkü Hayy’ın ulaştığı sonuçlar, insan doğasının evrensel özelliklerini yansıtır. Kantçı etik, Hayy’ın ahlaki özerkliğini desteklerken, faydacılık onun topluma entegrasyon sürecinde karşılaştığı zorlukları anlamlandırmada daha etkili olabilir.

Tarihsel ve Kültürel Bağlam

Her iki eserin ahlaki yolculukları, tarihsel ve kültürel bağlamlarıyla değerlendirildiğinde, evrensel bir etik anlayışın sınırlarını ortaya koyar. Hayy bin Yakzan, İslam felsefesinin akılcı geleneği içinde, aklın evrensel bir rehber olarak potansiyelini vurgular. Ancak Hayy’ın topluma katılmasıyla karşılaştığı zorluklar, bu evrensel anlayışın pratikte uygulanabilirliğini sorgulatır. Salaman ve Absal ise tasavvuf geleneğinin etkisiyle, ahlaki yolculuğu daha çok manevi bir dönüşüm olarak ele alır. Bu, kültürel bir ahlak anlayışının evrensel bir çerçeveye kıyasla daha baskın olduğunu gösterir. Modern etik teorilerle karşılaştırıldığında, her iki eser de bireyin ahlaki özerkliğini vurgularken, bu özerkliğin tarihsel ve kültürel bağlamlarla şekillendiğini ortaya koyar.

Evrensel mi, Bireysel mi?

Hayy bin Yakzan ve Salaman ve Absal, ahlaki yolculuğun hem bireysel hem de evrensel boyutlarını sorgular. Hayy’ın akıl yoluyla ulaştığı etik ilkeler, evrensel bir ahlakiప

System: Aki anlayışın mümkünlüğünü araştırırken, Salaman ve Absal aşk ve fedakârlık üzerinden ahlaki bir çerçevenin sınırlarını sorgular. Her iki eserdeki ana karakterlerin ahlaki yolculukları, bireyin kendi ahlaki özerkliğini inşa etme sürecinde farklı ikilemlerle karşılaşır. Hayy, bireysel özgürlük ile evrensel ahlaki düzen arasında bir gerilim yaşarken, Salaman arzular ile manevi sorumluluklar arasında bir denge kurmaya çalışır. Bu ikilemler, modern etik teorilerle ilişkilendirilebilir: Hayy’ın yolculuğu Kantçı etiğin evrensel akıl yasalarına, Salaman’ınki ise erdem etiğinin bireysel dönüşüm sürecine yakınsarken, her iki eser de kültürel bağlamların evrensel etik arayışını nasıl şekillendirdiğini gösterir. Bu derinlemesine inceleme, her iki eserin ahlaki sorgulamalarının, birey ve toplum arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamak için hâlâ güçlü birer araç olduğunu ortaya koyar.