Bazarov’un Aristokrasiye Yönelik Tavrı: Eleştirel Bilinç mi, Ontolojik Nefret mi?
Giriş
İvan Turgenyev’in Babalar ve Oğullar adlı romanında yer alan Yevgeni Bazarov karakteri, 19. yüzyıl Rusya’sında yaşanan toplumsal ve düşünsel dönüşümün en çarpıcı figürlerinden biridir. Kendini nihilist olarak tanımlayan Bazarov, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda politik ve ideolojik bir duruşun temsilcisidir. Roman boyunca aristokrasiye karşı duyduğu belirgin mesafe, bu duruşun önemli bir yansımasıdır. Ancak bu mesafe, yalnızca politik bir eleştiriyle mi sınırlıdır, yoksa daha derin, psikolojik ve ontolojik bir nefreti mi barındırır? Bu denemede, Bazarov’un aristokrasiye yönelik tavrının niteliği analiz edilecek; bu tavrın sistematik bir toplumsal eleştiri mi yoksa bireysel düzeyde duygusal bir tepkisellik mi içerdiği tartışılacaktır.
Gelişme
1. Politik Eleştiri Olarak Aristokrasi Karşıtlığı
Bazarov’un aristokrasiye karşı tutumu, ilk bakışta radikal bir toplumsal eleştirinin izlerini taşır. Onun gözünde aristokrasi, çağ dışı değerlerin, yüzeysel ilişkilerin ve yapay duyguların taşıyıcısıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Bazarov’un tavrı Aydınlanma düşüncesinin bireycilik ve rasyonalizm temelli bir eleştirisiyle örtüşür. Yine de, bu eleştirinin sınıfsal bir temele dayanmadığı gözlemlenir. Bazarov, aristokrasiyi ekonomik ilişkiler temelinde sorgulamaz; üretim ilişkilerindeki konumlarına yönelik sistematik bir çözümleme yapmaz. Dolayısıyla bu karşıtlık, bir sınıf mücadelesi bilincinden ziyade, bir kültürel ve etik reddediş biçiminde tezahür eder.
Bu durum, Bazarov’un dönemin sosyalist ya da narodnik hareketlerinden farklılaştığını gösterir. Ne köylülerin kurtuluşuna dair bir program geliştirir, ne de devrimci bir örgütlenme arayışına girer. Bu bağlamda, onun aristokrasi karşıtlığı, Marksist anlamda bir sınıf eleştirisi değil, kişisel bir değerler çatışmasıdır.
2. Ontolojik Yabancılaşma ve Nefret
Bazarov’un aristokrasiyle kurduğu ilişki, zaman zaman sistemsel eleştirinin ötesine geçerek varoluşsal bir yabancılaşmaya ve hatta nefrete dönüşür. Bu nefret, yalnızca ideolojik değil, aynı zamanda psikolojik kökenlidir. Aristokratların gösterişli konuşmaları, yüzeysel nezaketleri ve geleneksel ilişkileri, Bazarov’un dünyasında sahte ve yapay olarak kodlanır. Bu durum, bireyin samimiyet ve içtenlik arayışıyla, toplumun dayattığı biçimsel roller arasında yaşadığı çelişkiyi yansıtır.
Bazarov’un bu tepkiselliği, bir yönüyle ontolojik bir yalnızlığın dışavurumudur. Zira o, ne köylülere ne de aristokratlara ait hisseder; her iki sınıfla da sahici bir bağ kurmaktan uzaktır. Bu aidiyetsizlik duygusu, bireysel özgürlük arzusunu pekiştirirken, aynı zamanda onun siyasal yalnızlığını derinleştirir. Aristokrasiye yönelik nefret, bu bağlamda, kendi içine kapanmış bireyin öfke dolu bir çıkışı olarak okunabilir.
3. Siyasal Vizyon Eksikliği
Bir toplumsal sınıfa ya da kitlesel harekete dayanmayan eleştiriler, genellikle bireysel düzeyde kalmaya mahkûmdur. Bazarov’un aristokrasi karşıtı tutumu da bu bağlamda değerlendirildiğinde, bir siyasal vizyondan yoksun olduğu görülür. O, mevcut düzeni yıkma arzusu taşır, fakat yerine neyin konulması gerektiği konusunda sessizdir. Bu durum, onun düşünsel duruşunu devrimci değil, nihilist bir çerçevede konumlandırır.
Buna rağmen, Bazarov’un aristokrasiye yönelik tepkisi, dönemin kültürel ve siyasal iklimi içinde önemli bir kırılmaya işaret eder. O, yeni bir birey tipinin temsilcisidir: gelenekle bağlarını koparmış, aklı önceleyen, fakat kendi içinde yönsüzleşmiş bir figür. Bu yönüyle Bazarov, aristokrasiye sadece dışsal değil, aynı zamanda içsel bir tehdit olarak yaklaşır. Onlar sadece karşı çıktığı bir sınıf değil, aynı zamanda kendisinin dönüşme riski taşıdığı bir “öteki”dir.
Sonuç
Bazarov’un aristokrasiye yönelik tavrı, çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Yüzeyde bir toplumsal eleştiri olarak belirse de, bu tavır derinleştikçe bireysel düzeyde yaşanan bir yabancılaşmanın ve öfkenin izlerini taşır. Bazarov’un aristokrasiyi reddedişi, yapısal ve politik bir analizden çok, etik ve psikolojik düzeyde bir çatışmaya dayanır. Bu nedenle, onun tavrı bir politik eleştiriden çok, varoluşsal bir nefret olarak yorumlanmalıdır. Bu nefret, ne bir devrim yaratır ne de bir gelecek tahayyülü sunar; yalnızca kendi içinde kapanan bireyin trajik bir başkaldırısı olarak kalır. Bu bağlamda Bazarov, siyasal potansiyel taşıyan bir düşünür değil; modern insanın içsel çelişkilerini temsil eden bir figürdür.


