Bilim Adına İnsan Doğramak: İktidarların Emrindeki Hekim Beylerin O Pek Kirli Sırları

İnsanlığın en karanlık dehlizlerinden birini, o pek saygıdeğer “bilim” kisvesi altında işlenen en korkunç cürümleri biraz anlatalım.

Yazan: Jungish

Azizim,

Biz bu “bilim”, “medeniyet”, “terakki” laflarını duyunca pek bir hürmet eder, pek bir umutlanırız. Zannederiz ki, o bembeyaz önlükleri giyen, o kalın camlı gözlükleri takan hekimler, filozoflar, âlimler, insanlığın derdine derman olmak için gece gündüz didinip dururlar.

Lakin geçen gün elime ecnebilerin kaleme aldığı, insanın kanını donduran, midesini bulandıran bir yazı geçti. Meğer bu “bilim” denilen pek muteber hanımefendinin, pek karanlık, pek de canavar ruhlu bir yüzü varmış. Meğer o bembeyaz önlükler, bazen en adi kasabın kanlı peştamalından daha kirli sırlar saklarmış. Gelin size, bu “insan üzerinde yapılan etik dışı deneyler” denilen, lakin benim düpedüz “insan doğrama sanatı” diyeceğim o rezaletin birkaç meşhur misalini sunayım da, görün medeniyetin ne menem bir şey olduğunu!

1. Azrail’in Doktorları ve Nazi Cehennemi

Her şeyden evvel, şu Almanların meşhur hekimlerini bir analım! O toplama kamplarında, Josef Mengele isminde, “Azrail’in Meleği” diye anılan bir hekim bozuntusu varmış. Adam, elinde zavallı esirler, kobay faresinden farksız… “Bilimsel merak” uğruna yapmadığı kepazelik kalmamış!

İnsanları buzlu sulara sokup, kaç dakikada donarak öldüklerini mi ölçmemiş… İkiz çocukları birbirine dikip yapışık hilkat garibeleri yaratmaya mı çalışmamış… İnsanların gözlerine türlü renklerde mürekkepler şırınga edip göz rengini değiştirmeye mi kalkmamış… Bütün bunları da, pek mühim “bilimsel veriler” toplamak için yaptığını iddia edermiş. Bu, efendim, bilime hizmet değil, insan etine ve kanına doymayan bir canavarlığın en âlâsıdır!

2. Kırk Yıllık Yalan: Tuskegee’nin Zavallı Zencileri

Amerika’nın marifetleri de Almanlarınkinden aşağı kalmaz. 1932 senesinde, Tuskegee isminde bir kasabada, yüzlerce fakir, cahil, siyahi amele toplamışlar. Güya bunlara bedava sağlık hizmeti vereceklermiş. Zavallıların hepsi frengi illetiyle hasta… Hekimler de bunu biliyor.

Peki, ne yapıyorlar dersiniz? Bu adamlara tam kırk sene boyunca, ellerinde penisilin gibi kesin bir deva olduğu halde, ilaç yerine sahte, tesirsiz haplar veriyorlar! Niçin? Sırf bu frengi denilen hastalık, tedavi edilmezse bir insanı nasıl yavaş yavaş çürüttüğünü, nasıl delirttiğini, nasıl öldürdüğünü not almak için! Düşünün o alçaklığı! Bir insanın hayatını kurtaracak ilacı elinizde tutuyorsunuz, ama onu vermeyip, bir kenara çekilip not defterinize onun acı içinde kıvranarak ölmesini yazıyorsunuz. Buna “bilimsel araştırma” diyorlar. Ben ise düpedüz, planlı cinayet derim!

3. Aklı Başından Alma Sanatı: MKUltra Zihin Kontrolü

Yine bu Amerikalıların gizli hafiyeleri, yani CIA, bir başka şeytani meraka kapılmış: “Bir insanın beynine girip, onu bir kukla gibi oynatabilir miyiz?” Bu uğurda, “MKUltra” ismini verdikleri bir proje başlatmışlar. Hapishanelerden, akıl hastanelerinden, hatta genelevlerden topladıkları habersiz insanların beyinlerini, LSD gibi uyuşturucularla, hipnozla, türlü psikolojik işkencelerle allak bullak etmişler.

Amaç, zihni kontrol etmenin, hafızayı silmenin, yeni bir kimlik yaratmanın yollarını bulmakmış. Yani, bir insanı alıp, onun ruhunu ve aklını boş bir levhaya çevirip, sonra da o levhaya istediklerini yazmak… Bundan daha büyük bir tecavüz, bir insanın en mahrem kalesine, yani kendi aklına yapılan bu saldırıdan daha büyük bir alçaklık olabilir mi?

4. Japon Kasapları: Birim 731

Sanmayın ki bu canavarlık sadece Batı’ya mahsus. O pek sakin, pek medeni görünen Japonların da, İkinci Harp sırasında Çin’de kurdukları “Birim 731” isminde bir cehennem çukuru varmış. Burada yapılanları insanın dili anlatmaya varmıyor. Diri diri insanları kesip iç organlarını mı incelememişler… Vebadan şarbona, türlü mikropları insanlara bulaştırıp, salgın hastalıkların nasıl yayıldığını mı test etmemişler… Bu, bir laboratuvar değil, bir kasaphaneden beter bir dehşet mekânıymış.

Velhasıl kelam, bu kıssadan çıkan hisse pek acı, pek de açıktır. “Bilim”, “ilerleme”, “milletin menfaati” gibi o pek parlak, pek kutsal lafların arkasına saklanan canavarlığa dikkat edin! Vicdanını ve merhametini laboratuvarın kapısında bırakan bir âlim, en cahil, en gaddar zorbadan daha tehlikeli bir mahluktur.

Çünkü zorba, sadece bedeninize zarar verir. Lakin bu “bilimsel” zorbalar, hem bedeninizi hem de ruhunuzu bir hiç uğruna, bir makale yazmak, bir madalya almak için lime lime etmekten çekinmezler. Aklımıza ve bedenimize sahip çıkalım, zira görünen o ki, her beyaz önlüklüye “hekim” diye itimat etmenin bedeli pek ağır olabiliyor! Ve o hekimlerin iktidarın kontrolüne girdikleri yaptıkları kelimelere sığmıyor. Ben özür diliyorum bunlrı anlattığım için…