Algoritmik Kimlik ve Hissizlik: Tepki Veren Beden, Sessizleşen Ruh
“Düşünüyorum, öyleyse varım” çağından,
“Kaydırıyorum, öyleyse yaşıyorum” çağına geçtik.
Ama gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece tepkisel olarak mı varız?
Tepki, Kimliğin Yeni Temeli mi?
Günümüz insanı, artık çoğu zaman kendi duygusunu içsel bir sezgiden değil, dışsal bir uyarandan öğreniyor.
Bir tweet görüyor, sinirleniyor.
Bir video izliyor, duygulanıyor.
Bir caps’e gülüyor.
Ancak bu tepkiler bir duygunun doğal evriminden çok, algoritmik olarak provoke edilmiş refleksler.
Jung’un deyimiyle söyleyelim:
Modern insan, gölgelerini tanımadan yaşıyor — çünkü onları tanımaya zamanı yok.
Her duygunun yerini bir başka tetiklenme alıyor.
Tetik, tetik, tetik…
Ama hiçbiri “senin” değil.
Sanal Kimlik: Tepkiden İnşa Edilen Bir Persona
Erving Goffman, insanı bir sahne oyuncusu olarak tanımlar.
Bugün X akışı bu sahnenin dijital versiyonudur.
Kullanıcılar artık düşünmek yerine “konum almak”, hissetmek yerine “takip edilmek”, farkındalık yerine “yanıt vermek” zorunda hisseder.
Kimin hangi konuda ne dediği, kimin hangi tweeti beğendiği, neye kızdığı…
Tüm bu veriler senin “algoritmik kimliğini” belirliyor.
Sen de, bu verilerin toplamına göre tanınıyor, gösteriliyor, karşılaştığın içeriklerle şekilleniyorsun.
Bir noktadan sonra şu soruyu unutuyorsun:
“Ben ne hissediyorum?”
Yerine şu geliyor:
“Bunu görünce insanlar ne hissediyor?”
Yani kendini bile başkasının ekranından izliyorsun artık.
Hissizlik: Ruhun Otomatik Pilotta Yaşaması
Tepki üzerine kurulu kimlik yapısı, bir süre sonra duygu yorgunluğu yaratır.
Buna psikolojide “emotional numbing” denir.
Sürekli uyaran altında kalan zihin, savunma olarak hissizleşir.
Ne sevinç yerleşir, ne yas tamamlanır.
Bu bir tür ruhsal disosiyasyondur.
Duygular gelir, gösterilir, paylaşılır — ama yaşanmaz.
Çünkü ruh hâlâ önceki duyguda kalmıştır.
Ama akış çoktan ilerlemiştir.
Bir Tweetlik Kimlik Dağılması
“Bu sabah ağladım. Öğlen güldüm. Akşam tartışmaya girdim.
Hepsini X’te yaşadım. Kendimi hiçbirinde bulamadım.”
Bu tür bir ifade artık sıradan.
Ama sıradan olan şeyin patolojisini unutmamalıyız.
Çünkü bu, kendilik duygusunun fragmanlara bölünmesidir.
Peki O Halde… “Ben Kimim?” Sorusu Nerede?
Bugünün insanı bu soruyu neredeyse unuttu.
Çünkü artık daha popüler bir versiyonu var:
“Hangi içerikle daha çok etkileşim alırım?”
Bu noktada özne kaybolur.
Yerine performans gösteren kullanıcı gelir.
İronik, öfkeli, bilgili, duyarlı…
Ama hiçbiri tam anlamıyla “kendi” değildir.
Sonuç Yerine: Ruhun Yavaşlamaya İhtiyacı Var
Tepkiyi bırakıp duyguya, tepeden inme bilgiyi bırakıp sezgiye,
“görünürlük” yerine “iç görüye” dönmeden, bu çağın hissizliğini aşmak mümkün değil.
Çünkü algoritma seni tanıyabilir,
ama seni anlayamaz.